Hayaletler meclisi
Tarihin en ünlü hayaletlerinden biri, 19. yüzyılda Avrupa'nın üstünde dolaşanıdır: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor –- Komünizm hayaleti. Eski Avrupa’'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları.” (Muzaffer İlhan Erdost çevirisi)
Marx ve Engels'in Alman Komünist Partisi için yazdıkları Manifesto'nun giriş cümlesinde komünizmden 'hayalet' olarak söz etmesinin nedeni, komünizmin içeriği bilinmediği için burjuvazi tarafından kitlelere kolayca korku nesnesi olarak sunuluyor olmasıdır. Manifesto boyunca bu iki büyük usta, kapitalistlerin insanları korkutmak ve işçilerin bir araya gelmesini engellemek amacıyla bile isteye yanlış tanımladığı kavramları açımlayarak hayaletin aslında hiç de 'hayalet' olmadığını, tam tersine, işçinin boğazından geçen ekmek kadar somut bir gerçeklik olduğunu gösterirler.
***
Hayalet, hem doğaüstü yapısı gereği, hem de 'ölümden sonra yaşam' düşüncesiyle ilişkisinden dolayı, çoğu zaman dinsel nitelikli bir kavram olarak algılanır. Oysa epey dünyevi bir çıkış noktası vardır: Bu dünyada başına gelen kötü şeylerin, uğradığı haksızlıkların hesabını başka bir dünyada soramayacağını, 'ilahi adalet' diye bir şey olmadığını içten içe bilen insanlık, hayaletleri de tıpkı adalet peşindeki diğer anlatı kahramanları gibi ve aynı amaçla yaratmıştır.
Edebiyat ve sinemanın özellikle korku türündeki tüm anlatılarında hayaletler -'Sevimli Hayalet Casper' dışında- intikam, vicdan ve hesaplaşma kavramlarına bağlı olarak doğar. Yaşam haklarını gasp edenlerden ve adaleti engelleyenlerden tamamen dünyevi bir biçimde hesap sorar, nihayet yaşarken göremedikleri adalete ulaşınca huzura kavuşurlar.
Hayalet, sadece psikanalitik anlamda değil, her anlamda 'bastırılmış olan'dır; bastırılan her şey, bir gün mutlaka geri döner.
***
Bugün şöyle bir cümle kurmak mümkünmüş gibi görünüyor: “Kaç-Aksaray'ın üstünde bir hayalet dolaşıyor: Gezi hayaleti.”
AKP-RTE iktidarı, inşaat/rant akışını kesintiye uğratan müthiş bir halk hareketini, Marx ve Engels'in 170 yıl önce yaptığı saptamalardakine çok benzer biçimde kriminalize etmeye çalışıyor. Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater gibi isimlerden terörist yaratmanın olanaksızlığını görmemek için gözlerini ve aklını kapatmış bir zorbalar topluluğunun hayalet korkusunu izliyoruz. Tarih, Nazım Hikmet'i bir kez daha haklı çıkarıyor:
“Hiçbir korkuya benzemez / halkını satanın korkusu.”
***
Marx ve Engels, Komünist Manifesto'da bir doğaüstü kavram daha kullanırlar: “Ölüler diyarının büyüleriyle harekete geçirdiği güçleri artık kontrol edemeyen büyücü”.
Bu da, kapitalizmin kendini yıkacak dinamikleri nasıl kendi bağrında taşıdığını açıklamak için masallardan ödünç aldıkları bir metafordur.
Kendi yarattığı hayaletlere karşı yine kendi yarattığı zebanileri kullanmaya çalışan hırslı büyücü, hiçbir masalda amacına ulaşamaz.
AKP yönetimi tarafından büyük takdirle karşılanan Alpay Özalan'ın saldırdığı aslında Ahmet Şık değildir; Can Atalay da değildir. 'Akgezen', Gezi hayaletine saldırmaktadır.
***
Komünist Manifesto'nun finalinde, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” sloganından hemen önce şu sözler yer alır:
“Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Kazanacakları bir dünya var.”