Hatırlatmalar | Maraş'tan Susurluk'a Ülkücülerin tarihi
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
19 Aralık 1978 günü Sovyetler karşıtı Güneş Ne Zaman Doğacak filminin gösterildiği Çiçek sinemasına Ökkeş Kenger tarafından dinamit atılarak solcuların yaptığı görüntüsü verilmeye çalışıldı. Dinamitin patlamasıyla birlikte arka sırada oturan 20-25 kişilik bir grup “Müslüman Türkiye” ve “Kanımız Aksa’da Zafer İslam’ın” sloganları atmaya başladı.
Sinemadan çıkan 200-300 kişilik grup yakındaki CHP il merkezi ve PTT binasını taşladılar. 20 Aralık günü Alevi şahıslar tarafından işletilen Akın Kıraathanesi bombalandı. 21 Aralık günü TÖB-DER’li Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu sokakta vuruldu.
22 Aralık günü vurulan öğretmenlerin cenaze törenine MHP ve Ülkü Ocaklarının yönlendirdiği gruplar tarafından “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” sloganları atarak taş ve sopalarla saldırdılar. Kolluk kuvvetleri saldırganlara müdahale etmezken solcu ve Alevi yurttaşlara ait işyerlerine saldırdılar. Olaylarda 3 kişi ölürken çok daha fazla kişi de yaralandı. 23-24 Aralık tarihlerinde silahlı baltalı saldırganlar solcuların, Alevilerin evlerini yaktılar, ellerine geçirdiklerini kadın-çocuk demeden öldürdüler. Özellikle Alevilerin yoğun olduğu mahalleri uzun menzilli silahlarla taradılar. Bununla da yetinmeyerek devlet hastanesine gelen yaralılara ateş açtılar. Bütün bunlar olurken kolluk kuvvetleri ve Ankara katliama seyirci kaldı.
Daha önce Malatya ve Sivas’ta sahneye konularak provası yapılmış, tecrübe kazanılmış bu katliamda mahkeme tutanaklarında görüldüğü şekliyle katliamdan önce saldırılacak evlerin MHP’liler tarafından işaretlenmesi, hangi evde ne kadar silah olduğunun araştırılması, katliam için çevre illerden, ilçelerden insan getirilmesi örgütlü bir hazırlığın göstergesi. Kontrgerilla kitaplarında yazıldığı biçimiyle o günkü Türkiye’de MHP’li faşistler eliyle yaratmak istedikleri ortama hizmet ettiğinin kanıtı. Sonuç olarak Kahramanmaraş katliamı sıkıyönetimle sonuçlandı ve egemen sınıfların istediği askerî darbeye gidin sürecin önemli bir halkası oldu.
***
Bahçelievler Katliamı
7 Ekim’de Türkeş’in “Ecevit ordudan korkuyor” demesinin ardından 8 Ekim’de Bahçelievler’de bir eve silahlı saldırı yapan 3 kişi, TİP üyesi 7 genci katletti. Gençleri bayılttıktan sonra birini boğarak üçünü de otomatik silahlarla vurarak öldürdüler. Yanlarına aldıkları 2 gencin cesedi ise Eskişehir yolunda bulundu. Katliamı gerçekleştiren MHP’li Haluk Kırcı ve E. Gedikli adli suç hükümlerine göre idam cezasına mahkûm oldular. Olayla bağlantısı tespit edilen diğer MHP’lilere ise hiçbir ceza verilmedi. Olayda arabası kullanıldığı belirlenen MHP gençlik kolları başkanı Mustafa Mit beraat etti. Abdullah Çatlı ise daha sonrasında kontrgerillanın birçok operasyonunda devlet görevlisi olarak yer aldı. 7 gencin telle boğulması, kaçırılıp işkence edilerek öldürülmesi devlet nezdinde sıradan adli olaylar olarak kodlanıyordu. Türkeş’in açıklamasının ardından yapılan bu katliam da Demirel ve Türkeş’in sıkıyönetim taleplerini hızlandırmaya hizmet ediyordu.
