Hayaldi, gerçek oldu: Suud’un  Mekke’sini kaybediyoruz!

İktidarın, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kullanmaya başladığı ve o günden bu yana her sandık öncesinde tedavüle soktuğu bir öcü vardı: “Aman, biz olmazsak koalisyon gelir.”

Hafazanallah, öyle bir şey gelmedi 2002’den bu yana memleketin başına… 7 Haziran’da, AKP’nin kutsadığı “milli irade”nin koalisyon tablosu çıkarmasına rağmen, Saray’ın ve -Allah sıhhat versin- Baykal’ın muazzam hamlesi sayesinde bu “tehdit” bertaraf edildi.

Koalisyon öcüsü de ilk sayılmaz. Memleket sağı siyaset tarihimiz boyunca, söylemini genelde neden iktidara gelmesi gerektiğini anlatmaktan çok, başkasının neden iktidar olmaması üzerine kurdu. Ne de olsa Demokrat Parti’nin “Geldi İsmet, gitti kısmet” geleceğinin devamı hepsi..

Ama sağ olsun AKP sayesinde yine bir “ilk”e tanık olduk. Hani eskiden, sahip olduklarımızı kaybetmekle tehdit ediliyorduk. İleri demokrasimizin neferleri sayesinde, AKP’ye oy verilmemesi halinde, sahip olmadıklarımızı kaybedebileceğimizi söylüyorlar.

“Metal” değil “kaset” yorgunu

İstanbul’un Esenyurt İlçesi’nin “seçilmiş” AKP’li belediye başkanı, “metal yorgunluğu” çuvalına atılarak görevden alınmıştı. Ancak kısa sürede internete sızan video nedeniyle “yorgun” düştüğü ortaya çıkmıştı. Bu zat-ı muhteremin yerine “atanan” Ali Murat Alatepe, koltuğunu garantilemek için coşkun seller gibi aktığı bir konuşma yapmış. Şehitleri anma toplantısında hem de..

Ömrünün bir bölümünü Erdoğan’a EFT olarak havale edebileceğini belirterek başlamış konuşmasına: “Ömründe eğer bir sıkıntı olacaksa, alsın benim ömrümden koysun ömrüne gıkım çıkarsa adiyim. Bizim ona çok ihtiyacımız var, ümmetin ona çok ihtiyacı var…”

Buraya kadarki kendi takdiri elbette. Ömür onun, ümmet onun… AKP’nin önümüzdeki yerel seçimlerde bu ilçeyi kaybedebileceğinden endişelenmiş olmalı ki, şehitleri anmak için çağırdığı kitleyi şu sözlerle tehdit etmiş:

Başkanın “koltuk ısıtma” taktiği

“Esenyurt’un hiçbirimize ihtiyacı yok ama Tayyip Erdoğan’a ihtiyacı var. Niye var? Burayı kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz, İslam’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz.”

“Burayı” dediği yer Esenyurt. Yani kendileri seçimi kaybederse, kazanacak olan yine bu ülkenin milli iradesi değil mi? Ha bir de “kaybederiz” dediği Kudüs ve Mekke’yi konuşalım… Kudüs zaten halihazırda İsrail’in egemenliği altında değil mi? Mekke’yi de Suud ailesi yönetmiyor mu? Sahip olmadığımız şeyi mi kaybedeceğiz? Yoksa asıl kaybetmekten korktuğun şey, henüz ısıtamadan terk etmek zorunda kalacağın o koltuk olmasın “atanmış” başkan? Ha tabii ki haliyle, yeni “imar” planları?

*****

Medyamız yandaş, titretiyor kamuflaj

Yandaş gazeteleri mesleki gerekçelerle değil de bir AKP’li yurttaş olarak okusaydım, en çok zekâma hakaret ettikleri için kızardım. Hani taraftarlıktan gözleri kör olmuş halde, kendileri gibi düşünmeyenleri bir çırpıda düşman ilan etmelerine, dün ak dediklerine erkesi gün kara demelerine de içerlenirdim. Ama tek ayak üstünde, aynı nüshada, birkaç sayfa arayla attıkları yalanlara dayanmak imkânsız olurdu.

hayaldi-gercek-oldu-suud-un-mekke-sini-kaybediyoruz-447097-1.Yandaşlar dünyasında “Aranızdaki en büyük benim” diye sürekli tepinen, “ilk, en, özel” patlaklı yalan haberleriyle ön plana çıkmaya çalışan Akşam ve minik kardeşi Güneş, dün bu konuda kırılması zor bir rekor kırdılar.

