Google Play Store
App Store
Hatırlatmalar | Chavez: Devrimi 21. yüzyıla taşıyan lider

Politika Kolektifi 

Dünyamız, ülkelerin sosyal politikalarını milyarderlerin belirlediği, etnik-mezhepsel farklılıkların birer çatışma ve yağma dinamiğine dönüştüğü, siyasal dinciliğin ve faşizmin her türden biçiminin giderek siyasete egemen olduğu karanlık bir dönemden geçiyor. Reel sosyalizmin yıkıldığı ’90’lardan bu yana, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Doğu Avrupa’dan Güney Asya’ya kürenin her köşesi, önünde hiçbir engel kalmayan emperyalizmin ve piyasanın yağması ile karşı karşıya. Sistem, kendi göbeğini kemirdiği bir psikoz içinde, nükleer savaş tehdidinden iklim değişikliğine her gün yeni bir kâbus senaryosunu gündelik hayatımıza taşıyor.

30 yılı aşkın süredir ivmelenerek devam eden bu gerileme çağında, sosyalizmi bir nostaljiden gerçek bir imkâna dönüştüren, 21. yüzyılda devrimi bir ihtimal haline getiren en önemli isimlerden biri Hugo Chavez. Kapitalizm karşıtı tüm itirazların sistem içinde sindirildiği bir çağda, Amerikan imparatorluğunun güneyinde, sömürge karşıtı, bağımsız bir sosyalist ülkeyi kuran halk hareketine önderlik etti. Venezuelalılar, milenyumun başında, kâbuslar çağında bir rüyayı ilmek ilmek kurdu. Albay Hugo Chavez’in Venezuela’sı, ağır ekonomik ambargolar ve darbe girişimlerine göğüs gererek, 21. yüzyıl Latin Amerika’sında kırmızının her tonunda yeni bir sosyalizm çağını açtı.

Chavismo’nun mirası, belki kendi ülkesinde de kıtanın gerisinde sosyalizm deneyimini kalıcılaştıramadı. Ancak bu karanlık dönemde, kıtada sömürge karşıtı, sosyalizan iktidarların pıtrak gibi çoğalmaya devam etmesinde, Chavez Venezuela’sının öncülüğü ve ilhamı azımsanmayacak öneme sahip.

Washington’un yumuşak-sert tüm müdahalelerine rağmen Bolsonaro, Milei gibi faşistlerin tutunamadığı bereketli topraklar, tüm dünyaya umut olmaya devam ediyor. Kıtayı sosyalizmin adasına yakınlaştıran yolu Caracas’tan açan Albay Hugo’nun anısına saygıyla…

***

YOKSUL HALKIN ZENGİN ÜLKESİ

Venezuela, petrol bakımından bölgenin en verimli bölgesi, hâlâ dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip. Ancak, bağımsızlığını kazandığı 19. yüzyıldan devrime kadar geçen 150 yıl boyunca, ülkenin kaynakları milyonlarca yoksulun değil, kuzeydeki piyasaların çıkarına kullanılmıştı. Ülkedeki topraksız, yerli milyonlar ile refah içerisindeki işbirlikçi azınlıklar arasındaki dev uçurum, Venezuela’yı 20. yüzyıl boyunca kıtanın en çalkantılı ülkelerinden biri haline getirdi.

1958’de diktatör Marcos Perez Jimenes’in iktidardan indirilmesinde, komünist parti ve diğer devrimci örgütlerin verdiği mücadele kritik rol oynamıştı. Ancak ardından kurulan sosyal demokrat hükümetin ülkede beklene toprak reformunu gerçekleştirmemesi, dahası, sosyalistlerin siyasetin dışına itilme çabası, Venezuela solunda yeni bir mücadele dönemini başlattı. Venezuela’daki iktidar değişiminden henüz bir yıl sonra Küba’da Castro liderliğinde başarılan gerilla devrimi, Venezuelalı devrimcilere ilham oldu. Kıtanın ikinci gerilla hareketi, Komünist Parti ve Devrimci Sol Hareket (MIR) önderliğinde kuruldu. Başlangıçta şehir gerillası olarak örgütlenen ancak zamanla Venezuela’nın dağlarına ve kırlarına yayılan gerilla hareketi, ’60’lar ve ’70’ler boyunca devlete karşı silahlı mücadeleyi sürdürdü. Başlangıçta ülke içi sosyalizmi hedefleyen hareket, zaman içerisinde Bolivarcı bir kıta devrimini öncelemeye başladı. Venezuelalı devrimciler, Bolivar başta olmak üzere Latin Amerika tarihinin sömürge karşıtı direniş tarihinden isimleri giderek daha fazla benimsediler. Bu gelişmede, ülkenin yanı başında El Salvador’dan Nikaragua’ya, Kolombiya’ya süren mücadelelerin yarattığı dayanışma duygusu belirleyici oldu.

