Google Play Store
App Store
Hatırlatmalar | Çuvaldız

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi

CHP’nin eski genel başkanlarından İsmet İnönü “ben de herkes gibi hata yaparım, ama ben asla aynı hatayı iki kez yapmam” dermiş.

Özgür Beyin kulaklarına küpe olsun diye...

2017 Nisan’da yapılan referandum sonucunda parlamento ve demokratik kurumların, anayasa ve mahkemelerin fiilen işlevsizleştirildiği tek adam rejimi bugüne kadar ayakta kalabilmesi muhalefet güçlerinin ciddi hata ve dolaylı destekleri sayesinde mümkün olabildi.

“ERDOĞAN'I BAŞKAN YAPIYORUM” 

2015 yılındaki görüşme, Baykal’ın Erdoğan’a ilk zeytin dalı uzatışı değildi. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Yüksek Seçim Kurulu, “Bayrağımızın rengine göre karar veririz” diyerek, Erdoğan’ın şeriat propagandası yaptığı iddiası ile seçime girmesini engellemişti. YSK’nın Siirt’te seçim yenileme kararı öncesinde Baykal’ın liderliğindeki CHP, mecliste anayasa değişikliğini onaylayarak Erdoğan’ın seçim yasağının kaldırılmasını sağladı. 9 Mart 2003’te yapılan tekrar seçimle Erdoğan meclise girerek Abdullah Gül’den başbakanlığı aldı.

Zülfü Livaneli, o dönemde Baykal’ın Beylerbeyi’nde Erdoğan ile gizli bir görüşme yaptığını öne sürerek; “19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik. Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz ‘Tayyip Erdoğan başbakan olacak!’ diye tutturdunuz. Sizi ‘Çok tehlikeli bir oyun bu!’ diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, ‘Hayır!’ dediniz ‘İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.’

O zaman ben sizin Tayyip Erdoğan’la seçim öncesinde Beylerbeyi’nde gizlice buluştuğunuzu ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum. Bu gecenin tanıkları var: Önder Sav, Eşref Erdem, Mehmet Sevigen, Bülent Tanla, Yaşar Nuri Öztürk.

…Meclis grubunda ‘Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!’ diye bas bas bağırmanıza değdi mi?”

BOP, HİLAFET VE BAŞKANLIK

Türkiye’de başkanlık sistemi ABD emperyalizminin ve uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına da uygun olarak gündeme geldi.

AKP’nin kuruluş sürecinde de önemli rol oynadığı ortaya çıkan G. Fuller’in Ortadoğu’da Amerikan çıkarları için Türkiye’nin ılımlı İslamcı bir merkez haline gelmesi ve bunun için İstanbul’un hilafet merkezi olarak kurgulanması önerileri de bu düşüncenin bir ifadesiydi. Böyle bir sistem küresel liberal dönüşüm programı içinde henüz Özal döneminde ifade edilmeye başlanmıştı. Sonrasında da sermayenin bu yöndeki istekleriyle birlikte özellikle 1 Mart’ta Irak’a savaş tezkeresinin reddedilmesinin ardından ABD’de kendi çıkarları için “tek kişinin” iktidarını artık zorunlu görmeye başlamıştı.

Bu geçiş sürecinin en kritik eşiklerinden birisi 2010 referandumunda, AKP ve F. Gülen cemaatinin yargı başta devletin merkezini ele geçirmesi oldu. Muhalefet hareketi bu referandumda bölünerek, bir bölümü evet diyerek desteklerken, zamanın HDP yöneticileri de aldıkları boykot kararıyla bu geçişe dolaylı destek vermişlerdi.

ADIM ADIM TEK ADAM REJİMİNE GEÇİŞ

Bu sürecin kırılma noktası ise 7 Haziran 2015 seçimlerinden 15 Temmuz ve sonrasına uzanacak dönem oldu. 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidar imkânını kaybetmişti. Bu sonuçlardan sonra günlerce Saray’dan çıkmayan Erdoğan’la ilk görüşmeyi yapan ise gene CHP’nin eski lideri Deniz Baykal olacaktı. Erdoğan’ın Saray’ından çıkarak yeniden oyun kurmaya başladığı bu süreçte, AKP-CHP arasındaki “istikşafi görüşmeler” denilen koalisyon oyalamasının ardından CHP’ye hükümet kurma yetkisi vermeyen Erdoğan, daha 7 Haziran gecesinde “Koalisyonda olmayacağız” diyen Bahçeli’nin desteğiyle 1 Kasım’a gidecek süreci başlattı.

1 Kasım seçimlerine çözüm sürecinin sona ermesinin ardından “özerklik” ilanları eşliğinde başlatılan çatışmalarla, Suruç ve 10 Ekim’de IŞİD eliyle büyük katliamların gerçekleştirildiği kaos içinde gidildi. Ankara ve İstanbul’da patlatılan bombalarla genişletilen bu savaş ortamı AKP’nin, yüzde 50’lileri bulacak bir oyla iktidarı geri almasıyla sonuçlandı.

