Hatırlatmalar | Mayıs 23 Seçimlerinden bugüne dersler ve başarmanın yolları
Mayıs 2023 seçimleri pek çok dersleriyle birlikte, bugüne çağrısı mevcut tek adam rejimine son vermeyi mücadelenin merkezine koyarak her alanda birleşik mücadele ve örgütlenmelerin geliştirilmesidir… Başarmanın yolu buradan geçecek.

Politika Kolektifi
Bugün tek adam rejimine karşı muhalefetin yanlış ve yetersizlikleri, iktidara yeni alanlar açmaya devam etmesi toplumda da bir hoşnutsuzlukla birlikte nasıl başarılabilir sorusunu gündeme getiriyor. Nasıl yapılacağını bulabilmenin en iyi yolu, önce nasıl yapılmaması gerektiğini ortaya koymaktır. Mayıs ’23 seçimlerinin muhalefet hareketlerin her kesimi bakımından, başarmanın nasıl mümkün olacağını anlatacak büyük derslerle dolu.
Büyük bir servet aktarımı sonucunda toplumun geniş emekçi kesimlerinin ekonomik-sosyal krizin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığı, çok farklı kesimlerin tek adam rejiminden kurtuluşu ön plana alan bir arayış içinde olduğu bir dönemde Mayıs seçimlerine gidildi…
Tek adam rejimini ortadan kaldırma ekseninde yaygın ve çok farklı kesimlere uzanan geniş bir muhalefet alanı oluştu. Burjuva muhalefet 6’lı Masa etrafında yan yana gelerek, bu sürecin merkezine oturdu. Toplumun birikmiş sorunlarına sahip çıkma doğrultusunda bir alternatif yaratmaktan uzak, ağırlıkla sağa doğru yönelmiş bir çizgi izleyen Millet İttifakı, sonrasında da adım adım toplumun ve muhalefetin geniş kesimlerini dışlayan, kendi içine kapanmış bir pazarlıklar masasına doğru evrildi. Kimin cumhurbaşkanı olacağı üzerine oturmuş bir süreç, tek adam rejiminden çıkış bir yana, yeni bir tek adam adaylığı olarak kurgulandı. Bunun içinde kimisinin Cumhurbaşkanı olmak üzere sağcılığın her türüne pirim vererek, vekillik pazarlıkları içinde ilerleyen bu süreç büyük sorumsuzluklara alan açtı… Sonrası masayı dağıtarak, şimdi fiilen Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına atanacak olan birisinin bir ucunda kendi adaylığı için vekillik dağıtmaktan gizli protokollere her şeyi yapan bir başkasının öte ucunda olduğu bir oyunun sonunda, seçimler toplumun bütün mücadelesine rağmen kaybedildi… Bir bakıma bir kez daha bir adam kazandı, hilesi adım adım hayata geçirildi…
Sol, ilerici muhalefet güçleri ise bütün yanlışlarıyla ortada olan ve adım adım seçimin kaybedilmesiyle sonuçlanacak gelişmelere etkili bir müdahalede bulunmaktan uzak kaldı. Burjuva muhalefetini benzer şekilde, solun için bir kesim 20 vekillik ile başlayan pazarlıkları içinde birilerinin birbirlerine valilik, kaymakamlık dağıttığı tuhaflıklarla herkes bir ganimet yarışına tutuştu. Bunun dışında devrimci bir sorumlulukla, soldaki ilerici tüm güçleriyle, aydınlarıyla sürece müdahale edebilecek bir güç yaratmak doğrultusundaki çabalar ise yeterli olamadı… Bütün bunların içinde sonunda belki biçimsel olarak muhalefet Erdoğan karşısında konumlanış gibi olsa da seçimlerin tek adam rejimine karşı bir referanduma dönüşemediği koşullarda parçalanma engellenemedi… Zaten hilelerle dolu olan, kimlerin nasıl oy kullandığının dahi bulanık olduğu bir ortamda, küçük farkların sonucu tayin edeceği seçimler muhalefetteki parçalanmaların sonucu kaybedildi. Yaptıkları yanlışlar ortada, belki çok daha fazlasını da söylemek mümkündür. Emperyalizmin tercihlerinin de karanlık rejimin ayakta kalmasından yana olduğunun şimdi daha net görüldüğü, muhalefet içinden de bu yönde hareket edenlerin rollerinin de artık açık hale geldiği bu yaşananların, önümüzdeki dönemde tersyüz edilmesi isteniyorsa burjuva muhalefetinin bunlardan ders alması beklenmemeli… Yaşadıklarımıza bakınca kimsenin ders aldığı da alacağı yok… Eğer bu oyun bu kez bozulmak isteniyorsa, solda tam yaygın ilerici toplumsal tepkileri birleştirecek, bağımsız bir güç merkezinin yaratılmasından başka bir yol olmadığı görülür… Mayıs 2023 seçimleri pek çok dersleriyle birlikte, bugüne çağrısı mevcut tek adam rejimine son vermeyi mücadelenin merkezine koyarak her alanda birleşik mücadele ve örgütlenmelerin geliştirilmesidir… Başarmanın yolu buradan geçecek…