Venezuela’da Ulusal Kurtuluş Silahlı Güçleri (FALN) önderi Douglas Bravo, ülkede ’60’lardan ’80’lere kadar siyasi mücadelenin belirleyici isimlerinden oldu. ’58’de diktatörlüğün yıkılmasından, silahlı mücadeleye geçilmesine kadar tüm eşiklerde kritik rol oynayan Bravo, ayrıca Chavez’i örgütleyen de isimdi. Siyasi stratejisi dahilinde asker içerisinden sempati kazanma çabasına giren Bravo, kardeşi üzerinden tanıştığı Chavez’i de örgütlemiş, ’92’deki Albaylar harekâtında Chavez ile birlikte hareket etmişti.

’80’lerde gerilla hareketi yenilmiş olsa da ülkede sistem karşıtı direnç halk nezdinde sürmeye devam etti. ’80’lerde neoliberal sistemin getirisi olarak, IMF eliyle Latin Amerika ülkelerine dayatılan borç politikası, Venezuela halkının tepkisiyle karşılaştı. Neoliberalizmle mücadele edeceği iddiasıyla aday olan Carlos Perez, ’88’de seçildikten sonra U dönüşü yapmış, neoliberal dayatmanın temeli olan Washington uzlaşısını uygulamaya koymuştu. Yaşanan hayal kırıklığı, Venezuela halkını yeni bir seçenek arayışına itti.

***

BİR HALK UYANIYOR

Devrimin ilk işareti, neoliberal politikalara bağlı olarak otobüs ücretlerinin zamlanmasının ardından 1989’da başlayan işçi ayaklanması oldu. Kendiliğinden başlayan protestolar, ülkenin tüm işçi kentlerine yayıldı, otobüslerin yakılmasıyla şiddetlenen eylemler, halkın ticaret merkezlerine, zengin semtlerine yönlendi. Günlerce süren ayaklanma asker eliyle güçlükle bastırılsa da ordu içerisinde örgütlenen Bolivarcı Devrimci Hareket ülkede yeni bir potansiyelin ortaya çıktığını fark etmişti. Bu dönemde ordu içerisinde örgütlenen Chavez, o gün hastalığı sebebiyle bastırma operasyonuna katılmamıştı, yaşananları gelecekte “soykırım” olarak niteleyecekti. Ancak isyanın ağır biçimde bastırılması, yaşananların yarattığı etkiyi azaltmamıştı. En son 30 yıl önce, diktatör Jimenez’i indirmek için sokağa çıkan halk, bu kez herhangi bir işaret beklemeden, günlerce Venezuela’da sistemi felç edebilmişti.

El Carazo olarak adlandırılan isyan, ülkede devrimci mücadele için örgütlenen tüm fraksiyonlar için umut verici olmuştu. ’70’lerde gerilla hareketini bastırmak için görev aldığı dönemden itibaren orduya ve sisteme karşı şüpheleri başlayan, ’80’lerden itibaren ise devrimci liderlerle yaptığı görüşmelerle radikalleşen ve ordu içerisinde Devrimci Bolivarcı Hareket (EBR-200) ismiyle örgüt kuran Chavez, ciddi bir destek kazanmıştı. Ordunun seferber olacağı bir gerilla ayaklanması planlayan Chavez ve yoldaşları, ’89’dan itibaren hazırlıklarını hızlandırdı. Farklı şehirlerden koordineli bir harekât olarak planlanan ayaklanma için, Chavez 1992 Şubat’ını bekleyecekti.

