Google Play Store
App Store
Hatırlatmalar | Devlet eliyle örgütlenmiş bir katliam: Madımak

Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta 33 aydın “Müslüman Türkiye” sloganları eşliğinde yakılarak katledildi.

Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne yönelik tahriklerle başlayan olaylar gün boyu sürdükten sonra, şenlikler için gelen insanların kaldığı Madımak Oteli uzun bir kuşatmanın ardından ateşe verildi.

Şenlik öncesinde gerici güçler tahriklerini Aziz Nesin üzerinden başlatmıştı. Nesin’in “Şeytan Ayetleri” kitabının çevirisi üzerinden “Müslüman Halkımıza” başlıklı bildiriler yayınlayarak, “dinsizlere had bildirilmesi” çağrıları yapılıyordu.

2 Temmuz’da cuma namazı ile tansiyon yükseltildi. “Sivas laiklere mezar olacak” sloganlarıyla namaz sonrası başlayan yürüyüş, Valilik binasından Şenlik’in yapıldığı alanın taşlanmasıyla sürdü. Son durak ise Şenlik için Sivas’ta bulunan sanatçıların kaldığı Madımak Oteli oldu.

“Şeriat İsteriz”, “Kahrolsun Laiklik”, “Müslüman Türkiye” diye başlayan sloganlarla otel önündeki kalabalık her geçen dakika çoğalırken, tek bir önlem dahi alınmadı. Otel önüne gelen askerlerin gözü önünde otel ateşe verilerek katliam adım adım gerçekleştirildi. Yaşananlar bir şeriatçı ayaklanmanın ötesinde devlet güçlerinin yol açarak hatta örgütleyerek parçası olduğu açık bir katliamdı.

2 TEMMUZ’DAN BUGÜNE

2 Temmuz’da neden Alevi’leri hedef alan böyle bir katliam planlandı, ne amaçlanmıştı sorularının yanıtlarını en açık biçimde bugün ülkenin içinde bulunduğu duruma bakarak görülebilir.

12 Eylül cuntasının etkilerinin kırılmaya başladığı ’80’lerin ortasından itibaren siyasal iklim de değişmeye başladı. Zonguldak’tan Ankara’ya gerçekleşecek Büyük Madenci Yürüyüşleri, üniversite öğrencilerinin parasız eğitim mücadelesi ile toplumsal muhalefet yeniden yükselişe geçmeye başladı.

Öte yandan Erdal İnönü’nün başkanlığını yaptığı Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) 87 genel seçimlerinde yüzde 20’inin üzerinde oy alarak ve 89’da yerel seçimlerde büyükşehirler başta yaygın bir başarıya imza atmıştı.

Bunun hemen ardından ’90’da Bahriye Üçok ve Turan Dursun’un gerici güçlerce katledilmesinden, ’93 Ocak’ında Uğur Mumcu’nun öldürülmesine ve 2 Temmuz’a ulaşacak olan bu cinayet ve katliamlarla; yükselen toplumsal muhalefetin baskılanması, Alevi-Sünni toplumun bölünmesi hedeflendi.

Ne 2 Temmuz katliamında ne de öncesi ve sonrasındaki yaşanan cinayetler karşısında etkili bir karşı çıkış örgütlenemedi. 2 Temmuz 1993’te Başbakan Yardımcısı olan SHP lideri Erdal İnönü, Madımak Oteli’nin içinden kendine ulaşarak durumu bildirenlere “gerekli tedbir” alınacak derken, onu aradığı hiçbir devlet yetkilisinin onu oyaladığının farkında dahi değildir. Öyle ki E. İnönü katliam haberini bir gezi programı sonrası Ankara’ya döndüğü uçaktan indikten sonra öğrenecekti…

“Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getiremeyiz” diyen Demirel’ler, “Çok şükür otel dışındaki halkımızın burnu kanamamıştır” diyen Çiller’ler işte elbirliğiyle İslamcı faşizmin taşlarını döşediler…

RP’nin ’94’de yerel yönetimlerde iktidarları yaygın şekilde ele almasıyla başlayan süreç, sonrasında Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi çizgisindeki desteği ile kurdurulan AKP’nin iktidara taşınmasına bugünlere böyle gelindi…

ÜLKENİN KADERİ KATLİAMLARLA ÇİZİLDİ

Türkiye’nin kaderi bir yanıyla da bu tür katliamlarla çizildi. Toplumsal muhalefet ve solun yükselişe geçtiği, ’65’lerden itibaren yaşananlardan ’70’lerin ikinci yarısındaki katliamlara kadar hepsi Sivas’tan farksızdır.

