Hatırlatmalar | Bir tarih bir gelecek

Politika Kolektifi
19 Mart sonrası gelişen halk muhalefetinin en önemli dinamiklerinden birisi öğrenci gençlik hareketi oldu.
Seçimleri fiilen ortadan kaldırarak Putin tipi bir otokrasiye geçiş hamlesinin püskürtülmesinde, gençliğin bu mücadelesi öncü bir rol oynadı.
Bu hareket, öğrencilerin kendi eylemleri ve inisiyatifleriyle; bir üniversiteden diğerine adım adım yayılıp şimdi liselerde de çoğalarak büyümeye devam ediyor.
Bu adaletsizlik ve haksızlıklarla dolu rejim içinde büyüyen gençlerin ortak hareket noktaları kendilerine rezil bir geleceğin kölesi olmaktan ve dinci baskılarla taşları döşenmiş bir ortaçağ karanlığından başka bir şey vaat etmeyen gerici tek adam rejimine olan isyanları.
Bu geniş muhalif gençlik dinamiklerinin büyük çoğunluğu sola açık olmakla birlikte içinde çok farklı ideolojik eğilimleri de barındırıyor. Bu farklılıklarına karşın gelişen birlik ve ortak mücadele, gençlik mücadelesi için yeni bir kapı aralarken daha önemlisi ülkenin içine sürüklendiği bu karanlıktan kurtuluşu için çok önemli bir güç olarak gelişiyor.
Farklılıklarıyla, kendi özgünlükleriyle aşağıdan gelişen bu hareketin birliğini korumak ve geliştirmek bu mücadelenin sorumluluğu olarak görülmeli.
Buna karşın sol içinde bu konuda da bildik hastalıklı yaklaşımlar da kendini göstermekten geri durmuyor. Bazıları kendi dar çıkarlarını esas alarak (kendilerine bir küçük pay kapmak için) türlü oportünistliklere başvurarak çirkin bir rekabete girişiyor. Bu tür hareketler gençliğin birliğini geliştirmek bir yana, asıl olarak onu parçalamak üzere bir rol oynuyor. Öte yandan da zihni kimlikçi ve liberal sularda bulanmış şaşkınlar da gençlik içindeki milliyetçi bazı eğilimleri hedefe koyarak, “gençlere karşı” bir tür anti-faşist birlikler kurmaya çağırıyor…
Gençliğin kendi birleşik eylemi içinde kenara koyduğu bu tür oportünist (fırsatçı-çıkarcı) eğilimler bir yana, şimdi yapılması gereken tam da bu birliği, gençliğin birleşik muhalefetini geliştirmekten başka bir şey olamaz…
Bu aşağıdan, kendi sözü ve eylemi içinde gelişen hareketin kendi doğasındaki bu birlik ve dayanışmayı geliştirecek bir sorumlulukla hareket etmek olarak anlaşılmalıdır… Ancak bu şekilde bu çok farklı özelliklere ve eğilimlere sahip hareketin birliği korunabilir.
Böyle bir devrimci, sorumlu mücadele anlayışının kökleri DEV-GENÇ’ten bugüne uzanan zengin mücadele deneyimleri içinde olduğu gibi bugün gençliğin kendi mücadelesinde de ortaya çıkıyor.
’60’ların ikinci yarısında gençliğin yükselen mücadelesi DEV-GENÇ’in anti-emperyalist ve halkçı çizgisi etrafında birleşirken; bu hareket ’70’lerde ODTÜ-ÖTK’yla gençliğin kendi sözü ve inisiyatifine dayanan bir demokratik üniversite modelini yaratabilmişti…
Bugün de bir tarih ve gençlerin ellerinde parıldayan bir gelecek tüm ilerici, yurtsever, demokrat ve devrimci gençliğin birliğini ve dayanışmasını çoğaltmaya çağırıyor.
***

ÖTK’NIN YEŞERDİĞİ TOPRAK ODTÜ-DER
12 Mart sonrası ’70’lerin ikinci yarısında emperyalizme ve faşizme karşı ülke çapında yürütülen devrimci mücadele üniversitelerde de yankı buldu. ODTÜ ülke çapında devrimci gençliğin yürüttüğü mücadelenin ileri bir örneği olarak ortaya çıktı. Devrimci bir demokrasi, sosyalizm ve özyönetim anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkan ODTÜ-ÖTK’nın kurulması da o mücadele günlerine dayanır. Öğrenci Temsilci Kurulu ile bedenleşen ve onun karakteristik özelliklerinden birini yansıtan özerk demokratik üniversite mücadelesinin öncülü ODTÜ-DER’in kuruluşudur.