4 Şubat salı günü Albay Chavez önderliğindeki 5 askerî birlik başkent Caracas’a girdi. Amaç, başkan Perez ve generallerin tutuklanması ve yeni bir hükümet kurulmasıydı. Chavez, askerî harekâtın bir halk hareketini tetikleyeceğine de güveniyordu. Ancak beklenmedik bir durum, tüm planı altüst etti. Örgüt içerisindeki birkaç asker, planı gerçekleşmeden önce üstlerine ifşa etti. Perez ve generaller, 4 Şubat’a hazırlıklı gelmişti. Buna rağmen, halkın da desteği ile ayaklanma güçleri Valencia ve Aragua’da kentleri ele geçirdi, ancak başkent Caracas’ın alınamaması, başkan ve generallerin ele geçirilememesi planı başarısızlığa uğrattı. Sonucu henüz sabah saatlerinde, başkan Perez’in “Ayaklanmanın bastırıldığını” duyurduğu açıklamasıyla kabul eden Chavez, ele geçirilen kentlerde daha fazla kan dökülmemesi için teslim olmaya karar verdi, ancak bir şartla.

Chavez ele geçirilen şehirlerde asker-sivil silahlı halk teslim olmazsa sonucun katliama dönüşeceğinin bilincindeydi ki bu hükümetin de kaçınmak istediği bir durumdu. Bunun farkında olan Chavez, teslimiyetini bir şartla kabul ettirdi, televizyonda kısa bir konuşma yapıp, emrindeki birliklere teslim olma çağrısı yapacaktı. Ancak bir dakika kadar süren bu konuşma, ülkenin kaderini değiştirdi. Chavez konuşmanın önemli kısmını, gerçekten de Valencia ve Aragua’daki birliklerini tebrik ve teslim olma çağrısı yapmaya ayırmış olsa da o güne kadar ülke halkının çok farkında olmadığı bu cesur ve sempatik devrimci, o kısa konuşmayla ulusal çapta bir ün elde etti. Konuşmanın sonundaki “Yenildik, ama şimdilik” sözü, geleceğin habercisi gibiydi, milyonlarca Venezuelalı, ilk kez yüzünü gördükleri ve sesini duydukları o devrimci albaya, ilk kez TV ekranlarında güveneceklerdi.

Darbe başarısız olsa da yankıları ülkenin tüm dinamiklerini sarstı. Kasım ayında, orduda Bolivarcı hareket bir ayaklanma denemesinde daha bulundu, ancak yine başarısız oldu. Chavez’in denemesi, devrimcilerin cesaretini kırmamış, aksine yüreklendirmişti. Hareket, halkla geçmişte olmadığı kadar güçlü ilişki kurabilme şansı bulmuştu.

Venezuela, asker-sivil ortak ayaklanmalarına alışkın bir ülkeydi. Diktatör Jimenez, ’58’de gerilla mücadelesi ile birlikte yürüyen Yurtsever Cephenin sokağa çıkmasıyla yıkılmıştı. Henüz 1850’lerde iç savaş önderi olan devrimci Ezequiel Zamora, çok erken bir dönemde toprak oligarşisine karşı mücadele, toprak reformu ve asker-sivil birliği için mücadele vermişti. Zamora başarısız olsa da, Chavez’in kurduğu hareket içerisinde Bolivar ile birlikte en önemli isimlerden biriydi. “Ağalar titresin, yaşasın özgürlük! Zamora’nın askerleri borazanın sesiyle, alçak gericilerin tugaylarını yok edecek!”

Ülkede askerî marşlara kadar yansıyan bu devrimci gelenek, Chavez’in ayaklanması ile yeni bir kıvılcım yaratmıştı. Chavez, teslim olduktan sonra 2 yıllığına Yare kentindeki hapishaneye yollandı. Ancak yarattığı etki, hapiste saygın bir subaya yarışacak şekilde kalmasına imkân vermişti, geçen 2 yılı röportajlarla, konuşma ve çağrılarla geçirdi. Etkisi ulusal çapta öyle büyümüştü ki 1993’te hapishaneden yaptığı seçim boykotuna halkın çoğunluğu uymuştu. Seçmenlerin %40’ı oy kullanmadı. Dahası, seçimleri az farkla sosyalistler kazandı, Chavez’in ayaklanmasını meşru gören Caldera, bu popülaritesi sayesinde başkan seçildi. Caldera’nın partisi MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) ve La Causa R (Radikal Neden) meclisteki en kritik iki partiye dönüştü. ’89’daki halk hareketi ve takip eden dönemde Chavez önderliğindeki ayaklanmalar, ülkede siyaseti tamamen değiştirmiş, merkez-liberal partilerin halk desteğini kırmıştı.

