Hayvanlar gibi aziz olmak
Benim mensup olduğum kültür ne hiyerarşi güder ne sıralama yapar, insan da, hayvan da, ağaç da “can”dır! Nasıl nehirler, dağlar, taşlar kutsalsa hayvanlar da azizdir!
İtperest, köpektapar, köpeksevici...İnançlı ya da öyle olduğunu söyleyen kişilerin kullanması sakıncalı sözcükler bunlar, ama nasıl da kullanıyorlar, inanılmaz! Evvelden putlara tapılırmış, sonra tektanrılı dinler çıkmış, tanrıya tapmaya başlamış büyük çoğunluk, o sürüyor. Fanatiklerin heykel düşmanlığı da sürüyor ki suret yasağının da bunda payı var elbette, eline baltayı geçiren, nedense “meczup” diye ifade edilen suç(suzluk) tanımından da yararlanarak serbest kalacağını bilmenin aşırıötesi özgüveniyle, saldırıyor Atatürk anıtlarına, heykellerine. Sonrası malum, “puta tapılmasına karşı olduğu için ve Allah’ın sevabını kazanmak için” saldırdığını söylüyor, serbest kalıyor!
Herhalde ondan ürettiler bunu da, yani “putatapar, itetapar” demek hayli uyaklı geldiği ve slogan atarken de ağzı doldurduğu için olmalı, muarızlarını diyelim onların pek sevdiği dille, makineli tüfekle tarar gibi tapar tapar tapar diye saydırıyorlar!
Dil de öyle, dünya gibi ve onu yorumlayanların dediği gibi, “Bu dünyanın direği yok / merhameti, yüreği yok”, faşizm de dilde başlıyor zalimlik de! İnsanı dünyanın merkezine koyan tüm Ortodoks anlayışların, hiyerarşik ve türcü uygulamaların, pek muteber kavramla “üst akıl”larının vazettiği şey, Makyavelist “amaca giden her yol mübah” önermesi gibi, “insanın krallığında geri kalan her şey ikinci, üçüncü sınıftır” cümlesi ve benzer düşüncelerde pekiştirilen şeydir.
Anlayabilseler demeyeceğim, anlamaz olurlar mı, tasavvufu da işlerine geldiği kadarıyla kabul ettikleri ve Yunus Emre’yi de “Bizim Yunus” diye İslamlaştırdıkları için “parçalı” bir sevgi onlarınki: “Şol cennetin ırmakları / akar Allah deyü deyü / çıkmış İslam bülbülleri / öter Allah deyü deyü” dörtlüğü kabul, “Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşkle birkaç huri / isteyene ver onları / bana seni gerek seni” dörtlüğü tu kaka!
Dinlere mesafeliyim ama, dinle, çoğu kez kasıtlı olarak karıştırılan kültürel olgularla hem eğitimini gördüğüm hem de bir okuryazar olduğum için ilgilenmeyi sürdürüyorum. Hz. Muhammed’in hayvan sevgisini anlatan öyküden inançlıların da nasiplenmesi gerekmez mi? Uhud seferinde çölde bulduğu kediyi sahiplenen Hz. Muhammed’in, giysisinin üzerinde uyuya kalan kediciği uyandırmamak için giysisinin ucunu keserek kalktığı rivayet edilir.
Dillerinden Allah kelamı düşmeyen, Peygamber’i anmayı hiç ihmal etmeyen büyük bir kitlenin sözcüsü konumundaki gazeteci ve yazarların bu hayvan düşmanlığı nereden kaynaklanıyor peki?
Uyutalım da uyutalım, şeriatta mı var bu peki, kısasa kısas anlayışından mı kaynaklanıyor? Canını vermediklerinin canını alma şehveti! Sahiplendirme, kısırlaştırma, barınakların koşullarını düzeltme ve daha pek çok seçenek dururken, özellikle köpekleri hedefleyen uyutma, yani öldürme kampanyasının ardında köpeği “mekruh” sayan dinsel anlayış mı etkili?
Kusura bakmayın ama laik devlette dinsel kurallara göre yaşayamayız! İnsanın vicdanıyla arasındaki inanç olayını her yere taşıyamayız! Benim mensup olduğum kültürse ne hiyerarşi güder ne sıralama yapar, insan da, hayvan da, ağaç da “can”dır! Nasıl nehirler, dağlar, taşlar kutsalsa hayvanlar da azizdir! Yalnızca imgesi de güzel ceylanlar, turnalar, kuzular değil, ayılar da kurtlar da, koyunlar, keçiler, atlar, kediler, köpekler de!
Bir Azizler Kitabı yazacağım gelecek yıl, ayıdan başlayacağım ve uçardan kaçardan yüzerden cümle hayvanat olacak içinde, Üsküdar Musiki Cemiyeti gibi şakıyan kanarya da, Bakırköy Musiki Cemiyetini aratmayan bülbül de!
Şu dizeleriyse daha önce yazmıştım, günün “mânâ ve ehemmiyeti”ne uygun diye alıyorum buraya: “Hayvanlardan anladığım bir şey varsa / insanlardan hiçbir bok anlamadığımdır son zamanlarda!”