12 Mart sonrası ülkenin üzerine karabasan gibi çöken baskı politikaları en çok üniversiteleri etkilemişti. 12 Mart öncesi etkinlik gösteren demokratik öğrenci dernekleri, darbe sonrası iktidar eliyle ve zor aygıtlarının gözetiminde faşist dernekler haline dönüştürülmeye çalışıldı. Derneklere üç beş faşistin dışında kimsenin üyeliğine izin verilmiyor, dernek toplantıları gizli köşelerde öğrencilerden kaçırılarak yapılıyordu. Bu şartlar altında öğrenciler, kendi demokratik haklarını korumak, akademik sorunlara çözüm bulmak ve ülke çapında yürütülen ilerici mücadeleye katılma ihtiyacından kaynaklı Şubat 1975 tarihinde ODTÜ-DER’i kurdu. ODTÜ-DER anlayış olarak özerk demokratik üniversite mücadelesini ülkedeki geniş kesimlerin emperyalizme ve faşizme karşı bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinden ayrı ele almıyordu. Kuruluş broşüründe ifade edilen amacı bu anlayışın göstergesidir:
“ODTÜ öğrencilerinin kendi sorunlarının çözümünde demokratik bir baskı grubu oluşturabilmesi için bir derneğin kurulması gerekli idi. ODTÜ-DER özel olarak bu amaç için ve genel olarak Türkiye halklarının bağımsızlık ve demokrasi kavgasında ilerici, yurtsever, devrimci ODTÜ öğrencilerinin örgütlü olarak gereken yerleri alabilmesi için kurulmuştur.”
Bu tür bir örgütlenmeye gidilmesinde ve örgütlenme anlayışının temel prensiplerinde gençliğin en geniş kesimlerini örgütleyerek gençliğin birleşik cephesini kurmak amaçlardan biri olarak belirlenmişti. Bu bağlamda örgütün en temel ilkesi anti-emperyalist, anti-faşist tüm gençliği birleştirmek yönünde belirlenmiştir. ODTÜ-DER’in siyasal muhtevası kuruluş broşüründe ifade edilen ilkelerle belirlenmiştir. Genel olarak mücadeleye ve özelde gençlik mücadelesine yaklaşımını bu ilkelerde görmek mümkündür. Bu ilkelerin bazıları şunlardır:
■ Anti-emperyalist, anti-faşist olmak
■ Bir parti veya sosyalist gençlik örgütü gibi çalışmamak, dar kadro örgütü olmamak,
■ Yönetimde demokratik merkeziyetçilik ilkesini benimsemek, (eleştiri-özeleştiri yöntemini uygulamak)
■ Gençliğin acil istekleri uğruna mücadele etmek,
■ Halklar üzerine yapılan baskıya karşı çıkmak, (anti-şovenist, anti-militarist olmak)
■ Halkın mücadelesinden soyutlanmamak (kurtuluşumuzun ancak halkımızın kurtuluşuyla mümkün olabileceğini bilmek)
■ İlerici dünya gençliği ile dayanışma halinde bulunmak,
■ Örgütsel bağımsızlığı belirlemek ve fakat tavırda işçi sınıfının devrimci mücadelesinin yol göstericiliğini kavramak,
■ Devrimci görüşün gençler arasında yaygınlaşması için çalışmak.
ODTÜ bu dönemde siyasal iktidarın atadığı mütevelli heyeti ve üniversite bileşenlerinin seçiminde söz hakkı olmadığı, heyetin atadığı rektör tarafından yönetiliyordu. ODTÜ yönetiminin bu anti-demokratik uygulamalarına ve faşist baskılara karşı öğrenciler direnişe geçti. ODTÜ-DER’in en önemli başarısı bu süreçte yürüttüğü devrimci önderlik oldu. ODTÜ öğrencileri özerk demokratik üniversite talebi ve faşist baskılara karşı eğitim hakkını savunmak için süresiz boykot ilan etti. 6 ay süren boykot, öğrencilerin yüzde 99’unun katılımıyla gerçekleşti. 6 aylık boykot kararının alınmasında ve sürdürülmesinde her aşamada demokratik yöntemler seferber edildi. Her karar binlerce öğrencinin katıldığı forumlarda tartışma ve oylama sonucu alındı. Daha önce küçük birimlerde olgunlaşan fikirler amfilerde, kantinlerde tartışıldıktan sonra Devrim stadında bütün öğrencilerin katıldığı forumlarla kararlaştırılıyordu. Bu 6 aylık gerçek demokrasi deneyimi kazanımla sonuçlanmasının yanı sıra ODTÜ-ÖTK sürecine evrildi.