Chavez bu yükselişi hapiste ve çıktıktan sonraki süreçte, yeni ittifaklar için fırsat olarak değerlendirdi. Ülkede yükselen sosyalist partilerle ilişkilerini güçlendirdi, içeriden çıktıktan sonra gittiği ilk adreslerden biri Küba oldu. Kendisini havaalanında karşılayan Fidel, Venezuela’nın ihtiyaç duyduğu formülü Chavez ile paylaşıyordu:

“Onur mücadelesine Venezuela’da Bolivarcılık deniliyor, Küba’da bu mücadele sosyalizm diye adlandırılır.”

İçeriden çıkan Chavez, bu kez ülkede sistemi değiştirebilmek için hedefine seçimleri koydu. Kendi hareketi haricinde, MAS ve La Causa R’nin yükselişi, bir seçim zaferine imkân veriyordu. Hızla iki partiyle ilişkilerini derinleştirdi, örgütü halk tabanıyla birleştirecek şekilde dönüştürdü. Bolivarcı Hareket, askerî kanattaki varlığını sürdürürken, seçim için Beşinci Cumhuriyet Hareketi kuruldu, Chavez sistemden doğrudan bir kopuş hedefliyordu. Artık ’98 yılına gelindiğinde, anketlerde %45 ile seçilmesi bekleniyordu.

Chavez’in, içerisinde diğer sosyalist partilerin de olduğu ittifakı oyların %56’sını kazandı. Beşinci Cumhuriyet Hareketinin oy oranı tek başına %40’ı buluyordu. Chavez, yeni bir Venezuela için halktan gereken desteği fazlasıyla almıştı.

***

21. YÜZYIL SOSYALİZMİ

Milenyumda yeni bir sosyalizm fikri, büyük oranda Venezuela’da Chavismo hareketi içerisinden doğdu. SSCB etrafında örülen reel sosyalizmin yıkılışının ardından, çağın şartlarına uygun yeni bir sosyalizm imkânının ilk nüveleri, Chavez Venezuela’sının programında yatıyordu. Bu programın ilk icraatı Chavez’in başkan olduktan sonra anayasayı değiştirmek için hayata geçirdiği Plan Bolivar 2000 ile başladı.

Chavez ilk olarak, albay zamanlarında planladığı şekilde, yeni anayasa için yeni bir kurucu meclis planını harekete geçirdi. Ancak bir tek adam yönetimine dönüşmemesi için, önce kurucu meclis fikrini referanduma taşıdı. Halkın %88’i, yeni anayasa için kurucu meclis seçilmesi fikrini kabul etti. Ardından yapılan kurucu meclis seçimlerinin de %91’ini Chavez destekçileri kazandı. Mutlak güç ve kararlılık Chavez’de değil, Chavez’in önerdiği değişimi destekleyen halk çoğunluğundaydı. ’98’den ’99’a kadar, halk dört kez sandığa gitti, Venezuela tarihinin en katılımcı süreci yaşanıyordu, son referandumda, kurucu meclisin sunduğu anayasa taslağı %71 ile kabul gördü.

Anayasa değişikliğini, trajik bir şekilde 20. Yüzyıl Venezuela’sının en büyük trajedisi takip etti. Sıklaşan yağmurların tetiklediği heyelan, 15 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Chavez, ayaklanma zamanında başındaki kırmızı beresini yeniden giyerek bizzat arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Yaşanan trajedi, Venezuela için hem kâbusu hem kurtuluşu gösteriyordu. ABD, yardımcı olma bahanesiyle ülkeye bin kadar asker çıkartarak gözdağı vermişti. Uluslararası medya eliyle, darbe ihtimali tetikleniyordu. Diğer yandan, Chavez heyelanın mahvettiği köylerin arama kurtarma çalışmalarında, kent yoksullarına yönelik yeni bir taslağa çalışmaya başladı. Yoksulluğun kırdığı, çeteleşmenin gençleri etkisi altına aldığı gecekondu sakinleri köylere yönlendirilecek, burada ev ve toprak verilen halka Gelişim Çiftlikleri kurulacaktı. Üretim kolektifleri oluşturup, toprağın işlenmesinden gençlerin eğitimine kadar çok kapsamlı bir plan tasarlamıştı. Chavez, planın harekete geçmesi için yeni anayasanın verdiği imkânla toprakları kolektifleştirdi. Issız köylere büyük teşviklerle kentlerden öğretmenler getirdi, plan yalnızca köylerde yeni yerleşimler kurmak değil, bu kolektif üretim biçimi ile ülkede tarımı da geliştirmekti. Halk Chavez’i takip etti, sel ve heyelanlara evlerini kaybeden afetzedeler, yeni kurulan köylere yerleşti, Chavismo’nun tarım planını, bu trajedi tetiklemiş oldu.

