Sabırsızlıkla beklenen “o pazar günü” nihayet geldi. İki gün sonra sandıklara gidip ülkenin kaderini belirleyecek kritik seçimde oylarımızı kullanacağız. Sonuçları artık fazla merak etmiyoruz. Kimin sandıktan çıkacağı aşağı yukarı netleşiyor gibi.

Bir taraftan piyasalara diğer taraftan genel halk kesimlerinin beklentilerine bakınca bu seçimin pazar günü ilk turda sonuçlanacağı görülüyor.

Dün, güne başladığımızda önce borsada bir miktar yükseliş yaşandı. Yüzde 4’ün biraz üzerinde bir artıştan sonra endeks, gelen kar satışları ile birlikte bir miktar geri çekilse bile hala yüzde 3’ün üzerinde artıda seyrediyordu. İçeride seçim sonucuna ilişkin beklentilerin Kılıçdaroğlu’nun kazacağına yönelik olmasına paralel bir şekilde yurtdışında da benzer bir beklentinin hakim olduğu görülüyordu. Türkiye’nin yurtdışı borçlanmalarında en önemli referanslardan birisi olan ve ülkenin borçlanma maliyetini doğrudan etkileyen risk primi göstergesi olan CDS’lerinin de gerileyerek 500 baz puanın altına indiğine tanıklık ettik.

Ülkede var olan tüm ekonomik sorunların kaynağı olan iktidarın değişeceğine ilişkin piyasalarda oluşan bu iyimser havanın, Muharrem İnce’nin adaylıktan çekildiğini açıklamasıyla birlikte, daha da yükseldiğini, Kılıçdaroğlu’nun ikinci tura kalmadan, 14 Mayısta cumhurbaşkanı seçileceği ve parlamento çoğunluğunun, bugün muhalefette olan partilere geçeceği beklentisinin arttığını gördük.

M. İnce’nin açıklamasından sonra borsadaki yükseliş hızlandı ve bu yazının yazıldığı saatlerde yüzde 7’nin üzerinde bulunuyordu. Klişe bir ifadedir ama burada kullanmakta bir beis yok: borsa beklentilerin alındığı yerdir. Peki, bu yükselişteki beklentinin temelinde ne var? Yeni bir cumhurbaşkanı ve yeni bir parlamento ile birlikte, ülkede var olan ekonomik sorunların çözümüne doğru ciddi adımlar atılacağı ve zaman içerisinde ülke ekonomisinin doğru yolda ilerleyeceği algısı var.

Bu yazının yazıldığı saatlerde Sinan Oğan’ın toplantılarını iptal ederek Ankara’ya dönmek üzere yola çıktığına ilişkin haberler dolaşıyordu. Onun ne yapacağını bilmiyoruz. Ama her ne yaparsa yapsın dün yaşananlar seçimin muhalefet lehine sonuçlanacağı beklentisini bozmayacaktır.

Tabi sadece borsaya bakmıyoruz. Görev süresinin artık devam etmeyeceği bilgisinin kendisine sandık aracılığıyla tebliğ edileceğini gören Cumhurbaşkanı Erdoğan da son hamlelerini yapmaya çalışıyor. Perşembe günü sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda en düşük memur maaşını 22 bin liraya çıkaracağını vadediyordu. Memurlar haklı olarak soruyordur: sizin iktidarınız boyunca sürekli yoksullaştık, şurada seçime iki gün kala mı aklınıza geldik?

Elbette memurlar şimdi aklına gelmedi. 21 yıldır iktidarda bulunan ve geldiğimiz yer itibariyle hemen tüm kesimlerin yoksullaşmasının, ekonomik sorunların oluşmasının asıl sorumlusu olan bir iktidar sahibinin, seçimlere giderken söyleyecek bir sözü olamayacağı için ancak ve sadece “onlar ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum” demekten başka yapabileceği bir şey kalmamıştır.

Evet, beklenen pazar geldi. Vatandaşlar için sandığa gideceğiz. Kullanacağımız oylar ile ülkenin içine sürüklenmiş olduğu karanlığının sonunu getirmek için üzerimize düşeni yapmış olacağız. Demokrasinin en etkin araçlarından ve en temel vatandaşlık hakkımız olan oy kullanma hakkımızı, ülkeyi aydınlık yarınlara taşıyacak bir dönemi başlatmak için kullanacağız.

Haydi, bir oy Kılıçdaroğlu’na, bir oy da…