Hatırlatmalar | Bugünleri geçmişlerinde saklı
Muhalefet partilerinden TV’lerine kadar herkes ülkeyi bugünkü karanlığa taşıyan katliamları, siyasi cinayetleri ve bunlarda kontr-gerilla ve aparatı MHP’nin rollerini bir yana bırakarak, güzellemeler yapmaya devam ediyor.
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
MHP elbirliğiyle üzeri örtülen Sinan Ateş davasının üzerine bir sis bulutu daha atmak üzere, 154 kişilik bir fişleme listesi de hazırladı.
Davanın gerçeklerini anlatmaya çalışan insanlar suçlanarak hatta araya “hukuk içinde” sözleriyle üzeri örtülen bir sopa gösterilerek sindirilmeye çalışılıyor. Mafyasıyla, çetesiyle, siyasi cinayetleriyle yargıdan Emniyete herkesin ortak olduğu rezilliklerin üzeri Erdoğan’ından Bahçeli’sine hepsinin elbirliğiyle kapatılmaya çalışılıyor.
Muhalefet de bir tuhaf akıl tutulması içinde olup biten her şeyi MHP Genel Merkezi’ndeki birkaç kişiye yıkarak, adeta MHP ve ülkücülüğü aklama yarışına giriyor. Eski ülkücülerle kurulan ittifaklar içinde ülkücülüğe övgüler düzerek MHP’nin kanlı tarihi aklanmaya çalışılıyor.
İYİP Başkanı, Fatsa’nın maskeli faşistlerinden Müsavat Dervişoğlu, 154 kişilik listeye alınmış olmasına isyan ederek “ülkücü lafını ağzına almaktan utandığını” söylerken, sorumlularından birisi olduğu geçmiş karanlık tarihlerine toz kondurmuyor! Muhalefet partilerinden TV’lerine kadar herkes ülkeyi bugünkü karanlığa taşıyan katliamları, siyasi cinayetleri ve bunlarda kontr-gerilla ve aparatı MHP’nin rollerini bir yana bırakarak, güzellemeler yapmaya devam ediyor.
Bu hafta, MHP’nin doğrudan gerçekleştirdiği siyasi cinayetlerden ikisi DİSK Başkanı Kemal Türkler ve aydın Ümit Kaftancıoğlu’nun nasıl katledildiklerini hatırlatıyoruz. “6. Filo’ya Hayır” diyen gençlere acımasızca yapılan saldırıda hayatını kaybeden Vedat Demircioğlu’nu da ölüm yıl dönümünde bir kez daha hatırlatmak, bugün iktidarda olan siyasal İslamcı ve ülkücü faşistlerin kullanıldığı katliamlarla bugünün taşlarının döşendiği gerçeğine ışık tutmak anlamına geliyor.
***
6. FİLO DERLER BELKİ SİZ DE GÖRDÜNÜZ “DEMİRCİOĞLU BİR DEĞİL HALKIMIZ GİBİ ÇOĞUL”
Vedat Demircioğlu, 5 Mart 1943’te Konya’nın Taşkent ilçesinde doğdu. Vefa Lisesi’nin bitirdikten sonra, İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Öğrenimin tamamlayabilmek için işportacılık, otel kâtipliği yapıyordu.
Üniversite yıllarında devrimci fikirlerle tanışmış, TİP ve FKF üyesi olmuştu. 17 Temmuz gecesi Amerikan 6. Filosu’nu protesto eden gençlere saldıran polis, Gümüşsuyu Öğrenci Yurduna düzenlediği baskında Vedat Demircioğlu’nu camdan attı. Ağır yaralanarak hastaneye kaldırılan Vedat, 24 Temmuz’da hayatını kaybettiğinde 25 yaşındaydı.
Amerikan 6. Filosu Türkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan ise Süleyman Demirel’di. 15 Temmuz 1968’de ABD’nin Akdeniz’de görev yapan 6. Filosu İstanbul’a demirlediğinde, 21 pare top atışı ile karşılanıyordu. 6. Filo gelmeden şehrin sokakları temizlenmiş, genelevler boyanmış ve gazino-pavyonlar Amerikan askerleri için hazır hale getirilmişti.
Devrimci gençler de 15 Temmuz günü, 6. Filo’nun demirlediği limana inerek boş duran bir bayrak direğine yarıya indirilmiş Türk bayrağı çekerek protestolarına başlarken, Harun Karadeniz, “Türkiye’nin tam bağımsız olduğuna inanıyoruz ve onun için bayrakları yarıya kadar çekiyoruz” diyordu.