Venezuela’da 21. Yüzyıl Sosyalizmi, yalnızca toprak reformu ve köy kolektifleri ile sınırlı kalmadı. 2001’de yeniden, seçimleri domine eden bir çoğunlukla seçilen Chavez, meclisten 4 ekonomik-sosyal program geçirdi, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkede, tüm endüstriyel sektörleri kamulaştırdı, buradan gelen gelirleri ülkedeki yoksulluğu bitirmek için sosyal programlara aktardı. Dünyanın en büyük beşinci petrol ihracatçısı olan, ülke ihracatının %85’ini sağlayan Venezuela Petrolleri şirketini kamulaştırdı, buradan gelen gelirler, Chavez’in Bolivarcı Misyonlarına aktarıldı, okuma yazma oranlarını artırmaya, yoksulluk ve açlıkla mücadele için kullanıldı.

Eğitim ve sağlığı ücretsiz kamu hizmetleri haline getirdi. Neoliberal politikalara açık bir karşıtlık içeren program, özel mülkiyetin toplumsal mülkiyetle birlikte sürdüğü bir hibrit modeli hayata geçirdi. Toprak sahipliği yasal, sahip olunan toprağın büyüklüğü sınırlıydı, hükümet yeni kurulan çiftliklerin gecekondularından gelen yeni köylülerine toprak dağıtmıştı. Sosyal güvenlikten balıkçılığa kadar birçok sosyalizasyon yasa geçti.

***

2002: BAŞARISIZ DARBELERİN İLKİ

Ancak Chavez’in 2001’de hız kazandırmak istediği devrim, düzen içi muhalefete çarptı. Sanayinin kamulaştırılması, meclisten geçen sosyal ve ekonomik kanunlar, başta ülkenin beyaz sanayicilerini öfkelendirmişti. Sendika liderleri, ana akım basın, dinsel liderler ve generallerle anlaşarak, ABD ve İspanya’nın bilgisi dahilinde Chavez’e karşı bir darbe düzenlendi. Eylem olarak başlayan süreç hızla Chavez’in istifasını isteyen bir askerî darbeye dönüştü. Chavez, ilk başta darbe güçleri ile çatışmayı düşünse de sonradan bu fikrinden vazgeçti. Bunda, darbe günü Havana’dan gelen telefonda Castro’nun Allende’yi hatırlatarak, “Kendini feda etme, bu iş burada bitmedi, sen kıta için lazımsın” sözleri etkili olmuştu. Ancak darbeci güçler, Chavez ile ne yapacakları, ülkenin nasıl yönetileceği konusunda bir ortaklaşmaya varamıyorlardı. Chavez, darbenin talebi olan istifayı kabul etmemişti, darbecilerden kendisini tutuklamadıkça görevine devam edeceğini söyledi. Medya, önce sahte görüntü ve ses kayıtlarıyla Chavez’in halka ateş açtığını, ardından da istifa ettiğini duyurdu. Chavez’in eşi ve kızının Havana ve Washington’a ettiği telefonlarla Chavez’in istifa etmediği kamuoyuna geç de olsa duyuruldu. Ardından, milyonlarca insan, Chavez destekçisi askerlerle birlikte sokağa çıkıp kentleri ele geçirmeye başladı. “Geri dön Chavez” sloganlarıyla başlayan isyan, askerin gidişatını beğenmediği darbe hükümetini daha da zorladı. Generaller, 2 günlük darbenin sonunda bu kez darbe hükümetini tutukladı, Chavez halkın öz gücü ve örgütlülüğü sayesinde iktidarda kaldı.