***
MASAYA SIKIŞAN SİYASET
14 Mayıs seçimleri öncesinde muhalefetin temel tartışması aday belirlemeye sıkıştı. Her ne kadar tüm muhalefet odakları, ilk olarak Yol Dergi’de vurgulanan “Bu bir seçim değil referandumdur” şiarını tekrar etse de kısa sürede tüm dikkatler kimin aday olacağına, hangi adayın nereden ne kadar oy getireceğine, hangi partinin destekleyeceğine sıkıştı. Sosyalistlerin, bu seçimi bir adamlar yarışından çıkararak, Türkiye tarihinin en kritik dönemeçlerinden birinde tek adam rejiminden çıkış olduğuna yönelik uyarıları, sözde anlaşılsa da fiilen uygulamaya geçmedi. Bu dönemde Sol Parti, tüm muhalefet güçlerine yaptığı çağrılarda, Erdoğan’ı yenilgiye uğratabilmenin sahnelere ve isimlere sıkışmış siyaset alanının genişletilmesi, sokaktan, tabandan büyüyecek Erdoğan karşıtı en geniş cephenin örgütlenmesi ile mümkün olabileceğini birçok kez vurguladı. Hedefin muhalefet adayını seçtirmek değil, Erdoğan’ı seçtirmemek olması gerektiği vurgusu muhalefet içerisindeki şahsi hırslar sebebiyle görülemedi. Oysa toplumda tüm kimliksel gerilimlerin üzerindeki en büyük ortaklık, Erdoğan ve tek adam rejimine karşıtlık olduğunu geçmişte Gezi’den 2017 referandumuna kadar birçok defa şahit olmuştuk. Nitekim, toplumdaki tüm duygu birliğini yıkan ve seçim mağlubiyetini getiren de sorumluluk duygusundan kaçarak seçimleri aday tartışmalarına sıkıştırmak oldu.
Hangi saiklerle kurulduğu, neye göre belirlendiği son derece tartışmalı 6’lı Masa, tüm gözlerin seçimlerde olduğu bir süreci kişisel pazarlıklarla geçirdi. CHP dışındaki tüm aktörleri sağdan, iktidar koalisyonunun eski parçalarından kurulan masa bileşenleri, halka umut olmak şöyle dursun, toplumda AKP’nin açtığı yarıklardan beslenen aktör ve siyasetlerden kuruluydu. Türkiye’yi Suriye bataklığına sürüklenmesindeki başaktörlerden A. Davutoğlu, içinde bulunduğumuz neoliberal sefaletin mimarlarından olan A. Babacan, 2017’de Başkanlık referandumunu destekleyen M. Akşener, Madımak sevdalısı T. Karamollaoğulları ve sadece tarikat desteği sağlar amacıyla dahil edilen G. Uysal ile seçimlerde muhalefet ittifakı kuruldu. Bugünlerde peşi sıra AKP’ye katılan tüm bu kesimler, o gün CHP sıraları feda edilerek meclise sokuldu. Eski AKP’li bakanlar birer birer CHP’nin kalelerinden aday gösterilerek halka dayatıldı. Ancak buna rağmen halktaki “Erdoğan gitsin de” duygusu, siyasetin masaya daraltıldığı bu stratejinin kendisine karşı durmadı. En büyük kriz, kurulan masada çıktı.
“ADAMI SEÇTİRİYORUZ”
K. Kılıçdaroğlu’nun, tüm parti liderlerinin imzası olan bir açıklamayla bir 6’lı Masa toplantısının sonucunda adaylığını ilan etmesinin ardından, İYİP lideri M. Akşener masayı devirdi. Hemen bir gün sonra yaptığı mitingde, 2018’den beri birlikte hareket ettiği CHP liderine zehir zemberek sözlerle hakaret etti. Sebebinin, E. İmamoğlu ya da M. Yavaş ikilisinden birinin adaylığını desteklediği olsa da esasında muhalefeti sabote etme niyetinde olduğu iddiaları uzunca süre tartışıldı. Ü. Özdağ, seçimlerden sonra yaptığı açıklamada Akşener’in danışmanının seçimlerden önce kendisine “Sebebini sorma, adamı cumhurbaşkanı seçiyoruz” diyerek Erdoğan lehine çalıştığını iddia etti.