“ÖLDÜRÜN PİÇLERİ”
Şehir polis ablukası altına alınmış, 6. Filo’yu protesto etmeye niyetlenen gençler kuşatılmış durumdaydı. Bir işgal ordusu gibi şehirde gezen Amerikan askerleri, polisin kapılarında nöbet tuttuğu pavyonlarda gönlünce eğleniyordu. Gümüşsuyu Öğrenci Yurdu’nun karşısında da benzer sahneler gece boyu tekrarlanırken, öğrenciler de toplanarak protestoya başladılar. Amerikan askerlerinin sataşmasının ardından başlayan kavga yatıştıktan sonra gece 04.30’da polisler dönemin İTÜ Rektörü Prof. Bedri Karafakioğlu’nun izniyle yurda saldırdılar.
Yaşar Kemal’in ifadeleriyle, “Türk polisi, Amerikalı müstevliği (işgalciyi) korumak için Teknik Üniversite’nin Gümüşsuyu Talebe Yurdu’na gece saat 4’te baskın yaptı ve Amerikalılar adına güzel uykularında coptan geçirdi.”
“ARKADAŞ KAN İZLERİNİ TAKİP ET”
Vedat Demircioğlu da yurtta coptan geçirilenler arasındaydı. Yurdun ikinci katında pencerenin kenarına kadar sıkıştırıldıktan sonra polis tarafından 2. kattan aşağı atıldı.
Kanlar içinde betonun üzerinde yatan Vedat Demircioğlu, aşağıdaki polisler tarafından 30 metre sürüklenerek, çıkış kapısının önüne getirildi. Polisler, dakikalarca kanlar içinde beklettikleri Vedat’ı İlkyardım Hastanesi’ne bırakıp kaçtılar.
Durumu öğrenen bütün arkadaşları Vedat için seferber olur, kan vermek için sıraya girerler ama çabaları onu hayatta tutmaya yetmez. 53 öğrencinin yaralandığı, 32 öğrencinin tutuklandığı yurt baskını sonunda Vedat Demircioğlu hayatını kaybeder.
Ayağını bastığı yurt bahçesinde kendisinden geriye 30 metreye akmış kanları kalır. Devrimci gençler, “Arkadaş, kan izlerini takip et” yazılarıyla öğrencilere katliamın nasıl gerçekleştiğini hatırlatır. Gençliğin yükselen anti-emperyalist mücadelesinin ilk kayıplarından ve 6. Filo’yu protesto eyleminin sembollerinden birisi olarak ismi unutulmaz Vedat’ın.
“ELİN GENCECİK ÇOCUĞUNDAN NE İSTERLER?”
Annesi Necmiye Demircioğlu ardından, “Ölmedi ki o, gitmedi ki, kurban edildi, polislere vurduruldu. Elin gencecik çocuğundan ne istersiniz polisler!” diyecekti.
Ne istediler hakikaten ülkenin bağımsızlığından başka bir şey istemeyen devrimci gençlerden? Yurt pencerelerinden atarak, üzerine bombalar atarak, sokak ortasında kurşunlayarak neden katlettiler?
Cevabını “Dolmabahçe Direnişi” adıyla yayınlanan gazetede (27 Temmuz 1968) devrimci gençler şöyle veriyordu: “Nedir iktidarın ve patronların bizden istediği? ‘Amerikan sınırları Kars’tan başlar’ diyen bir başkanın ülkesinin askerlerine alkış mı tutmalıydık? Açık denizlerde aylarca kaldıktan sonra cinsel bunalımlarını gidermek için gelen kişileri Amerikan genelevleri biçiminde çalışan otellere taşıyan kamyoncular mı olsaydık? Kendi ülkesinde yaşayan zencilere yaşam hakkı tanımayanların askerlerine çiçek mi verseydik? İnsan haklarından, barıştan söz eden liderleri kurşunla susturan ülkenin askerlerine selam mı dursaydık? Doğal kaynaklarımızdan sömürdüklerini İstanbul sokaklarında dolaşan askerlerinden dilenerek mi geri alsaydık? Daha dün Kıbrıs olayında karşımıza çıkanlara sevgi gösterisinde mi bulunsaydık? Savaşta Vietnam halkına işkence edenleri el etek öperek karşılayan kişiler mi olsaydık? Evet, iktidar ve patronlar bunu istiyor gençlikten. Gençlik ise iktidar ve patronların yolundan değil, halkın yolundan ilerliyor.”