Venezuela, Chavez döneminde de sonrasında da ABD’nin organize ettiği darbe ve suikast planlarının hedefi olmaya devam etti. Bunda, neoliberalizm karşıtı bir sosyalist ihtimalin hayata geçirilmesinin yanı sıra, Chavez’in açık emperyalizm karşıtlığı da etkiliydi. Albay, 11 Eylül’den sonraki anti-terör rüzgârında, Afganistan’da Amerikan bombalarıyla öldürülen çocukların fotoğraflarını TV’lerde gösterip, “Usame bin Ladin’in suçlarının hedefi çocuklar değil” diyordu. Chavismo, Chavez sonrası geriye gitmiş olsa da CIA’nin darbe girişimlerinden kaçamadı. ABD, Venezuela cumhurbaşkanı olarak seçilmemiş bir Amerikancıyı tanıyacak kadar aklın sınırlarını zorladı. Venezuelalı balıkçılar için, Amerikan kıta sahanlığından yüzerek ülkeye sızmaya çalışan Amerikan askeri tutmak, bir keyif halline geldi.

***

CHAVISMO’NUN MİRASI

2002’deki darbe girişiminden halk desteği ile çıkan Chavez, Venezuela’yı dönüştürme projesinden geri adım atmadı. 2005’te Bolivarcılığın devamı olduğunu ilan ettiği 21. Yüzyılda Sosyalizm fikrini açıkça ilan etti. 2007’de üçüncü kez, %77 ile seçilmesinin ardından, devrimin ülke çapında değil kıta çapında sürdürülmesi gerektiğini açıkladı. Komşu ülkelerle ekonomik ilişkileri geliştirmeyi, Venezuela petrolünü Latin Amerika ülkelerine ucuzdan vermeyi hedefledi. Bolivarcı devrimin, 21. Yüzyıl Sosyalizminin kıta boyu yayılması için bölgedeki sol iktidarlarla dayanışmayı güçlendirdi. Nitekim Brezilya, Arjantin, Bolivya, Ekvator ve Uruguay’da pembe devrim denilen sosyalizan iktidarların kurulabilmesinde ve hayatta kalabilmelerinde, Venezuela’nın varlığı büyük rol oynadı. Kıta içi dayanışmayı örgütlemek için ortak banka, TV kurma girişimlerine girdi. Bölgenin kuzey komşusu ABD emperyalizminden arındırılması için büyük çaba harcadı. Küba, Chavez Venezuela’sının hep en büyük müttefiki oldu. Tüm bunlar, yoksul mahallelerinden, köylerden gelen örgütlü halk hareketi sayesinde başarılabildi.

Chavismo’nun, reel sosyalizm dönemiyle denk görülebilecek radikallikte bir sosyalizmi hayata geçirebildiğini söylemek abartı olur. Bolivarcı devrim, köylerdeki üretim kolektiflerinden kamulaştırmalara, yoksulluğa ve cehalete karşı programlarıyla ülkede kökten, radikal, anti-neoliberal bir dönüşüm yarattı. Ancak Chavez, kendi döneminde de ekonomik dönüşümü çeşitlendirip radikalleştiremedi. Kendi hedefleri arasında olsa da üretimin kolektiflleştirilmesini sektörlerin tamamına yayamadı, kalkınma anlamında petrol sektörünün yanına yeni üretken sektörler eklemekte başarısız oldu. Bu eksiklik, Chavez sonrası devrimin gerilemesinin en önemli sebeplerinden biri oldu. Bir otobüs şoförünü (Maduro) başkan seçtirebilen devrim, 21. Yüzyıl Sosyalizmi yolunu sürdüremedi.

Ancak, tüm eksiklerine rağmen, bütün kıtayı sarsacak derin bir dönüşümü, işbirlikçi sermayeye, ABD’nin emperyalist aparatlarına rağmen gerçekleştirip, ayakta tutabildi. 12. yılına girdiğimiz 5 Mart 2013’teki vefatından birkaç ay önce, %54 ile dördüncü kez seçilmişti. Venezuela’nın yoksul barrio’larında, 1992’deki bir dakikalık teslimiyet konuşmasından, 14 yıla yakın süren iktidarında, TV’lerde saatlerce süren konuşmalarına halkın hem gönlünde hem yanında, nevi şahsına münhasır bir devrimci lider oldu. Kıtada en yakın destekçisi ömrü boyunca bir başka devrimci önder Fidel Castro oldu. Konuşmalarında, ölüme “Che gibi” gitmek istediğini söyledi.

Chavez, 5 Mart 2013’te hasta yatağında vefat etti. Geriye yalnızca Venezuela değil, tüm dünyaya 21. Yüzyılda Sosyalizmin hayal değil adım adım inşa edilebilecek bir imkân olduğu hakikatini miras bırakarak.