***

DEVRİMCİ BİR ÖZYÖNETİM DENEYİMİ ODTÜ-ÖTK
ÖTK 6 aylık boykot sürecinde açığa çıkan mücadelenin üzerinde yükseldi. Boykotun başarıya ulaşması özerk demokratik mücadelesinin ortaya çıkardığı kazanımlar ODTÜ-DER pratiğini de aşan daha geniş öğrenci kesimlerinin taleplerini karşılayabilecek bir öğrenci örgütüne ihtiyaç duyulmasını arkasından getirdi. Boykotun başarılı olmasının yanı sıra ODTÜ-DER’in kapatılması bu tartışmayı yoğunlaştırdı. 24 Kasım 1975 tarihinde ilk ÖTK seçimleri yapıldı. Öğrenciler kapatılan ODTÜ-DER’in yöneticilerini temsilci seçerek üniversite yönetimine ve siyasal iktidara mücadelenin süreceği mesajını da vermiş oldu. Gizli oy, açık sayıma dayanan ÖTK seçimleri son derece demokratik biçimde öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından denetleniyordu. Öğrenci olan her birey seçimlere katılma ve aday olma hakkına sahipti.
ODTÜ-ÖTK’nın kurumsal yapısı 3 ana organdan oluşuyordu; Yürütme kurulu 9 kişiden oluşuyor ve üniversite ile olan ilişkileri sağlıyordu. Danışma ve denetimden sorumlu bölüm temsilcileri konseyi; her bölümden seçilen temsilciler, hazırlık okulu temsilcisi ve yurt temsilcilerinden oluşuyordu ve temsilciler ilgili birim öğrencileri tarafından seçiliyordu. Temsilciler meclisi; en geniş danışma organıydı. Öğrencilerin doğrudan seçtiği sınıf temsilcileri, hazırlık okulu temsilcileri, yurt temsilcileri, bölüm temsilcileri konseyi ve yürütme kurulundan oluşuyordu. Bu yönetim organlarının dışında akademik, sosyal, kültürel konseyler de oluşturulmuştu. Disiplin kurulu, yurtlar yönetim kurulu, burs ve yardım komitesi, spor komitesi gibi her alanda öğrenciler temsil edilmekteydi. Açığa çıkan bu yapıyla birlikte öğrenciler akademik konulardan sosyal, kültürel konulara hayatın her alanında söz ve karar sahibi olmuşlardı. Demokratik bir üniversite için gerekli tüm mekanizmalar oluşturulmaya çalışılmıştı. ODTÜ-ÖTK’nın en büyük kazanımı geniş öğrenci kesimlerinin kendi kendini yönetmesini hedefleyen, yaşamı üzerinde denetimi olan tüm öğrenci kesimlerini karar alma ve yönetme süreçlerine katmaya çalışan bir demokrasi anlayışının gelişmesi oldu.
Yönetim işleyişinin dışında ÖTK emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin okullarda ideolojik olarak yerleştirmeye çalıştığı anlayışa karşı da mücadele yürüttü. Akademik konsey aracılığıyla ders müfredatı üniversitenin tüm bileşenlerinin içinde olduğu bir kolektifle diğer ülkedeki müfredatlar özenle incelenip ülkenin şartları göz önüne alınarak hazırlanıyordu. Özellikle sosyal bilimlerde burjuva ideolojisine karşı öğrencilerin bizzat derslerde açtığı tartışmalarla, resmî ideolojiye alternatif yazıların, kitapların basılmasıyla, seminerlerle mücadele yürütüldü. Buna paralel derslerde geri kalmış öğrenciler için öğretim üyelerinin katılımıyla kurslar açıldı. İdeolojik mücadelenin diğer bir ayağını da kültürel alan oluşturmaktaydı. Bu bağlamda sanat ve kültür faaliyetlerinin daha etkin bir şekilde yürütülmesi için ÖTK Sosyal Kulüpler topluluğu kuruldu. Bu topluluğa bağlı olarak 10’un üzerinde kulüp ve topluluk faaliyet gösterdi. ODTÜ’nün sınırlarını da aşan tiyatro gösterileri, konserler, paneller bu organizasyonun eylemleri olarak gerçekleşti. Örnek olarak bu topluluklardan Sanat Kültür Topluluğu tarafından 1979’da düzenlenen şenlik İstanbul Sanat Festivalinden sonra ikinci büyük sanat festivali haline geldi. ODTÜ’de emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin ideolojik hegemonyasına büyük bir darbe indirilerek, ODTÜ öğrencisi nezdinde geniş çapta etkisizleşti.