***
MÜSLÜMAN KARDEŞLER VE ÜLKÜCÜLERİN ELBİRLİĞİYLE KATLETTİĞİ AYDIN: ÜMİT KAFTANCIOĞLU
Yazar, radyo programcısı, yapımcı aynı zamanda Demokrat gazetesi yazarı olan Ümit Kaftancıoğlu, 11 Nisan 1980 tarihinde, kızını okula bırakmak için evinden çıktığı sırada, ülkücü faşist Ahmet Mustafa Kıvılcım tarafından öldürüldü.
Ardahan’ın Hanak ilçesinde bir köyde doğan Kaftancıoğlu, Köy Enstitüsü’nde yetişmiş, 45 yıllık kısa ömrüne köy öğretmenliği, TRT’de radyo programcılığı ve yapımcılığı, romanlar, öyküler ve çocuk kitapları sığdırmıştı. Kaftancıoğlu, mesleğini tehditlere de göğüs gererek Anadolu’nun ücra köşelerindeki halkın sesini devlet radyosundan duyurmaya adadı.
HALKIN SESİNİ DUYURMAYA HARCANAN ÖMÜR
TRT’de çalıştığı 70’li yıllarda, “TRT’yi halkın çocukları yönetmeli” demekten çekinmedi. Kaftancıoğlu; çabalarını “bu programlarda hiç eğitim görmemiş halk ozanları, TRT mikrofonlarına, plak piyasasına düşmemiş, etkilenmemiş, bozulmamış halk ozanlarıyla çalıştım” diyerek açıklıyordu.
Ölümünden aylar önce, kendisi gibi sokak ortasında ülkücü katillerin kurşunladığı Cahit Orhan Tütenci’nin cenazesinin en ön sırasında, jandarmanın dipçiklerinin hedefiydi.
Öldürülmeden önce de ülkücülerin hedef gösterdiği, çalıştığı kurumda sürekli mobbingle, maaş kesme cezalarıyla uğraşan Kaftancıoğlu, 11 Nisan sabahı kızı Pınar’ı okuluna bırakmak için Mecidiyeköy’deki evinden çıkıp arabasına doğru yürürken, Müslüman Kardeşler Birliği ve Ülkücü Gençlik Derneği üyesi silahlı üç kişi tarafından katledildi.
ÜLKÜCÜ GENÇLİK AZMETTİRDİ
Kaftancıoğlu’nun katillerinden Ahmet Mustafa Kıvılcım kısa süre sonra polis tarafından yakalandı, ifadesinde Kaftancıoğlu’nu “solcu olduğu için” öldürdüğünü söyledi. Kıvılcım, ayrıca cinayet emrini dönemin İstanbul Ülkücü Gençlik Derneği başkanı Hasan Küçük’ün verdiğini, İrfan Çakıca ve Yusuf Teke’nin eylem sırasında yanında olduğunu söyledi. Ancak Teke ve Çakıca cinayetin ardından hızla yurtdışına kaçırılarak izleri kaybettirilirken, cinayetten ceza alan tek isim olan Kıvılcım, askeri mahkemenin verdiği 36 yılın yalnızca dördünü yatarak serbest bırakıldı. Cinayetin azmettiricileri ve ortakları ise herhangi bir ceza dahi almadılar.
MÜSLÜMAN KARDEŞLER BİRLİĞİ: “CEZALANDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Kaftancıoğlu cinayetinin ardından, Müslüman Kardeşler Birliği isimli dergi, eylemi sahiplenen bir açıklama yaparak; sağ görüşlü gazeteci İsmail Gerçeksöz’ün intikamını aldıklarını, “cezalandırmalarına” devam edeceklerini açıkladılar:
“Şehit gazetecimiz İsmail Gerçeksöz’ün intikamı için emperyalist uşağı Ümit Kaftancıoğlu tarafımızdan cezalandırılmıştır. Bundan sonra bütün küfür güçlerinin uşakları cezalandırılmaya devam edilecektir. Yaşasın Müslümanların ittihadı.”
3 AY ARAYLA İKİ CİNAYET TEK SİLAH
Kızının gözü önünde sokak ortasında kurşunlanan Kaftancıoğlu’nun katili olan ülkücü kontrgerilla 1979 yılına gelindiğinde eylemlerini şiddetlendirmiş, art arda aydın cinayetleri ve katliam girişimleri ile darbe koşullarını hazırlıyordu. Abdi İpekçi, Cahit Orhan Tütengil Kemal Türkler, Ümit Kaftancıoğlu gibi isimlerin katledilmesi, Maraş, Çorum, Tokat ve Amasya’da katliam girişimleri ile faşist çeteler yurdun dört bir yanında şiddetin dozunu artırmıştı.