’69 Temmuz’unda Kayseri’de düzenlenen TÖS Kongresi, “Komünistler Camiyi Bombaladı” yalanları eşliğinde ellerinde Kuranlarla sokağa dökülenlerin çağrılarıyla basılmıştı. Kongrenin yapıldığı Alemdar Sineması 3 saatlik kuşatmanın ardından ateşe verilir, öğretmenlerin kaldıkları oteller basılır, TÖS Başkanı Fakir Baykurt başta 800 öğretmen büyük bir katliamdan kıl payı kurtulur…

Bundan yaklaşık 20 gün sonra Konya’da üniversite gençliğinin “emperyalizmi te’lin mitingi” çağrısı üzerine başlayan provokasyonlar mitingin iptaline rağmen durmaz, sarıklı cübbeli bir kalabalık ellerindeki sopalarla TİP binasından, öğretmenler lokaline ilerici kurumlara baskınlar verir.

25 Aralık ’79’da Kahramanmaraş’ta ülkenin en acımasız katliamlardan birisi, “bugün cihat günüdür, bir Alevi öldüren cennete gider” diyerek başlatılmıştı… 111 kişinin canice öldürüldüğü Maraşlardan, ’80 Temmuz’unda “Komünistler Alaaddin Camini” ateş verdi diyerek başlatılan Çorum katliamlarından geçilerek Sivaslara gelindi…

CIA GÜDÜMLÜ FAŞİZME KARŞI DEVRİMCİLER DİRENDİ

Amerikan emperyalizminin hizmetine sunulan din, bu baskı ve sömürü düzeninin sürdürülmesinde egemen sınıfların en önemli silahlarından birisi oldu. CIA eliyle örgütlendirilmiş yeşil kuşak projelerinden başlayarak, bugüne tarikat ve cemaatler bunun için geliştirildi.

Türkiye kimi liberallerin AKP destekçiliklerinin de gerekçesi olarak söyledikleri gibi siyasal İslam; bir “çevrenin demokratik hareketi” olma özelliğine hiçbir zaman sahip olmadı. Aksine, içine Amerika kaçmış devletin faşist yapısının çekirdeklerinden birisi olarak işlevlendirildi… Amerikan politikaları doğrultusunda Türkiye’nin dönüşümünde önemli roller üstlenerek, iktidara geldiler…

Bütün bunları hatırlarken hiç kuşku yok ki ’70’ler boyunca ülkenin Maraşlaştırılmasına karşı direnen devrimcileri de hatırlamak gerekir… Mezhepsel temelde toplumu parçalamaya çalışan faşistlerin karşısında, “Alevi-Sünni Bir Olsun Faşistler Kahrolsun” sloganlarıyla emekçi halkın birliğine ve bir arada yaşama sahip çıkan; Çorum’da ve ülkenin her yanında direniş barikatı arkasında din, dil farkı bilmeden halkı faşizme karşı birleştiren devrimcileri… Bugüne de ders olsun!

***

2 TEMMUZ’DA NE OLDU?

Sivas’ta her yıl düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında kente gelecek aydın, yazar ve sanatçıların katılımı ile üç gün sürecek bir organizasyon düzenlendi. Konukların duyurulmasının ardından ise Aziz Nesin üzerinden bir propaganda örgütlendi. Şehre imam hatip ve Kuran kursu öğrencileri taşınırken, hicret koşusu bahanesiyle muhafazakâr gruplar belediyenin sağladığı okul ve misafirhanelerde konaklanmıştı.

Önce Bizim Sivas gazetesinde basılan “Müslüman Halkımıza” ardından da şehirde dağıtılan “Halkımıza Çağrı” başlıklı bildirilerle katliam örgütlenmişti. Aziz Nesin’in hedef alındığı bildiride “bu alçaklar karşısında” saldırı çağrısı yapılıyordu:

“Müslüman halkın yaşadığı bu ülkede, İslam için binlerce şehit verilmiş bu topraklarda, bir kesim tarafından, ‘basın özgürlüğü, düşünce hürriyeti’ adı altında, Müslümanların kutsal değerlerine sözlü veya yazılı olarak kimse saldıramaz.

