İktidarlar, Gezi gibi büyük toplumsal hareketlerin gerçekten üç beş kişi tarafından örgütlenmiş olmasını canı gönülden tercih eder, onlar da biliyor.

Havalandırmadaki hukuk
Çiğdem Mater ve ailesi

Pınar ÖĞÜNÇ

Hepinize merhaba,

Dışarıdan içeriye yazmanın el yazısını tutuklaştıran yanları var. Bu, içeriye klavyeyle yazdığım ilk mektup olsa da aynı. Bir de bu kez “Görülmüştür”ü, içeride ve dışarıda binlerce kişi basacak mektubun bir köşesine.

El yazısı tutuklaşıyor çünkü şahsen sevdiğiniz yahut şimdiye dek kucaklaşacak bir ahbaplık kurulmamış olsa da saygı duyduğunuz ya da politik olarak haklı bulduğumuz insanlara, bir eşitsizliğin ortasından sesleniyorsunuz. Bu, dışarıdakiler de içeri girdiğinde değil, tüm siyasi rehinlerin dışarıda olmasıyla onarılabilecek bir eşitsizlik.

İkincisi dışarıda kurulan sözün içerideki yankısını öngörerek seçmek gerekiyor kelimeleri. Her şeye rağmen akan hayatı dinlemek incitebilir de, sağaltabilir de. Ekonomik krize ya da hukukun ve aklın hukuk sisteminden iyiden iyiye çekilmesine dair yeni örneklerden söz etmek, dışarısının da ne kadar berbat olduğunu anlatmak mı rahatlatacak örneğin? “Siz içerideyken hiçbirimiz dışarıda değiliz.” Doğru mu, doğru. Cezaevleri etrafında görünür görünmez cezaevi dinamikleriyle işleyen toplumlar, otoriterleşen rejimler için bu dinamiğin nasıl her kriz anında bulunan doğal gaz gibi bir yakıt olduğu üzerine her birinizle ne de güzel konuşabiliriz uzun uzun. Ve evet, cezaevleri dışarıdakilere mesaj vermek, her nevi potansiyel politik hareketi bu biçimde ipotek altına almak üzere seçilmiş insanlarla dolu. Bu da bizim büyük tutsaklığımız. Fakat aylarını, yıllarını cezaevinde geçirenlere, cezaevileştirilen toplumlar üzerine kuramlardan söz açmaya da varmıyor dilim. Her sabah orada uyanan sizsiniz.

Mücella YapıcıMücella YapıcıMücella Yapıcı

İzninizle, kamusallaşan bu mektubun alıcı hanesine, gazeteci olmakla suçlanan Kürt gazetecileri, 2015’ten beri siyasi parti faaliyetleri nedeniyle tutuklanan, eş genel başkanından parti üyesine en az beş bin HDP’liyi de eklemek isterim. İsim listesine dönmesin ve mektup adreslerini sadece yakınlarının bildiği binlerce isimsiz partiliye ayıp olmasın diye böyle anayım. Şebnem Korur Fincancı, Sibel Tekin, Selçuk Kozağaçlı, Osman Kavala, dilerim size de erişsin bu ses.

Birkaç haftadır gözümün önünden gitmeyen bir görüntü var. Osman Kavala’nın girişimi ve gayretiyle kurulan Anadolu Kültür’ün 20. yılı için yapılan etkinliklerin ilkiydi. Zafer Kıraç, Kavala’yla birlikte çalıştıkları, çok bilinmeyen ama zamanında değen kişilere büyük tesiri olmuş bazı projelerden söz ediyordu. Cezaevlerine sanatı, felsefeyi sokmaya niyetlenen, hem tutuklu ve hükümlülerin, hem de cezaevi personelinin hayatlarını kolaylaştırmayı hedefleyen farklı farklı etkinlikler. Elbette bu mevzua derin hassasiyetle yaklaşan birinin neredeyse iki bin gününü cezaevinde geçirmiş olması buruk bir ironi.