15 Temmuz sonrasında iktidar yaşanan krizi bir yandan CHP’nin parçası haline geldiği “Yenikapı ruhu” adı atında, muhalefetten gelecek olası tepkileri pasifize ederek aşarken, sonrasında ilan edilen OHAL’le birlikte tek adam rejimine geçiş süreci hızlandırıldı. Bahçeli’nin, “fiilî durumu resmîleştirerek”, anayasanın Erdoğan’ın fiilî başkanlığına uygun hale getirilmesi çağrısıyla, 16 Nisan 2017’de OHAL atmosferinde tek adamlığa geçiş oylandı.

YSK’nın seçim sürerken aldığı mühürsüz oyların sayılması şeklindeki skandal karar karşısında muhalefetin sessizce teslim olmasının gerekçesini geçenlerde CHP Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz günlerde, “silahlı adamları vardı” diyerek açıklamış oldu!

Sonrasında “adım kazandı” diye tekrarlanacak olan büyük hatalarla, Mayıs 2023’te toplumun büyük direncine karşın kişisel çıkarları öne alan pragmatizmin sonucunda ülke böyle bir karanlık girdabın içinde kalmaya mahkûm edildi.

Bütün bu süreçlerde toplumdaki büyük direnme güçlerinin varlığına rağmen düzen muhalefetinin hata ve eksikliklerini aşacak bir devrimci inisiyatif de örgütlenemedi. Bu süreçte Birleşik Haziran Hareketi başta toplumsal muhalefet OHAL koşullarında büyük bir “Hayır dalgası” örgütledi. Ancak solun bir kesiminin son Mayıs seçimlerinde de gördüğümüz parlamentoda var olma odaklı yaklaşımlarının da yarattığı parçalanmanın etkisi altında, başarılı olmak mümkün olamadı.

***

ERDOĞAN’IN CAN SİMİDİ BAYKAL 

7 Haziran seçimlerinde ağır yenilgi alan AKP, tek başına hükümet kurabilecek oyu alamayınca, sonraki günler koalisyon tartışmaları ile geçmişti. Dönemin başbakanı Davutoğlu koalisyon görüşmelerini yürütürken, Erdoğan ise seçim gecesinin ardından uzun bir sessizliğe gömülmüş, açıklamada bulunmamıştı. AKP’li AKP’siz koalisyon ihtimallerinin görüşüldüğü, Erdoğan’ın siyaseten izole edildiği yorumları yapılan bir dönemde eski CHP genel başkanı Deniz Baykal bir kere daha sahne aldı ve Erdoğan’la basına kapalı bir görüşme gerçekleştirdi.

Görüşmenin ardından Baykal, “Bir an önce Türkiye’de istikrarın sağlanması, çözümün bulunması gerektiği konusunda ortak bir anlayışa sahip olduğumuzu gördüm. Ben de bir an önce Türkiye bu belirsizlik dönemini aşmalıdır anlayışındayım, Sayın Cumhurbaşkanının da böyle olduğunu gördüm” diyerek Erdoğan’a seçim mağlubiyeti sonrası ilk zeytin dalını uzatan isim oldu.

Erken seçim ve koalisyon tartışmalarının yapıldığı görüşmede, Baykal’ın meclis başkanlığı sözü aldığı yorumları yapılırken, hükümet kurma tartışmalarında Davutoğlu yerine yeniden Erdoğan etkin olarak direksiyonu eline aldı.

“Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi?”

***

MÜHÜRSÜZ OYLAR, ÇALINAN ATLAR 

Seçim güvenliği uygulamalarından biri de dışarıdan getirilen ve önceden işaretlenmiş oyların sandıklara girmesini engellemek için ilçe seçim kurullarının ve sandık kurullarının zarf ve pusulaları mühürlemesidir. 2017 referandumu oylaması için sandıklar kapanırken YSK “dışarıdan geldiği kanıtlanmadıkça mühürsüz oyların geçerli sayılacağını” söyleyerek seçim sonuçlarını değiştirerek rejim değişikliğine sebep olacak, ülkenin kaderini belirleyecek bir karara imza attı.

Türkiye’de başkanlık rejimine geçişin oylandığı 2017 referandumunda Evet oylarıyla Hayır oyları arasındaki fark 1.379.934 olarak kesinleşirken seçimin ardından şaibeli olan 2,5 milyon oya itiraz edilmiş, mühürsüz oy sayısı ise 1,5 milyon olarak tespit edilmiştir.

Hileli referandum olarak tarihe geçen 2017 Başkanlık Referandumunda yapılan hukuksuzluklara seçim sonrası itirazlar sürerken Erdoğan “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyecek, ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise YSK kararı sonrası sessizliğini “Karşı tarafın silahları vardı” şeklinde açıklayacaktı.

***

15 TEMMUZ: REJİMDE BİRLİK SİYASETİ 

Başkanlık rejimine giden süreçteki en önemli uğrak noktalarından biri “sırlarla dolu” 15 Temmuz darbe girişimi oldu. İktidar kanadının “Allah’ın lütfu” diye bahsettiği darbe girişiminin ardından, iktidarın devleti ele geçirme süreci hız kazandı.