Biz Müslümanlar, canımız pahasına da olsa, bu değerlerimizi korumakta kararlıyız. Müslüman halkımızdan bu konularda duyarlı olup, İslam’ın değer yargılarını alaya alanlara izin vermemelerini, ne pahasına olursa olsun bunu engellemeyi dini bir görev olarak bilmelerini, bu alçaklar karşısında susulduğunda, yarın mahşerde Allah’a nasıl hesap vereceğimizi düşünmelerini istiyoruz. ‘Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeyi gerekir. O’nun eşleri, onların anneleridir...’ (Ahzâb Suresi, Ayet: 6) …”

ASKER GERİ ÇEKTİRİLDİ

2 Temmuz günü Sivas kent merkezindeki camilerde cuma namazı sonrası örgütlenen kalabalık, önce şenlik anısına dikilen Ozan Anıtı’nı yıkıp yerde sürükledikten sonra “Şeytan Aziz”, “Kahrolsun Laiklik”, “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla konukların kaldığı Madımak Oteli’ne geldi. Otelde o sırada yazar Behçet Aysan, Şair Metin Altıok, Aziz Nesin, Uğur Kaynar gibi konukların yanı sıra onlarla tanışmaya gelen Pir Sultan Abdal Derneği gönüllüleri de bulunuyordu. Linç için organize edilen kalabalık dışarıdan gelenlerle birlikte kısa süre içerisinde binleri buldu. Emniyet, saatlerce otelin önünde şeriat ve ölüm sloganları atan kalabalığı dağıtmak için hiçbir müdahalede bulunulmazken, Refah Partililerin önderliğinde otel çevresindeki araçların ters çevrilip yakılmasıyla yangın başladı. Otelde mahsur kalan 2’si otel görevlisi 35 yurttaş, yanarak veya duman zehirlenmesi sebebiyle yaşamını yitirdi. İtfaiye sayesinde kurtulan Aziz Nesin, dönemin RP’li Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak tarafından itfaiye merdiveninden aşağı atılmaya çalışıldı.

Katliamın tanıkları, valilik ve emniyetin bilinçli olarak müdahale etmediğini vurgularken, o günün tanıklarından gazeteci Cüneyt Özdemir; katliamı gerçekleştiren güruha müdahale için yollanan askerlerin de yangın öncesinde çektirildiğini açıkladı.

ÜLKÜCÜLER SEFERBER EDİLDİ

Dönemin Pir Sultan Abdal Derneği Başkanı Murtaza Demir, katliam öncesinde, aydınların ortak imzasıyla yazdığı bir bildiriyi otelden çıkarak valiliğe iletti. Vali, emniyet müdürü, il jandarma komutanı ve tugay komutanı ile konuşan Demir, mektubu iletip durumu aktarmasına rağmen kalabalığın dağıtılmasına ya da otelin boşaltılmasına yönelik hiçbir öneri yapılmadığını dile getirecekti. Demir’in geçtiğimiz yıllarda Diken’e verdiği söyleşi, katliama devletin nasıl tepki verdiğini açıkça ortaya koyuyor:

“(Refah Partili) belediyenin çeşitli birimleri bunun için seferber oluyor. Büyük Birlik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi militanları seferber ediliyor. Sayıları 5-6 bine kadar çıkıyor. Büyük kentlerde gördüğümüz polis ve jandarma yoktu. Gayet sevimli, gayet toleranslı. ‘Yapmayın, etmeyin’ diyen vardır kuşkusuz ama copunu çıkaran, gaz sıkan, havaya ateş açan, zor kullanan bir kolluk kuvveti yoktu.”

Aziz Nesin, yaşanan katliamda devletin açıkça müdahale etmemeyi seçtiğini; olaydan günler sonra şu şekilde belirtti: “İyi-kötü, yanlış yapıyor-doğru yapıyor ama devlet var. Elbette bunu önleyecekler. Bu kadar ödün verilemez, diye düşünüyordum. Yanılmışım."

REFAH PARTİLİLER BAŞROLDE

Temel Karamollaoğlu’nun yaşanan katliamdaki sorumluluğunun yanında, Sivas’taki Refah Partililer de provokasyonun örgütleyicileri arasındaydı.