“HASAN TAN ODTÜ’YE REKTÖR OLAMAZ”
MC hükümetleri ODTÜ’de yükselen mücadeleyi bastırmak, ODTÜ’yü yukarıdan faşistleştirmek amacıyla Hasan Tan’ı rektör olarak atadı. Hasan Tan dışarıdan faşistleri okula işçi olarak aldı. ÖTK ile birlikte en küçük birimine kadar politize olmuş ODTÜ Şubat 1977’de büyük bir direnişe geçti. 9 ay süren boykot ve direnişle faşistler okuldan kovuldu. ÖTK’nın öğrencilerin yarattığı kültür üniversitenin diğer bileşenlerini de harekete geçirdi. “Hasan Tan ODTÜ’ye Rektör Olamaz” kampanyası öğrencilerin boykotunun yanı sıra öğretim görevlilerinin ve işçilerin de sürecin aktif özneleri oldukları birleşik bir eylem pratiği olarak hayata geçti. Bu birleşik eylem pratiği Hasan Tan’ın istifa etmesini arkasından getirdi.
Meşakkatli mücadeleler sonucunda Üniversite yönetimi ÖTK’yı tanımak zorunda kaldı. 24 Haziran 1978 tarihinde rektörlük yönergesi olarak yürürlüğe konan yönetmelik taslağında bu durum tasdikleniyordu; “ÖTK ODTÜ öğrencilerini temsil eden en yetkili kuruluştur.” Üniversitede hayata geçirilen her şey amfi toplantılarıyla, bültenler aracılığıyla ve elzem konularda ise bütün ODTÜ öğrencilerinin geniş forumlarla tartışmaya açılarak hayata geçirildi. Kitlesel taban inisiyatifine dayanan bu işleyiş ÖTK’yı demokratik bir öğrenci hareketinin ötesinde doğrudan demokrasinin bir deneyimi olarak anılmasına bugünlere ışık tutmasına yol açan başlıca etkenlerden biridir. ÖTK’nın kurumsal yapısı ile birlikte örnek alınması gereken en temel olgusu devrimci bir mücadele perspektifidir. Bu perspektif Devrimci Gençliğin, Devrimci Hareketin ülke sathında yürüttüğü mücadele ve örgütlenme tarzının, devrim ve sosyalizm anlayışının üniversite özelinde açığa çıkmış önemli bir örneğini teşkil etmektedir.
***

ANKARALI GENÇLİĞİN EYLEM BİRLİĞİNİN ÖRGÜTÜ: AYÖD
12 Mart sonrası özellikle üniversiteler açısından zor dönem başlamıştı. Üniversitelerde getirilen kısıtlamalar, üniversitelerin özerkliğinin büyük ölçüde 1750 sayılı gerici yasayla budanması, dernekler kanunuyla üniversite derneklerinin bir avuç faşiste teslim edilmesi ve yurtların faşistler tarafından işgal edilmesi temel olumsuzluklar olarak ortaya çıkmıştı. Üniversite yönetimlerinin keyfî baskısı faşistlerin zorbalıkları ve birçok akademik sorunların çözülememiş olması gençliğin örgütlenmesini zorunlu hale getirmişti.
Bu bağlamda devrimci gençliğin önünde gençliğin devrimci eyleminin birliğini sağlamak, demokratik hak ve özürlüklerini yeniden kazanmak ve faşist saldırılar karşısında gençlik kesimleri içinde ortaya çıkan kendiliğinden direnme eğilimlerini örgütlemek gibi görevler duruyordu.