6’lı Masanın pazarlık siyaseti, ilk turdan sonra da devam etti. İlk turda en yüksek üçüncü oyu alan S. Oğan’ın ikinci turda sonradan maliyeti ortaya çıkan çeşitli pazarlıkların sonucu olarak Erdoğan’ı desteklediğini açıklamasının ardından, K. Kılıçdaroğlu da soluğu Oğan’ı aday gösteren Özdağ’ın yanında aldı. Özdağ’ın seçimlerin hemen ardından yayınladığı ve karşılığında üç bakanlık alacağını iddia etti bir belge imzalanması karşılığında muhalefeti desteklemeyi kabul etti. İlk tur seçimlerinin ardından tamamen siyasi şirazesi kayan Kılıçdaroğlu, ülkeyi kurtaracak ittifak olarak andığı 6’lı Masa bileşenlerinin varlığını tamamen unuttu, son bir kurtuluş umuduyla bir elinde Ü. Özdağ diğer elinde bozkurt işareti, bir anda “Sığınmacıları göndereceğim” demeye başladı. Neticede bu son dönüş de seçimlerin kazanılması için yeterli olmadı. Sonucunda, meclise soktuğu ama ilk turda varlığını unuttuğu 6’lı Masa bileşenleri teker teker AKP’ye geçmeye başlarken, Özdağ ise 3 bakanlığından oldu…
***
HİLELERE RIZA GÖSTERİLDİ
Türkiye neredeyse cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük siyasal ve ekonomik krizle karşı karşıyaydı. Ekonomin dibe vurduğu çeşitli toplumsal taleplerin bastırıldığı, tarikat yurdundaki intiharların, kadın cinayetlerinin normalleştirildiği siyasetin sadece ve sadece siyasi partilerin grup toplantılarına indirgendiği sokak muhalefetinin baskıyla engellendiği bir ülke tablosu içerisinde seçime gidildi.
Seçim yasası iktidar lehine değiştirildi. Sandık güvenliğini ortadan kaldıran hâkim değişiklikleri ile ilgili düzenlemeler yapıldı. Sahte seçmen yazılımları buna benzer her türlü adaletsizlik icraata geçirildi. Bunun yanı sıra, seçimlerde vatandaşlık alan 1 milyon göçmenin oy kullandığı tahmin ediliyor. İkinci turdaki oy farkı ise 2 milyon. İktidarın kazanmasının önüne açan tüm bu uygulamalara karşı CHP’nin dahil olduğu 6’lı Masa etrafında toplanmış ana muhalefet bloku hiçbir direniş göstermedi.
Tek adam rejimi karşısında ortak bir aday etrafında birleşip birleşilmeyeceği tartışmalarıyla başlayan seçimlerde ilk hamle Erdoğan cephesinden geldi ve Anayasaya göre adaylığı mümkün olmayan Erdoğan yeniden aday olurken muhtemel rakiplerden biri yargı kararıyla engellendi. Bu dönemde 6’lı Masa muhalefeti, Erdoğan’ın anayasal olarak imkânı olmayan adaylığına karşı herhangi bir itirazda bulunmadı. Buna karşın Erdoğan cephesi, E. İmamoğlu’na açılan siyaset yasağı davasıyla hem öne çıkan popüler bir ismin adaylığının önüne geçti hem de muhalefeti adaylık tartışmalarına boğdu. Muhalefet cephesi ise Erdoğan’ın yasadışı adaylığında olduğu gibi kendi belediye başkanlarının engellenmesine de tepki gösteremedi. Bunun aksine bu hukuksuzluğu kendi aday pazarlıklarının bir gündemi haline getirdi.
***
TEK ADAMCILIK YARIŞI
Bu tür ikiliklerden en fazla faydalanan siyaset olan AKP’nin adayı Erdoğan seviye yükselterek bir mitingde Kılıçdaroğlu’nu gerillalarla oynarken gösteren montaj bir video dahi yayınladı. Yine seçim öncesi ülke turunda toplam üç defa Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırılar organize edildi.
Cumhurbaşkanı adayı olarak kendisini –kimi vekillik rüşvetleri de vererek– ortaya koyan Kemal Kılıçdaroğlu, seçim boyunca tek adam rejimini ağzına dahi almadı. “Ben yaparım” diye başlayan cümlelerle seçimler tek adamlık yarışına dönüştürülürken, bütün seçim süreci Alevi-Sünni, Kürt-Türk, seccade-türban tartışmalarıyla geçti. Bu tür ikiliklerden en fazla faydalanan siyaset olan AKP’nin adayı Erdoğan seviye yükselterek bir mitingde Kılıçdaroğlu’nu gerillalarla oynarken gösteren montaj bir video dahi yayınladı. Yine seçim öncesi ülke turunda toplam üç defa Kılıçdaroğlu’na yönelik saldırılar organize edildi. Tüm devlet imkânlarının, büyük oranda ana akım medyanın desteğine sahip olan, ayrıştırıcı siyasetten en çok faydalanan isim olan Erdoğan’ın karşısında, siyaseti “ona benzemekle” kotarmaya çalışan Kılıçdaroğlu başarısız oldu. Karşısında her türden yetkiye sahip adaya karşı sokakta halk muhalefetiyle birleşmek yerine siyaseti Youtube programlarına, bir sadelik popülizmiyle ev videolarına sıkıştırarak giderek halkla arasındaki mesafeyi açan Kılıçdaroğlu, mitingde yayınlanan bir montajın sahteliğini aşamadı.