Darbeden üç hafta sonra gerçekleştirilen Yenikapı Mitinginde, mecliste HDP dışındaki üç partinin genel başkanlarının verdiği fotoğraf, gelecek sürecin iktidar ve muhalefetin izleyeceği yolun ipuçlarını sunuyordu.

15 Temmuz’un ardından, “terörle mücadele” adına girişilen iki yıllık OHAL süreci, başkanlık referandumunun yolunu açarken, muhalefet 15 Temmuz sonrasında birçok kritik gündemde “Yenikapı Ruhu” ile iktidarın arkasına dizildi. Darbeden 2 ay önce AKP’nin meclise getirdiği dokunulmazlıkların kaldırılması oylamasını dönemin CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun “içlerine sinmese de” desteklemesi gibi, 15 Temmuz sonrası süreç de muhalefetin bütünüyle geri planda kalarak direksiyonu iktidara bıraktığı bir dönemin kapısını açtı.

15 Temmuz sonrasında, muhalefetin sessiz desteği ile başlayan OHAL süreci, uzatmalarla iki yıl boyunca sürdü. Siyasi ortamın verdiği rahatlıkla Erdoğan, rejim değişikliği sonrası ilk cumhurbaşkanlığı seçimine kadar OHAL’in verdiği yetkilerle, KHK’ların kanun yerine geçtiği bir dönemde hem devlet içerisinde hem siyasette ciddi bir tasfiyeye girişti. Verilen yetkiye dayanarak dönemin Bakanlar Kurulu 2 yılda toplam 36 Kanun Hükmünde Kararname yayınladı. Bu KHK’larla, Fethullahçılar bahane edilerek toplumsal muhalefet de baskı altına aldı. Üniversitelerden sol görüşlü akademisyenler tasfiye edildi, sokak eylemliliği OHAL gerekçeleri ile durma noktasına getirildi. Bugün de sürmeye devam eden kayyum uygulamaları başlatıldı, dokunulmazlıkların da kaldırılması ile Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Enis Berberoğlu gibi birçok milletvekili tutuklandı. KHK’ların içeriğindeki ihraç kararları ile AKP, devlet bürokrasisi içerisinde eski ortaklarını tasfiye ederek yeni bir kadrolaşma süreci başlattı. Tüm bunlar olurken, CHP ve yeni kurulan İYİ Parti liderlikleri, halka “itidal” ve “seçimi bekleme” çağrısı yapmakla yetindi.

Böyle bir atmosferde, hükümetin yeni ortağı MHP lideri Bahçeli, “Türkiye’de fiilî bir durum vardır, bu çözülmelidir” sözleriyle referandum yolunu açtı.

OHAL içerisinde geçen referandum sürecinde Birleşik Haziran Hareketi başta olmak üzere toplumsal muhalefet tek adam rejimine karşı “Hayır dalgası” örgütleyerek, rejim değişikliğine karşı tabandan yükselen bir direnç kurdu. Ancak seçim günü yaşananlar ve ardından ana muhalefetin tavrı ile sokakta kazanılan masada kaybedildi ve Türkiye başkanlık sistemine geçti.

***

2023 SEÇİMLERİ: MUHALEFETİN MAYIS SIKINTISI 

Türkiye’nin kader seçimi olarak nitelendirilen 2023 Mayıs seçimleri iktidarın zaferi olmaktan çok muhalefetin yenilgisi olarak hatırlanacak bir seçim oldu. Aday tercihlerinden seçim sonuçlarına kadar iktidarın kendi sahasında oynanan seçimlerin sonucundan geriye muhalefetin milyonların kaderini değiştiren hataları kaldı.

Tek adam rejimi karşısında ortak bir aday etrafında birleşip birleşilmeyeceği tartışmalarıyla başlayan seçimlerde ilk hamle Erdoğan cephesinden geldi ve Anayasaya göre adaylığı mümkün olmayan Erdoğan yeniden aday olurken muhtemel rakiplerden biri yargı kararıyla engellendi. Ardından kendi cephesine dönerek aday tartışmalarına başlayan muhalefet, seçim sürecinin önemli bir bölümünü kapalı kapılar ardında kendi iç çekişmeleriyle sürdürdü. Kişisel ikballerin ve parti çıkarlarının ön plana çıktığı aday belirleme süreçleri azınlığa düşmüş dinci gerici iktidar cephesine milliyetçi ve dinci ayrışma zemininde ilerlemesi için yol açmış oldu. Halkın gerçek sorunlarının ve sesinin siyaset sahnesinde yer bulamadığı seçim dönemi boyunca muhalefet partilerinin tek adam rejimine karşı bir referandum niteliği taşıyan bu seçimde en önemli gündemi parlamento dizilimi olarak ilerledi.

Bütün seçim boyunca milyonların talebi olan tek adam rejiminden çıkış siyaseti birinci turun kaybedilmesine kadar hiç gündem dahi edilmezken sonuç milyonların ülkenin geleceği için umut bağladığı Mayıs seçimi yenilgisi oldu.