Bu amaçlar doğrultusunda ilk kurulan gençlik örgütlenmeleri İstanbul’da İYÖKD (İstanbul Yüksek Öğrenim ve Kültür Derneği) ve Ankara’da ADYÖD (Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği) çerçevesinde ortaya çıktı. Bu örgütler başlangıçta koşullar gereği yukarıdan aşağı örgütlenmiş derneklerdi ve geniş öğrenci kesimleri ile bağ kurmakta zorlanıyordu. Bu anlamda kitleselleşme sıkıntısı çekiyordu. Devrimci gençler bütün eksik ve zaaflara rağmen ADYÖD ve İYÖKD’yi Ankara ve İstanbul gençliğinin merkezî kitle örgütü olarak kabul ettiler. Ancak dernek yönetiminin dar yapısına karşı tabandan gelişen bir muhalefet örgütlediler. Ankara’daki bütün okullarda forumlar yapılarak yönetimin genişletilmesine karar verildi. Bu forumlarda seçilen delegelerin oluşturduğu üst forumda dernek yönetimine girecek yeni üyeler belirlendi.
Ancak ADYÖD ve İYÖKD uzun ömürlü olmadı. Sıkıyönetim tarafından kapatıldılar. Bu derneklerin kapatılması gençlik örgütlenmesi açısından bir boşluk doğurdu. Gençlik yeni bir örgüt kurmak için kolları sıvadı. AYÖD’ün kuruluşu bu anlamda gençlik örgütlenmesinin nasıl olması gerektiğine dair bir örnek teşkil ediyor. Bu yeni dernek ADYÖD’ün yukarıdan aşağı bir şekilde kurulmasından kaynaklanan zaafları aşan ve geniş öğrenci kitlesini kapsayan bir dernek olarak örgütlenmeliydi. Kuruluş çalışmaları hızla başladı. Ankara’daki tüm üniversite ve yüksekokullarda anti-emperyalist, anti-faşist her gencin katılabileceği forumlar düzenlendi. Bu forumlarda gençliğin sorunları ve örgütlenmesi üzerine geniş tartışmalar yapıldı. Forumlardan kuruluş ilkeleri saptamak üzere toplanacak üst forum için her fakülteden üçer temsilcinin seçilmesine karar verildi. Üst forumun saptadığı ilkeler çerçevesinde derneğin kuruluş çalışmalarını yürütmek için kurucular meclisi seçildi. AYÖD kuruluşundan işleyişine kadar üniversitenin en küçük birimlerine kadar örgütlenme ilkesiyle hareket etti. Bütün çalışmalar en geniş gençlik kesimlerinin katılımıyla en ince noktalara varan ve şeffaf tartışmalar temelinde yürütüldü.
Kuruluş sonrası AYÖD’ün yürüttüğü bütün çalışmalarda öğrencilerin tabandan gelişen inisiyatifi, demokrasisi etkin kılındı. Alınan her karar önce geniş gençlik kitleleri içinde sonuna kadar tartışıldı, okul forumlarında onaya sunuldu, kararlar bu ilke ile hayata geçirildi. Kabul edilen kararların hayata geçirilmesinde olduğunca çok insan işin içinde yer aldı. Bu anlamda AYÖD demokrasi ve mücadele anlayışıyla geniş gençlik kesimlerinin sahiplendiği bir örgüt olması açısından ilklerden birini oluşturdu. Gençliğin yükseköğrenim derneklerinde yürüttüğü çalışmalar bir süre sonra niteliksel olarak sıçrama yapacaktı. Öğrencilerin faşist saldırılara karşı can güvenliği öğrenim özgürlüğü talebi ve mücadelesi merkezî bir örgütlenmeyi ihtiyaç haline getirdi. Bu çerçevede başlangıçta AYÖD, İYÖD ve EYÖD, Ankara, İstanbul ve Erzurum Yüksek Öğrenim Derneklerinin birleşmesi ile Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DEV-GENÇ) gençliğin faşizme karşı mücadelesinde gençliğin devrimci eyleminin birliğini sağlama iddiası ile gençliğin öz örgütü olarak kuruldu. Devrimci gençlerin yüksek öğrenim derneklerinde hayata geçirdikleri örgütlenme tarzı ve demokrasi anlayışı DEV-GENÇ’in de benimsediği bir anlayış oldu.
***

BÜLENT FORTA: “ÖTK ODTÜ’DE BİR İKTİDAR DENEYİMİYDİ”
Bülent Forta – ODTÜ Tarih Direniyor kitabından kısaltılarak alınmıştır.