Can Atalay ve ailesiCan Atalay ve ailesiCan Atalay ve ailesi

Kıraç’ın hikâyesine döneyim. Bakanlıktan, müdürlükten temsilcilerin de olduğu bir heyetle bir F tipi koğuşu gezerken havalandırmaya çıkıyorlar ve tam o esnada ayaklarının dibine bir paket düşüyor yukarıdan. Mahpusların birbiriyle haberleşmek için bulduğu yöntemlerden biri; havalana havalana doğru koğuşa, doğru alıcıya ulaşacak. Bu kâğıt da değil basbayağı bir paket olduğundan, Osman Bey gayriihtiyari bir jestle yerden almaya eğiliyor. Yasalar, yönetmelikler nezdinde elbette bu meşru bir haberleşme yöntemi değil ve aslında yönetimden biri bu “postalardan” yakaladığında savcıya iletmeli. Ama yürütülen çalışmanın yarattığı itimat mı demeli, o ana özgü bir iltimas mı, Osman Bey’in paketi açmasına da ses edilmiyor. Kâğıdı yırtıyor ve içinden bir Anayasa çıkıyor. Küçük boy, kırmızı bir TC Anayasası.

Hayat, kurgudan daha fazla şaşırtmaya cesaret ederek öğretiyor. Bu sahneyi bir kurmaca esere ekleseniz “fazla” gelir. Hem mahpusların o dönem hakikaten bir Anayasa kitapçığına erişemediklerini gösteriyor, hem bugün içerisini ve dışarısını birleştiren bir havalandırma gibi orası. Hukuka, bağımsız yargıya, adalete duyulan kolektif bir ihtiyacın cisimleştiği bir sahne.

Hem içeriye, hem dışarıya faydası olması için, izninizle alıcılara yenilerini de ekleyeceğim. Usûl olmadığı üzere “dışarıdan dışarıya” da sesleneceğim, muhalefete. Hâlâ işleyen bir hukuk sistemi varmış gibi, bu önümüzdeki işleyen bir demokrasinin alelade bir seçimi gibi davranamazsınız. Bunun kişiler değil, ilkeler üzerine bir tercih zamanı olduğunu, bu zaman kaçırıldığında kişiler, partiler, taban hesapları üzerinden dönen hazırlığın ne kadar beyhude kalacağını anlatmak için bu hayat daha ne yapmalı? Sandığa kilitlenmiş, sandığı da meçhul nedenlerle cepte varsayan bir anlayış hakikatle toslaştığında çok geç olacak.

Tayfun Kahraman ile kızı VeraTayfun Kahraman ile kızı VeraTayfun Kahraman ile kızı Vera

İktidarlar, Gezi gibi büyük toplumsal hareketlerin gerçekten üç beş kişi tarafından örgütlenmiş olmasını canı gönülden tercih eder, onlar da biliyor. Şu anda Gezi davasından tutuklu dostlara hitaben yazdığım mektubu size seslenerek bitirmemin bir anlamı var. Gezi neydi, ne değildi uzun uzun konuşabiliriz ama etkisi ve dolayısıyla korkusu hâlâ süren bu toplumsal hareketin şu yanı berraktı: İhtiyaçlar çevresinde -kimilerinin anlamakta güçlük çektiği- beş benzemezi buluşturan bir tür koalisyondu. Eşit yurttaşlık, işleyen bir hukuk sistemi, laiklik, o zamandan bu yana daha da keskinleşmiş toplumsal talepler. Bir de üzerine, sermayeden yana kararlarla gittikçe daha fazla bir şirket gibi yönetilen ülkede, keskin ucu kemiğe yaslayan ekonomik kriz var. Tarihin yine bir köşe başında, muhalefetin bu ihtiyaçları tespit etmekteki zaafı, tek tek isimlerin siyasi başarısızlığı olarak kalmayacak; içeride ve dışarıda milyonların hayatını derinden etkileyecek. Bu sorumluluğu her daim hatırlatanlar olacak size.

İçeriye içten selamlarımla, tez zamanda dışarıda buluşmak ümidiyle.