Eski bir MTTB üyesi olan ve İslamcı grup içerisinde muhalif tavrı sebebiyle hedef gösterilen Sedat Yenigün, 5 Temmuz günü Kaftancıoğlu cinayetinde kullanılan 291554 no’lu Lama marka silahla öldürüldü. Bir iç tasfiyenin kurbanı olan Yenigün’ünün aynı silah ile öldürülmesi, Kaftancıoğlu’nun “bulunamayan” katillerinin bu cinayetleri kontrgerillanın belirli bir strateji çerçevesinde, devlet desteği ile işlediğinin bir başka kanıtı.
CİNAYETİN ORTAĞI ÇAKICI’NIN DOSTU
Kaftancıoğlu cinayetinden hüküm giyen tek isim olan Kıvılcım’ın polis ifadesinde cinayeti birlikte işlediklerini söylediği Yusuf Teke’nin adı, yıllar sonra Alaattin Çakıcı mektuplarında ortaya çıktı. Çakıcı, 2016 yılında henüz ‘Bahçeli affıyla’ çıkmadan önce yazdığı mektupta Yusuf Teke’nin “40 yıldır” kendisi gibi çile çektiğini, kendisi adına konuşabilecek nadir kişilerden olduğunu belirtmişti:
“Benim adıma bu isimlerin dışında: Oğlum Ali, Avukatım Can Sevinç altında benim imzam olan her açıklaması ve benimle birlikte 40 yıldır çile çeken kardeşim kadar yakın olan Yusuf Teke ve Üzeyir Çakmaktaş dışında hiç kimse açıklama yapamaz!”
DEMOKRAT’TAN KAFTANCIOĞLU’NA
Cinayetin ardından Kaftancıoğlu, yazarı olduğu Demokrat gazetesinde Ahmet Özgür imzalı “Bir Garip Ölmüş” başlığıyla yayınlanan yazıda; “Ümit Kaftancıoğlu faşizme, zulme ve sömürüye karşı sürdürülen savaşta en güçlü silahla, kalemiyle halkın saflarında yerini almıştı. Halka, halkın kültürüne olan inancı ve saygısı O’na bitmez tükenmez bir gereç sağlıyor, durmadan yazıyor, söylüyor ve konuşuyordu” diyerek anılmıştı.
***
EMRİ TÜRKEŞ VERDİ, ÜLKÜCÜLER DİSK BAŞKANI KEMAL TÜRKLER’İ KATLETTİ
DİSK’in kurucularından ve 11 yıl genel başkanlığını yapmış, Maden İş sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler 22 Temmuz 1980 tarihinde İstanbul Merter’de evinin önünde ülkücü faşistler tarafından çapraz ateşe tutularak öldürüldü.
1926’da Denizli’de doğan Kemal Türkler, 1948’de işçi olarak çalışmaya başladı. 1951 yılında MADEN-İŞ’e üye olarak sendikal mücadeleye katılmasının ardından işçi temsilciliği, Bakırköy Şube Sekreterliği, Bakırköy Şube Başkanlığı ve MADEN-İŞ Genel Sekreterliği görevlerini yürüttü. 1961’de TİP’i, 1967’de DİSK’i kuran kurucuları arasında yer aldı. Kuruluşundan sonra DİSK’in Genel Başkanlığına seçildi. Kemal Türkler, faşist saldırı ve provokasyonlar içinde hedef haline getirilenlerden isimlerden birisi oldu.
CİNAYETİ MHP YUKARIDAN AŞAĞIYA PLANLADI
MHP İstanbul davasında yargılanan Yılma Durak, Celal Adan ve diğer sanıklar Kemal Türkler’i planlayarak öldürdüklerini ifadelerinde itiraf etti.
Doğu’nun Başbuğu sıfatıyla anılan Yılma Durak, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’le Yakacık’taki evinde yaptığı görüşmede; Türkeş’in DİSK’i “komünist hareketin kaynağı” olarak tarif ettiğini ve “ot biçme” hareketi yaparak DİSK yöneticilerinin ölüm emrini verdiğini mahkemede itiraf etti.
Bu emrin ardından Berke İnanoğlu’nun yazıhanesinde yeniden bir araya gelindiğini ve Aydın Esen’in yaptığı keşif sonrası DİSK yöneticilerinin adreslerini belirlendiğini, bu adresleri Celal Adan’a yazdırdığını, Celal Adan’ın da MHP militanlarından Ünal Osmanağaoğlu, Adülsamet Karakuş, Aydın Yılmaz ve İsmet Koçak’ı Kemal Türkler’i öldürmek için görevlendirdiğini de ifadesinde anlatıyor.