***
Kemal Türkler Cinayeti
DİSK Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980’de Merter’deki evinden çıkıp otomobiline bindiği sırada açılan ateş sonucunda hayatını kaybetti. Kemal Türkler’in öldürülmesi hakkında ilk ifadeyi, “Doğu’nun Başbuğu” olarak tanınan Yılma Durak verdi. 30 Ekim 1980’de verdiği ifadesinde, Türkler’in öldürülmesinin planlanmasını şöyle anlattı:
“…Ben, Celal Adan ile birlikte Alparslan Türkeş’in Yakacık’ta bulunan evine gittim. Çeşitli konularda sohbet ettik. Genel Başkan, DİSK’in komünist hareketin kaynağı olduğu şeklinde konuşuyordu. Genel Başkan, DİSK’i kastederek eliyle ot biçer gibi bir hareket yaptı. Ben bu hareketten DİSK yöneticilerinin yok edilmesini istediği kanaatine vardım. Celal’in de aynı şeyi düşündüğü kanaatindeyim. Bu konuşmadan birkaç gün sonra Genel Başkan, Berker İnanoğlu’nun yazıhanesindeyken bizi çağırtmış, Celal Adan’la birlikte gittik. Aydın Esi de oradaydı. Aydın Esi, DİSK yöneticileri ile ilgili bir çalışma yapmış, adresleri tespit etmiş; Celal Adan’a adresleri yazdırdı. Celal Adan öldürülmek üzere Kemal Türkler’i hedef olarak seçmiş. Kemal Türkler öldürülmeden bir gün önce, Celal Adan’la birlikte arabayla Bursa’ya gittik, ertesi gün Uludağ’a çıkarken radyodan Kemal Türkler’in öldürüldüğü haberini dinledik. Bu haberi duyan Celal, ‘Bravo bizim çocuklara, bu ancak böyle olurdu’ dedi.”
*Muzaffer İlhan Erdost, 12 Eylül’ün İki Yüzü, Onur Yayınları, s. 16.
***
Susurluk’ta Mafya-Siyaset-Devlet Üçgeni
Ülkücülerin 12 Eylül sonrası yeniden hem kontrgerilla örgütlenmesinde hem de devlet-mafya ilişkilerinde aktif olmalarının önemli bir sebebi de devlet içerisindeki ülkücü yapılanmaydı.
12 Eylül’de İstanbul Emniyetinde Terörle Mücadeleden sorumlu olan Mehmet Ağar, sonraki yıllarda da adım adım yükselerek Ankara ve İstanbul’da Emniyet Müdürlüğü, çeşitli illerde valilik görevleri yapar. 12 Eylül öncesinin kontrgerilla militanlarından ve Bahçelievler katliamının faillerinden Haluk Kırcı, gazeteci Kutlu Adalı cinayetinin azmettiricisi, eski Özel Harp Dairesi komutanı Korkut Eken ile yakın ilişkileri vardır. Ağar, Eken gibi isimlerin 12 Eylül sonrasında önemli görevlere getirilmesi, ülkücü kadroların yeniden devlet ve mafya içerisinde etkin olmasının en önemli sebeplerinden olmuştur. Ağar’ın Çatlı ve Çakıcı ile ilişkileri sır olmamakla birlikte, Susurluk skandalı sonrası İçişleri Bakanlığı görevini devrettiği Meral Akşener’in de “abisinin” yolundan giderek, ülkücü mafya Alaattin Çakıcı’ya emniyetin kendisine operasyon düzenleyeceğini önceden haber verdiği ortaya çıkmıştı.
Ülkücü kadroların devlet içerisindeki örgütlenmesine dair dönemin en önemli olaylarından biri kuşkusuz Susurluk kazası oldu. 1996 yılının kasım ayında gerçekleşen trafik kazasında kamyonla çarpışan Mercedes marka araçta ülkücü mafya Abdullah Çatlı, sevgilisi manken Gonca Us, DYP Şanlıurfa milletvekili ve Bucak aşiret mensubu Sedat Bucak ve polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ bulunuyordu. Bucak dışında arabadaki diğer üç kişinin hayatını kaybettiği kaza ülke kamuoyunda büyük ses getirdi. Devlet-mafya-siyaset ilişkisinin ayyuka çıktığı olay sonrası “Karanlığa karşı bir dakika aydınlık” eylemleri düzenlendi.
***
Siyasal İslamcıların Önünü Bahçeli Açtı
Ülkücülerin 1990’lar ile birlikte yeniden palazlandırılması, siyaset sahnesinde de yerini buldu. Ağar, Akşener gibi kontrgerilla aparatlarına İçişleri Bakanlığının devredildiği Refah-Yol hükümeti 28 Şubat ile son bulduktan sonra, bu kez sahneye yeniden MHP çıkarılacaktı. 1999 yılında, ANA-SOL-D koalisyon hükümeti düştükten sonra DSP, yeni bir hükümet kurmak için görüşmelere başladığında Bülent Ecevit ve kurmayları hiçbir şekilde Bahçeli ve MHP ile yan yana gelmeyeceklerini ifade etmiş, dönemin DSP genel başkan yardımcısı Rahşan Ecevit, koalisyon iddialarına yönelik olarak ülkücüler için “eli kanlı katiller” demişti. Ancak DSP’nin 28 Şubat mimlisi DYP ile ittifak kurma çabası baltalanınca, Bahçeli liderliğindeki MHP bir kez daha siyaset sahnesine çıkacaktı. Bu çıkış ve koalisyon ise 1999’da kurulan hükümetin ortağı olan Bahçeli’nin 2002 yılında erken seçim çağrısı yaparak AKP’yi iktidara taşıması ile sonuçlanacak, bir dönem bu şekilde kapanacaktı.