RP’li Belediye Meclis üyesi Cafer Erçakmak; otel önünde toplanan kitleye önderlik ederek, otelin yakılmasını salık verenler arasındaydı. Erçakmak, olaydan sonra firar etmiş, yıllar önce ise Sivas’ta öldüğü öne sürülmüştü.

Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun itfaiyenin geç gönderilmesindeki suçunun yanı sıra, şenlikten günler önce “Hicret Koşusu” adı altında düzenlenen organizasyonla çevre illerden çok fazla “sporcuyu” okullara, yurtlara yerleştiren Belediyenin, provokasyona zemin hazırladığı da çokça iddia edildi.

Katliamdan bir hafta sonra Cumhuriyet gazetesinde “İrticanın Eğitim Kampları” manşetiyle, İslamcı grupların özel kamplarda ideolojik eğitim verildiğini ortaya çıkaran bir haber yapıldı. Kamplar, yaşanan saldırıyla bağlantılandırıldı.

***

KATLİAMDAN SONRA NE DEDİLER?

Katliamın yaşandığı dönemde yalnızca İslamcıların ve ülkücülerin değil kimisi o dönemin kimisi ise bugünlerin azılı muhalifleri, demokratları (!) yazılarında arkadaşlarını kaybeden Nesin’i suçladı, diri diri insan yakanlarla bir tuttu. Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de “Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır" demişti.

Cengiz Çandar: Nesin’in Provokasyonu 

“Olayların tetiği Aziz Nesin’in provokasyonu ile çekiliyor ve başka provokatörlerin de olayların içine girmesi ve devletin acziyle beslenerek, Madımak Otelinin kundaklanmasına ve 35 kişinin yanarak ve boğularak can vermesine işler varıyor. Türk milletinin yüzde altmışından fazlasının aptal olduğu kanaatini her yerde tekrarlayan Aziz Nesin’in bu saptamasında doğru bir husus var: Eğer seksenine dayanmış Aziz Nesin bunak değilse, Türk milletinin bir aptal ferdi.”

Ertuğrul Özkök: Yakanlar kadar suçlu 

“Bir tahrik, başka bir tahrikle büyüyor. Aziz Nesin’in hassasiyet yaratan, tahrike varan sözleri, karşı tahrikle birleşiyor ve hepimizi ciddi şekilde endişelendiren bu sonuç ortaya çıkıyor… Ama bir gün tarih yazıldığı zaman, bu katliamı gerçekleştirenler kadar, buna psikolojik zemin hazırlayan insanlar da sorumlu tutulacaktır. Bu, elinde benzinle otel lobisini yakan için de geçerlidir, ne yazık ki, Aziz Nesin için de…”

Altan Öymen: "Aziz Nesin'in bir süreden beri yaptığı konuşmaların büyük çoğunluğumuzca hoş karşılanmadığı muhakkak."

Sebahattin Önkibar: “Sivas olaylarının müsebbibi “Pir Sultan Abdal’ı anma” adı altında tahrik kıt’alarının bölgeye gelmesine izin veren yetkililer ile mukaddes kitabımıza dil uzatan yazar Aziz Nesin’dir. Yaptığı iş fikirlerini açıklamak değil tahrike vesile olacak şekilde kutsal değerlerimize taarruzdur.”

***

YAKANLARA NE OLDU?

Katliam, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesince görüldü. 79 sanığın hüküm giydiği mahkemede kısa sürede içerideki mahkûm sayısı 33’e düştü. Sivas Belediye Meclis Üyesi Refah Partili Cafer Erçakmak başta olmak üzere dava için kritik önemdeki 8 sanık ise katliamın hemen ardından firar etti.

Davada sanıkların neredeyse tüm avukatları katliamdan 10 yıl sonra iktidara gelen AKP’de üst düzey yönetici pozisyonlarına geldi. 6’sı milletvekili, biri AYM üyesi, 2’si bakan, 3’ü belediye başkanı oldu. Hayati Yazıcı, Mevlüt Uysal, Bülent Tüfekçi gibi isimleri on yıllardır AKP’de, hükümet ve devlet içerisinde kritik pozisyonlarda, ülkenin geleceğine ilişkin karar alan mevkileri işgal ediyorlar.