BRAVO BİZİM ÇOCUKLARA
Yılma Durak olaydan bir gün önce Celal Adan’la birlikte arabayla Bursa’ya gittiklerini, ertesi gün Uludağ’a çıkarken Radyo’dan Kemal Türkler’in öldürüldüğü haberini dinlediklerini ve bu haberi duyan Celal Adan’ın: “Bravo bizim çocuklara bu ancak böyle olurdu” dediğini söylüyor. ( MHP ve Ülkücü Kuruluşlar İddianame, Ankara Çankırı Kastamonu İlleri Sıkı Yönetim Komutanlığı, s. 748-750)
Mahkeme sanıklarından Abdülsamet Karakuş ve Aydın Eryılmaz 16 yıl hapis cezasına çarpıtılırken, İsmet Koçak, Celal Adan, Alpaslan Türkeş ve Yılma Durak davadan beraat etti. Ünal Osmanağaoğlu ise devlet tarafından korunarak yıllarca kaçak yaşadı.
KORUDULAR, KOLLADILAR, MECLİSE TAŞIDILAR
Ünal Osmanağaoğlu’nun Kemal Türkler’in katledilmesinde gönüllü olarak yer aldığı ifadeler doğrultusunda ortaya çıktı. Celal Adan ifadesinde bu olayla ilgili şunları söylüyordu; “Yılma bana Türkler’in adresini getirdi. Ertesi gün Ünal Osmanağaoğlu partiye geldi. Daha önce bana ve Yılma’ya eylem yapmak istediğini söylemişti. Kemal Türkler’in adresini verdim. ‘Yılma Bey’in haberi var, bu işi yapın’ dedim, kabul etti. Daha önce eylem yapmak istediğini söylediğinde bu iş için yeterli silahları olduğunu da söylemişti.”
Celal Adan’ın emir verdiği Ünal Osmanağaoğlu Ankara Bahçelievler’de 7 TİP’linin katledildiği davanın sanıklarından biri olarak da aranmaktaydı. Bu eylemden sonra Ünal Osmanağaoğlu kardeşi Taner Osmanağaoğlu’nun kimliği ile Avusturalya’ya kaçtı. 1989’da uyuşturucu kaçakçılığından yakalanarak sınır dışı edildi. 19 yıl aranan Osmanağaoğlu 1999 yılında bakanlıktan kiraladığı Güzel Çamlı Milli Parkı içindeki devlete ait olan bir çay bahçesinin işletmeciliğini yaparken yakalandı. Susurluk kazasından önce Abdullah Çatlı ve yanındakilerin Ünal Osmanağaoğlu’nun yanından gelirken kaza yaptıklarına dair iddialar ortaya atıldı.
Yakalandıktan sonra yargılanan Osmanağaoğlu o dönemde 19 yaşında olan Kemal Türkler’in kızı Nilgün Türkler’in görgü tanıklığına ve diğer ifadelere rağmen 3 defa beraat etti. Yargıtay her seferinde beraat kararını bozdu. En sonunda 2010 yılında dava zaman aşımından düştü.
Kemal Türkler’in katilleri MİT, kont-gerilla ve devlet tarafından yıllarca korundu. Azmettirenler Alpaslan Türkeş, Celal Adan, Yılma Durak MHP’nin üst düzey yöneticileri kendi itiraflarına rağmen daha davanın başında beraat ettirildi. Tetikçilerden yakalananlar adi suç kapsamında hafif cezalara çarptırılırken, Osmanağaoğlu yıllarca korunmakla kalmadı, devlet tarafından işletme verildi ve en sonunda zaman aşımıyla beraat ettirildi
Ülkeyi karanlığa sürükleyen aydınları, gençleri, sendikacıları, emekçi halk kesimlerini sokaklarda katleden çeteler ceza bir yana ABD emperyalizmi ve işbirlikçi egemen sınıflara verdikleri hizmetlerin karşılığında ödüllendirildiler. Celal Adan 21. Dönemde DYP’den, 24-25-26-27-28. Dönemlerde ise MHP’den milletvekili oldu. Bugün de meclis başkan vekilliği görevinde bulunmakla birlikte dalga geçer gibi adalet komisyonunda görev almaktadır. Ünal Osmanağaoğlu’nun kardeşi ve suç ortağı Taner Osmanağaoğlu ise 2 dönemdir MHP İzmir Milletvekilliği yapmaktadır.