‘Hayırsever devlet’
‘Hayırsever insan’ ifadesinin gündelik dile ne zaman girdiğini bilmiyoruz ama ‘hayırsever devlet’, görece yeni bir terimdir ve hayırsever kişinin kurumsal karşılığı gibidir. Küreselleşme ile iyice görünür hale gelen bu yeni özellik, modern dünyanın devlete dair kurduğu çerçeveyi derin şekilde sarsmıştır.
20. yüzyıl siyasal dünyasındaki en ilgi çekici olgu, sosyalist devletlerin ortaya çıkmasıydı. 1917 Ekim Devrimi ile başlayan süreç, bilhassa 1949’daki Çin halk devrimi ile daha büyük bir güce dönüşmüş ve dünyanın geri kalanını ciddi biçimde etkilemişti. Bu yeni ortam yurttaşları ile ilişkilerinde kapitalist devletlerin görevlerini yeniden tanımlayan yeni siyasal hamlelerin ortaya çımasını sağlamıştı. Çünkü sosyalist devletler, herkes için yakıcı olan sağlık, barınma ve eğitim gibi sorunları çözmenin ‘devletin görevi’ olduğunu deklare etmişlerdi, bunun için yurttaşlardan bir mali bedel de almayacaklardı.
***
Sosyalist devletlerin yurttaşlarına yönelik koruyucu politikası, kapitalist devletleri bazı yeni kamucu politikalar inşa etmeye zorlamıştı. Kapitalizmin etkilediği dünyada ‘sosyal refah devleti’ siyasal modeli işte bu süreçte ortaya çıkmıştı. Bu yeni modelde eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi pek çok alan, devletlerin birer kamusal görevi olarak tanımlanmıştı. Bu eğilim Türkiye gibi iktisaden batı kapitalizmini ve siyasetini takip eden bir ülkede bile, bir ölçüde karşılık bulabilmişti. Nitekim 1961 Anayasası’na giren bazı kamusal düzenlemeler bu eğilimin yansımasıydı.
1990’lı yıllarda sosyalist sistemin çökmeye başlamasının en çarpıcı etkileri tam bu alanlarda ortaya çıktı. Bu yeni durumla birlikte kapitalist devletler, ‘sosyal refah devleti’nde anlam bulan kamusal yükümlülüklerinden vazgeçmek için adeta sıraya girmişlerdi. Bauman’ın ifadesiyle ‘devlet, şeref kürsüsünden inmişti’ ve ‘ulusal yükümlülükler’ artık o kadar da zorunlu değildi. ‘Her şeyi devletten beklememek gerektiği’ söylemi bu dönemde ortaya çıktı. Önceki dönemde kamu görevi olarak tanımlanmış ne varsa sermayenin yeni yatırım alanları haline geldi ve özelleştirme denilen talan hareketi bu şekilde gelişti. Artık sağlık, eğitim ve barınma sadece devletin görevi olamazdı, vatandaş da ‘elini taşın altına koymalıydı’. Bu yeni dönemde yurttaşların temel sorunlarının güvencesi olarak kabul edilmiş devlet, olsa olsa vatandaşına yardım edebilirdi. Muhafazakâr söylemle sosyal devletin, ‘hayırsever devlet’e dönüşmesi süreci de böyle başladı.
***
Türkiye bu süreci en sert ve yıkıcı şekilde yaşayan ülkelerden biri oldu. Hiçbir zaman gerçek anlamda bir ‘sosyal refah devleti’ olamayan Türkiye, yine de zaman içinde bu alanda inşa ettiği ne varsa sermaye gruplarına terk etti ve sözcüğün gerçek anlamında bir ‘hayırsever devlete’ dönüştü. Üstelik bu ‘hayırlar’ın büyük bölümü de yine sermaye gruplarına yapıldı. Özelleştirme furyası pervasızca işledi. Bu durum kitlelerde yaygın işsizlik, yoksullaşma ve güvencesizliğin en ağır biçimde yaşanmasına yol açtı.
Türkiye’de aileler-bireyler, giderek daha fazla bu dönüşümden etkilenerek yardıma muhtaç hale geldi. Bu durum “Nerede bu devlet?” çığlıklarının sürekli artmasına yol açtı. Devlet ise bu çığlıklar karşısında, yurttaşının eğitimini, sağlığını ve hatta güvenliğini sermaye gruplarına terk ederek yeni ‘hayırseverlik’ alanları kurarak yanıt verdi. “Eşi vefat etmiş kadınlara düzenli nakit yardım, terör zararı yardımları, afet acil durum yardımları, vefat yardımı, öksüz ve yetim yardımları, asker ailelerine düzenli nakit yardım, işe yönlendirme yardımı, gıda yardımları, eşi vefat etmiş kadınlara konut destek, yakacak yardımları, doğalgaz tüketim destekleri, elektrik tüketim desteği, sosyal uyum yardımı, engelli aylığı, engelli yakını aylığı, 65 yaşını doldurmuş muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması” gibi uzayıp giden bir ‘hayırseverlik alanı’ işte bu süreçte oluştu.
Özetle bu yeni durum vatandaşı için var olan devletten, devletine bile muhtaç hale getirilmiş vatandaşa dönüşümün bir fotoğrafı oldu. Hâkim siyaset ‘yerlilik’ ve ‘millilik’ gibi söylemlerle örtmeye çalışsa da Türkiye’nin sosyolojik fotoğrafının temel karelerinden birisi budur.