12 MART'IN ETKİLERİ SÜRÜYOR
Henüz 12 Mart'ın etkileri okuldan silinmemişti. İki anlamda silinmemişti. Hem 5 Mart çatışmasının silah delikleri yurtların duvarlarında duruyordu, hem de 1974 yılı çok ciddi bir devlet ve polis kontrolünün olduğu ve insanların birbirleriyle fısıldayarak konuşabildiği bir ortamı yansıtıyordu. Biz ise kendimiz DEV-GENÇ'li gibi algılıyorduk ama DEV-GENÇ'in ne olduğunu da bilmiyorduk.
ODTÜ'ye girişimizin ilk aylarında ciddi bir baskıyla karşılaştık. Yurtta odasını düzeltmeyenlerin okuldan atıldığı, herhangi bir toplanma halinin hemen idareye ihbar edildiği bir ara dönemdi. 1974 yılının Kasım ayında Kissinger'ın Türkiye'ye gelişiyle ilgili bir boykot yapacağımız gün, dışarıdan gelen ülkücülerin baskınıyla karşı karşıya kaldık, öğrencilere taş, sopa, tabanca ve dinamitle saldırdılar. Hayatımızda ilk defa karşılaştığımız bir şeydi. Kissinger baskını ve o süreçte yaşananlar, ODTÜ mücadelesi açısından ikili bir rol oynadı. Bir yandan 12 Mart baskısını ODTÜ'de öğrenciyken yaşayan 2.-3. sınıflarda bir hareketlenmeye yol açtı. Diğer yandan da ODTÜ'ye yeni gelen kuşakta büyük bir tepki yarattı ve bu tepki sonraki ODTÜ mücadelesinin de çekirdeğini oluşturdu.
1974-1976 ODTÜ'sü hakikaten enteresan bir siyasal deney ortamıydı. Bu gençlik kuşağı, tarihsel olarak kendilerinden daha önce gelmiş olan THKO, THKP-C, TİP, TKP gibi siyasal hareketler arasında kendi politik tercihlerini yaptı. Ayrıca da tercih ettikleri grubun kendisini o gün yaratmak zorunda kaldılar.
DEV-GENÇ ve daha sonrasında Devrimci Yol hareketinin büyümesindeki sihrin en temel noktalarından bir tanesi yapay tarzları reddederek, gerçek hayatın içerisinde yürüyen bir devrimci mücadelenin kendi kadrolarını ve ilişkilerini kurma becerisini göstermiş olmasıdır. Yani bir tür praksisin içinde doğan, eylem yapan, eylemin yarattığı bilinçle yeni bir forma bürünen bir siyasi hareket olarak gelişmesidir.
ODTÜ'DE BİR İDEOLOJİK AYDINLANMA DÖNEMİ YAŞANIYORDU
1975-76, Türkiye solunun en temel ideolojik problemlerinin, en geniş insan topluluklarıyla tartışıldığı bir dönem olarak yaşandı ODTÜ'de. ODTÜ’de 1975-76 hakikaten bir ideolojik aydınlanma dönemi olarak yaşandı. O dönem Devrimci Gençlik'in (sonradan Devrimci Yol'un) ODTÜ'de en kitlesel grup haline dönüşmesi, o günün seçimlerinde en yüksek oyları alarak seçilmesi biraz da bu ideolojik tartışmalardan hep galibiyetle çıkması nedeniyledir.
FAŞİST SALDIRILAR YAYGINLAŞIYOR
1976'dan sonra okulların faşistlerin işgaline uğraması ve bunun karşısında öğrencilerin okullara toplu gidişleri, silahlı çatışmalar, öğrenci gençlik hareketlerinin muhtevasını ve özelliğini değiştiren bir rol oynadı. O günlerde Devrimci Gençlik dergisi “yükselen halk eyleminin ön saflarına” manşetiyle çıkmıştı. Bunun pratikteki manası, devrimci gençlik hareketi içerisinde ortaya çıkmış kadroların halk eylemlerinde etkili bir rol üstlenmesiydi.