Akşam’ın sürmanşetteki kutudan, Güneş’in ise manşetten verdiği habere göre, Erdoğan’ın Hatay sınırındaki “moral turu”nda giydiği askeri kamuflaj, Yunanistan’da panik yaratmış! Güneş’in “Kamuflaj titretti” manşetine göre, “Erdoğan’ı kamuflaj giderek verdiği kararlılık mesajı adreslerine ulaştı. (…) Yunanistan kudurdu.”

Birinci sayfalardan bu şekilde verilen iki haberin devamında ise panik, titreme ve kudurma olmayan bir başlık vardı: “Kamuflajlı ziyaret Yunan basınında büyük ilgi gördü.”

İlgi dedikleri şey de, Yunan gazetelerinin Erdoğan’ın karakoldaki görüntüsünü kullanması. Bu mesele dair sıfır yorumla hem de. Hani bırakın Yunan hükümetini, gazetelerinde bile en ufak bir titreşim yoktu.

Ne diyelim, “Şeyh uçmaz mürit uçurur” misali, kamuflaj değil yandaş titretiyormuş.

*****

Gazi Erçel’in suçu neydi?

Dünkü gazetelerin en önemli manşetlerinden biri Cumhuriyet’teydi. “Bakan konuştu, yabancı kazandı” başlıklı habere göre, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın kapalı toplantıda bir grup yatırımcıya “içeriden” verdiği bilgi yüzünden haksız kazanç sağlandı. Hükümetin paket açıklayacağına ilişkin “tüyo” yatırım bankaları tarafından mudilere iletildi. Bu sayede ellerindeki dövizi 4 liranın üzerindeyken satarak başka enstrümanlara geçenler büyük vurgun yaptı.

hayaldi-gercek-oldu-suud-un-mekke-sini-kaybediyoruz-447098-1.Ülkenin maliye bakanının, ülkedeki yatırım ortamının iyileşeceğine ilişkin bilgiler vermesi elbette normal. Ancak haberde geçtiği gibi somut adımlar paylaşıldıysa, çok ciddi bir ihlalle karşı karşıyayız.

2001’de dalgalı kura geçilmesinden önce bankadaki birikimini dolara çeviren eski Merkez Bankası Gazi Erçel’in başına gelenleri biliyorsunuz... Küçük bir meblağ olmasına rağmen “görevi kötüye kullanmak”tan 11 ay hapis cezasına çarptırılmıştı Erçel...

Bakalım “Yeni Türkiye”de benzer suçların benzer cezaları olacak mı?

*****

Teşekkürler BirGün

Yaklaşık iki yıl önce BirGün ailesine katıldığımda, bu köşenin adının en sevdiğim kitaplardan birinin adı olmasını rica etmiştim.

Öyle kendimi yalnız hissettiğimden falan değildi elbette…

Önce gazetedeki arkadaşlar, kısa sürede de sevgili BirGün okurları sarıp sarmaladılar.

Bağımsız gazeteciliğin çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılmak istendiği bir süreçte, medya okuryazarlığına bir nebze katkıda bulunmaya çalıştım.

Ama şimdi müsaadenizi rica ediyorum. Yeni işler, yeni projeler için yola koyulma zamanı.

Başta Barış İnce olmak üzere tüm yazı işleri ekibine, kahrımı çeken sevgili editörlerim Demet Sargın ve Serbay Mansuroğlu’na çok teşekkür ederim.

Hem BirGün’e emek verenlerin, hem de okurlarının hep yanında olacağım.

Güzel bir Türkiye için yolunuz, yolumuz açık olsun.

Hoşça kalın...