Google Play Store
App Store

Albay Ali Osman Akın, çoban Nezir Tekçi’nin öldürülmesiyle ilgili davada, hakkındaki iddiaları böyle tanımlamıştı.

Anayasa Mahkemesi’nin dahi önemine dikkat çektiği tanık ifadeleri için “hayal ürünü” diyen Akın, aleyhindeki birçok başka ifadeyi de “garip garip şeyler” diye nitelemişti. Savunmasında, “Bana göre dilin kemiği yok. Herkes her şey söylüyor” dedi ve aynı davada iki kez beraat etti.

Albay dediysem, o dönem albaydı, şimdi emekli. O dönem dediğim de bir çobanın gözaltında kaybedildiği 1995 yılı. Geçen hafta mahkeme, 14 ayrı tanığın ifadesine rağmen 20 yıllık dosyayı cezasızlıkla kapattı.

TANIK

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çoban Nezir Tekçi’nin ailesinin başvurusuyla ilgili 10 Aralık 2013’te verdiği kararında Türkiye’yi, hem yaşam hakkını ihlal etmekten hem de bu ihlalle ilgili etkin soruşturma yapmamaktan suçlu bulmuştu. Olayın görgü tanıklarından birinin şu ifadesi de AİHM kararında yer aldı: “Askerler çoban Nezir Tekçi’yi araziye götürdükten sonra önce komutan bir el ateş etti sonra da askerlere vur emri verdi. Çoban infaz edildikten sonra cesedi mayınla patlatıldı.”

Bu karar verildiğinde, gözaltında kayıp olayıyla ilgili dava Eskişehir’de görülüyordu. Neden Eskişehir, ne alakası var, derseniz, haklısınız. Güvenlik gerekçesiyle dosya, olayın gerçekleştiği Yüksekova, Hakkari’den buraya taşınmıştı.

Aynı güvenlik kaygısı çoban Nezir’in hayatı için güdülmemişti.

Hafıza Merkezi’nin “1990’lı Yıllardaki Ağır İnsan Hakkı İhlallerinde Cezasızlık Raporu: Kovuşturma Süreci” raporunda bulunan, o dönem Ortaköy Gelibolu Piyade Taburu’nda askerliğini yapan Yunus Şahin ifadesinde olayın nasıl gerçekleştiğini anlatmıştı.

Yunus Şahin’in taburu, Nisan 1995’te Hakkâri, Yüksekova’ya operasyona gönderildi. Taburun birinci bölüğü, Yüksekova ilçesine bağlı Aşağı Ölçek köyünde çobanlık yapan Nezir Tekçi’yi 28 Nisan 1995’te gözaltına aldı, 50 er ile birlikte operasyona götürdü.

Gerisini Yunus Şahin şöyle anlattı: “Dönüş yolunda, komutan Ali Osman Akın, Nezir Tekçi’yi, örgüt üyelerinin ve silahlarının nerede bulunduğunu söylemezse öldürmekle tehdit etti. Çoban Nezir hiçbir şey bilmediğini söyledi. Bunun üzerine Ali Osman Akın, Kürtçe konuşan erlerin ellerini kaldırmalarını söyledi, 20 kadar er elini kaldırdı. O erlerden Nezir Tekçi’ye ateş etmelerini istedi. Erler ateş etmedi. Komutanın isteğini, ikinci birlikten Teğmen Kemal Alkan yerine getirdi, çobanı vurdu. Daha sonra erler de Ali Osman Akın’ın tekrar emretmesi üzerine Nezir Tekçi’ye ateş etti. Bu sırada Kemal Alkan, birliğin mayın sorumlusundan mayını birleştirmesini istedi. Nezir Tekçi defalarca vurulduktan sonra bir patlama sesi duyuldu.”

Yunus Şahin, önce Nezir Tekçi’nin kıyafetlerinin havada uçuştuğunu, ardından da Kemal Alkan’ın, erlere, çobanın gövdesinden ayrılmış başını saçlarından tutarak gösterdiğine şahit olduğunu anlattı.

Sonrası diğer gözaltında kayıp öyküleriyle aynı: Ailesi, çoban Nezir’i uzun yıllar aradı, resmi makamlara defalarca başvurdu. Ne çobanın cenazesine ulaşabildiler ne de akıbetine dair bilgi edindiler.

Yunus Şahin’in bu ifadesi, olaydan 15 yıl sonra alındı, soruşturma başlatıldı, emekli Albay Ali Osman Akın ile Yarbay Kemal Alkan hakkında “canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile kasten öldürme” suçlamalarıyla 2011 yılında iddianame düzenlendi. Dava kapsamında, olay yerinde keşif ve kazı da yapıldı, mermi kovanları ve kıyafet parçaları bulundu.

Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen davada sanıklar, “suçun sabit görülmemesi” gerekçesiyle beraat etti. Dava, AYM’nin kararının ardından yeniden görüldü. Kararda, “yargılama için önemli olan M.E.Y isimli kişinin tanıklık beyanına başvurulmadığının ve bölgedeki diğer askerlerin beyanlarının alınmadığının” altı çiziliyordu.

Ailenin avukatlarından Hüseyin Boğatekin de 17 Ocak 2025’teki karar duruşmasında, “Sanıklar devletin silahı ve bombasıyla Nezir’i katletti” dedi.

Sonuç değişmedi: Mahkeme yine beraata hükmetti.

Bir cinayet daha, yargıda “hayal ürünü” olarak sonuçlanmış oldu.