ODTÜ'YÜ ODTÜ YAPAN
9 aylık boykot ODTÜ-DER ve ÖTK'yla oluşan kazanımların Hasan Tan'la beraber geri alınması ve genel olarak Türkiye'deki MC'lerin (Milliyetçi Cephe hükümetleri) tüm eğitimi ele geçirme ve faşistleştirme politikalarına bir tepki olarak ortaya çıktı. 9 aylık boykotun bütün eylem biçimleri, örgütlenme tarzlarının nüveleri 6 aylık boykottandır. 6 aylık boykot da ODTÜ öğrencilerinin kapı kapı dolaşıp hem kendi mücadelelerini anlatan hem bir arada eylem yapabilmenin özelliklerini taşıyan; hâlâ bugün insanların başvurduğu kuşlama gibi, pankartların elektrik direklerine atılması gibi bir sürü yaratıcı eylemi kendi bünyelerinde ortaya çıkartan; bir tür devrimci gençlik ve devrimci öğrenci perspektifi yaratabilen bir deneyim olarak ortaya çıktı. ODTÜ'yü ODTÜ yapan bir yönüyle devrimci mücadelenin birikimleridir, diğer yönüyle de ODTÜ'deki mücadelenin devrimci harekete kattığı deneyimlerle elde edilen özgüvendir. ODTÜ-ÖTK'yı kuran zihniyetle, Yeni Çeltek'teki işyeri komitelerini, Fatsa'daki devrimci belediyecilik deneyini birbirinden koparabilmek mümkün değildir. Bunlar aynı devrimci perspektifin çeşitli alanlardaki tezahürleridir.
6 aylık boykot sonrasında ODTÜ-ÖTK'nın doğuşuyla beraber birkaç şeyin altını çizmekte fayda var. Bir, ODTÜ'lü devrimci öğrencilerle genel öğrenci kitlesi arasında kesin bir ayrım çizgisi yoktur. ODTÜ'lü devrimciler o gençlik hareketinin doğal önderleri olarak kendilerini konumlayabilmişleridir. İkincisi, ODTÜ'deki gençlik mücadelesi kendisini sadece bir gençlik mücadelesi olarak sınırlamamış, Van depremine yardımdan tutun da bütün gecekondu bölgelerindeki çalışmalara kadar kendilerini genel bir devrimci mücadelenin parçası olarak görmeyi becerebilmişlerdir. Üçüncüsü, sadece kampüsle sınırlı bir devrimcilik değil, aynı zamanda o günün bütün gençlik kitlesinin faşist işgaller karşısında yürüttüğü mücadelenin bir parçası olarak davranabilmişlerdir.
TEORİK TESPİTLER, YÜRÜTÜLEN SİYASİ PRATİĞİN BİR TÜR AYDINLATICISIYDI
Üniversitedeki devrimci pratik belirli bir zihniyet tarafından yoğuruldu. Şabloncu çizginin dışında, Türkiye'nin kendisine özgü bir devrimci çizgi yaratmayı hedefleyen bakış açısı, bütün Türkiye soluna egemen olabilseydi, Türkiye solunun kaderi daha değişik olurdu diye düşünmek mümkün.
Biz o gün sivil faşistlere karşı bir direniş hattı örgütlerken bir tespitte bulunup “Bu devlet eliyle örgütlenen bir olgu” diyorduk. Başkaları “Devletin dışında bir sivil faşist hareket var ve tırmanıyor ve biz bunun karşısındayız” dedi. Halbuki yıllar sonra Susurluk olayı ortaya çıkardı ki biz, MHP ile ve ülkücü faşistlerle savaşırken içlerinde MİT-kontrgerilla bağlantılı Abdullah Çatlı da varmış, Haluk Kırcı da varmış, aslında devletle savaşıyormuşuz. Dolayısıyla bütün teorik tespitler, yürütülen siyasi pratiğin de bir tür aydınlatıcısıydı.
ÖTK HUKUKU
ODTÜ-ÖTK yönetiminin oluşturulması, gruplar koalisyonu olarak biçimlenmedi hiçbir zaman. Tamamen açık seçim, gizli oy, açık propaganda gibi araç ve yöntemlerle gerçekleştirilen seçimlerde herkes ağırlığı kadar temsil gücüne sahip oldu. ÖTK'nın örgütlenmesi, oradaki konseyin pozisyonu, tüzük, tüzükte devrimcilikle seçimin dengelenmesi gibi tartışmalar siyaset bilimi açısından bugünkü anayasa tartışmalarındaki düzeylerden daha üst seviyedeydi. Bunu yapan da 20-25 yaşlarındaki gençlerdi. Bu bir tür iktidar deneyimidir aslına bakılırsa, bir hukuk tesis edilmişti.


