Türkiye’nin seçimine iki gün kaldı.

Yıllardır sağlık ve yaşam hakkı için mücadele veriyoruz. Hekimler ve sağlık emekçileri emeklerinin değerinin bilindiği, laik, demokratik, barış içinde bir ülkede, güvenli koşullarda, nitelikli sağlık hizmeti vermek istiyorlar. Bunu başarabilecek miyiz?

SAĞLIK HAKKI MI, PİYASA KURALLARI MI?

O kadar da karmaşık değil. Sağlığınızı piyasanın çarkları, çıkar odaklarının zenginleşme çabaları mı, yoksa hak olarak gören bir anlayış mı belirlesin? Temel olarak vereceğimiz karar budur.

Günlerce telefon ya da internet başında sıra bekleyip beş dakikalık muayeneyle nitelikli sağlık hizmeti alıyor muyuz? Başka çare? Özel sağlık kurumlarından hizmet almak olabilir, yalnız çok paranızın olması gerekiyor. En güzel cevabı son depremlerde enkazdan 138 saat sonra çıkarılan yaralı yurttaşımız verdi: “Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok.” Ona cankurtaranda yardım etmeye çalışan hekim “özel hastane sana kurban olsun” diyordu, olur mu?

Şehir hastanelerinin ilk müjdesinin nasıl verildiğini hatırlatayım size. Tarih 26 Ocak 2005. Dönemin Başbakanı Erdoğan bir özel hastanenin açılışında patrona şöyle sesleniyordu: “Şişli Etfal’i verelim, bir de yer gösterelim. Orada modern bir hastane kur. Şişli Etfal’i de istersen alışveriş merkezi yap.” Sonrasını gördük. Bütün itirazlara rağmen Kamu Özel İşbirliği denilen yöntemle, devletin kendi arazisinde özel şirketlere hastane inşaatı yaptırıp 25 yıl kira ödediği, hizmetlerin çoğunu ve ticari alanların gelirlerini şirketlere verdiği modelle hastane inşaatlarına başlandı. Başlangıçta 34 proje vardı, büyük kamu zararı konusunda oluşturduğumuz farkındalık sayesinde 18 hastanede kaldı, diğer projeler genel bütçeden finansman modeline geçti, şu ana kadar 15’i açıldı. İtirazlarımız, hukuk mücadelemiz sayesinde mevcut devlet hastanelerinin ihaleyi alan şirketlere devrini durdurduk. Ancak pek çok ilde 30’a yakın devlet hastanesi ya kapandı, ya küçültüldü, işlevsizleştirildi. Kurduğumuz Hastanemi Açın Platfotmu ile hastanelerimizi korumaya, kapanmaktan, yıkılmaktan kurtarmaya, yeniden açtırmaya, geliştirip güçlendirmeye çalıştık. Ankara’da olduğu gibi önemli başarılarımız da oldu, pek çok hastanemizi kapatılıp yıkılmaktan kurtardık. Bu hastanelerimiz halkındır, onlara emanettir. Sandıkta tüm bunlar oylanacak.

YOKSULLUK, PRİM, KATKI VE KATILIM PAYLARI

Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile tüm yurttaşların sağlık sigortasına kavuştuğu söylendi. Ancak sayısı tam olarak açıklanmamakla birlikte yaklaşık 10 milyon yurttaşımızın primlerini ödeyemediği için sağlık hizmeti alamama riski ile karşı karşıya kaldığı ve yıllık uzatmalarla durumun idare edildiği görülüyor. Geliri asgari ücretin üçte birinden az olduğu için primi devlet tarafından ödenen yurttaş sayısı ülkedeki fakruzarureti gözler önüne seriyor. En çarpıcısı Şanlıurfa’da, SGK Ocak 2023 verilerine göre seçmen sayısı 1 milyon 221 bin 522, primi devlet tarafından ödenenlerin sayısı 784 bin 980. Halkın yüzde 64,2’si primini ödeyemeyecek kadar yoksul.

GSS primini ödemeniz de sizin parasız sağlık hizmetine erişiminizi sağlamıyor. Hastanede, eczanede, tıbbi cihaz aldığınız yerde, gözlükçüde sayısız katkı ve katılım payı ödemeniz gerekiyor. Tamamlayıcı sağlık sigortası ya da özel sağlık sigortası yaptırmaya teşvik ediliyorsunuz. Parasını ödemeye razı olsanız da ulaşamadığınız yüzlerce ilaç var.

SAĞLIK EMEKÇİLERİNİN DURUMU

Hekimler, sağlık çalışanları şiddetten, değersizleştirilmekten bıktı. İnsanlar sağlık hakkından “doktor dövme” hakkını anlar oldular. Hekimler akın akın yurt dışına gidiyor. Geçtiğimiz yıl 2 bin 685 hekim yurt dışına gitmek için TTB’den belge aldı. Her ay büyük bir tıp fakültesinin yıllık mezunu kadar hekim yurt dışına gitme girişiminde bulunuyor. Giderlerse gitsinler mi?

Bugün Hemşireler Günü. En önemli sağlık emekçilerinden hemşirelerimiz yoksulluk, zor ve güvensiz çalışma koşulları içinde debeleniyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Ankara Şubesi hemşireler arasında yeni bir çalışma yaptı. Buna göre genç hemşire ve ebelerin de yüzde 75’i yurt dışına gitmek istiyor. Hemşirelerin yüzde 64’ü mobbinge maruz kalıyor, yüzde 94’ü iş barışının bozulduğunu düşünüyor. Kamudaki hemşirelerin yüzde 95’inin aylık toplam geliri 20 bin TL’nin, yüzde 30’unun 16 bin TL’nin altında. Özel sektörde ücretler çok daha düşük. Bu koşullarda nitelikli sağlık hizmeti mümkün mü?

Pazar günü oyumuzu savaş değil barış diyenlere, çevreyi, doğayı, kentleri katledenlere değil korumaya kararlı olanlara vereceğiz. İnsanların evlerinin başına yıkılmadığı, enkaz altında günlerce yardım beklemedikleri, ayazda kalmışken yardım kuruluşlarının çadır satmadıkları bir ülke için oy vereceğiz. Çocuklara, gençlere, bu ülkenin kurduna kuşuna, ağacına çiçeğine yaşanabilir bir ülke bırakmak için oy vereceğiz.

Yurttaş sorumluluğu hepimizi oy vermeye ve sandıklara sahip çıkmaya çağırıyor.