Muhalefetin hemen her kesiminin iktidardan pay kapmayı ön plana aldığı, sosyalist sola “valilik, vekillik, bürokratlık” için “gözü açık olmasının” salık verildiği, birilerinin de tüm her şeyi bir yana bırakıp bunun peşinden koştuğu bir ortam içinde seçimler kaybedildi.
O zaman esen bu sahte başarı rüzgârının ortalığı kapladığı bir ortamda sorumluluk çağrılarının pek bir etkisinin olduğunu da söylenemez. Sonuçta böyle bir sürecin o gün kazandığını zannedenlerin bugün bir şey kazanmadıklarının daha açık olarak görüldüğü bir sürecin sonunda kaybedilen ise ülkenin yarınları oldu.
***
TÜSİAD İTTİFAKI
Mayıs seçimleri öncesi iktidar bloku ekonomik ve siyasi ciddi bir krizin nedeni haline gelmişti. 2018’de başlayan döviz krizi son birkaç yılda rekor seviyede bir enflasyonla birleşmiş ve hayat pahalılığını artırmıştı. Halkın geçen her ayda daha fazla yoksullaştığı bu dönemde bir de sözde dövizi düşürmek için açıklanan Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla yürütülen politika krizin yükünü yoksul emekçi kesimlerin sırtına yükleyerek yoksulluğun ve yoksunluğun derinleşmesine neden oldu. Hiçbir şekilde döviz krizi çözülmediği gibi, dolardaki ani artış ve azalışlar ve artan hayat pahalılığı devasa sermaye transferlerine sebep oldu. Bu gelir adaletsizliği, yandaşlaştıkça zenginleşen önemli bir kesim karşısında ücretleri her gün değer kaybeden milyonlar arasında gözle görünür bir ayrım yarattı.
6’lı Masanın bu garabet “Nas” sistemine karşı geliştirdiği çözüm ise hükümetle yaraşır düzeydeydi. Muhalefetin adayı olan K. Kılıçdaroğlu, ekonomi programını A. Babacan’a yazdırdığını açıkladı. 2018’e kadar AKP’de üst düzey makamlarda bulunan, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu krizin temeli olan neoliberal politikaların mimarını muhalefetin ekonomi programının başına koyarak, halka açık açık “Yok onlardan bir farkımız” denildi. Nitekim Babacan vb dönemin muhalefet ekonomistlerinin tek reçetesi, 2018 öncesi dönemin ekonomi politikalarına dönülerek Batı’dan yatırım dilenilmesinden başka bir şey değildi. Türkiye’nin dış sermayeye bağımlılığını bitirmeyi bile hedeflemeyen bu vizyon, dünyanın da artık beş yıl önceki durumda olmadığını da görmüyordu.
Nitekim Erdoğan’ın zaferi sonrası Nebati’nin yerine Maliye Bakanlığına getirdiği M. Şimşek de muhtemelen Babacan’ın uygulayacağı Ortodoks politikalara geçiş yaptı. Böylece krizin yükü bir kez daha halkın üzerine yüklendiği, vergilerin artarken tasarruf ve kemer sıkmaların yalnızca kamuyla sınırlı kaldığı bu halk düşmanı politikaların sonuçlarını ilk günden beri yaşıyoruz. İşte muhalefet, ekonomik krize çözüm olarak halka bugün gelir adaletsizliğini artıran bu sözde rasyonel anlayışı sunuyordu.
Muhalefetin düzen içi ve sermaye dostu eğilimi bununla sınırlı değildi. Kılıçdaroğlu her ne kadar adaylığının başlarında ağzından “5’li çeteyi” düşürmese de gün geçtikçe sermaye sınıfının muhalefet kampanyasındaki varlığı arttı. Ülkedeki her ekonomik gündemde yanına TÜSİAD’ı alıp kamera karşısına geçen muhalefet adayı, kendisini emeğiyle geçinen milyonların değil, bu sistemin en karlı tarafı olan patronların temsilcisi olarak konumlandırdı.