Hayvanlara şiddet!
Fotoğraf: AA

Hakan YURDANUR

Hayvanlara karşı süreklilik kazanmış saldırılar ile karşı karşıyayız. Hâkim olmak, onları yenmek, yönetmek, insanın gücünü ispat edercesine tahrip etmek, bunun için tüm şiddet yol ve yöntemlerini kullanmak…

Kapitalizmde devlet, egemen sınıfları ve onların mülklerini korumak, kollamak için uyguladığı her tür şiddete “hukuk“ derken, bu şiddete karşı verilen tüm mücadele unsurlarını da “suçlu“ ilan eder. Bu anlamı ile sermayenin tarafında olan hukuk, örgütlenmiş suçun yürürlüğe girmiş halidir. Suçun örtülmesi için de “kanun“ çıkarılır ve uygulanır. Kapitalist sistemde şiddetin, hukukun, kanunun kimin tarafında olduğu, korunduğu ve kollandığını iyi anlamak ve kavramak gereklidir. Bu aşamada önümüze çıkan ilk ve en ciddi çözümleme şu olacaktır: Kapitalist sistemde kanunsuz suç yoktur! 

Resmi dil, şiddetin üretim yerlerinden birisi belki de en önemlisidir. Şiddet, dilin altında kendisine rahat ve güvenli alanlar bularak yaşamını sürdürür. Hayvanların dilsel saldırı öğesi haline getirilmesi onlara uygulanan şiddetin göstergesidir. İnsanın insana, hayvan üzerinden gerçekleştirdiği dilsel saldırılar (hayvan herif, öküz gibi insan vd) karşısındakini önce etki altına almaya, sonra sindirmeye, daha sonra yıldırmaya ve en sonunda da egemen olmaya doğru giden sürecin yapı taşları olacaktır. 

Erkek egemen kapitalist şiddet, kadın, çocuk ve hayvan üzerinde eş zamanlı tahakkümler kurar. Sürekli kazanmak üzerine kurulu şiddet kültüründe erkek sahiptir ve sahip olduklarına istediğini yapabilir! Hiç kuşkusuz bu süreç iktidar ile doğrudan ilintilidir. İktidar, kuvveti, kuvvet gücü, güç otoriteyi, otorite de şiddeti doğuracaktır. Şiddet, bedensel vahşileşme ve saldırganlık ile eş zamanlı ilerler. 

Şiddet beraberinde yasakları, her türlü çarpıtmayı, sahtekârlığı, yalanı da üretebileceği korku imparatorluğunun temellerini atar. Bu imparatorlukta duygular basitleşip abartılırken şüphelenme ve sorgulama kavramları da uçup gider. Güçlü kavramı öne çıkarılır. Güçlünün koruyucu olması duyulan korkunun dışavurumudur. 

Günümüzde şiddetin yönü bilerek saptırılır. Sormak gerek, kaç tane kedi, yunus balığı, at, eşek… İnsan kolunu, bacağını kesmiş, bununla yetinmeyip zehirlemiş, gözünü çıkartıp öldürmüş? Önemli bir noktaya değinmeden geçmeyelim. Hayvan ve şiddet kavramı yan yana geldiğinde bu duruma tepkili birçok kişinin aklına köpekler geliyor. Ve hatta sadece köpekler geliyor! Oysa insan ve köpek arasındaki ilişkide her daim belirleyici olan insandır. Sokak köpeklerinin saldırısı ile bizim bahsettiğimiz şiddeti bir tutmak olsa olsa fazla iyi niyet taşımak demektir. Görmemiz için mi gözümüz var yoksa gözümüz olduğu için mi görürüz sorusuna verilen cevap kadar nettir şiddetin yönü! Hayvana şiddet derken; ormandaki aslana, ovadaki ceylana, dağdaki keçiye, denizdeki balığa, toprak altında yaşayan ve göremediğimiz binlerce canlıya uygulanan şiddetten de bahsetmekteyiz. O nedenle bir kez daha altını çizerek söyleyelim; kapitalist sistemde şiddetin yönü insandan hayvana doğrudur! Kendisini merkeze koyan ve tüm canlılar bana tabidir diyen türcülük gibi faşist yaklaşımlar bunun tersini savunacaktır. 

Yemek için öldürmek ne yazık ki öldürmeyi haklı çıkarmaya yetmiyor! Sabah sosis kızartıp, öğlen hamburger yiyen, öğleden sonra giydiği deri ceketi ile atlı faytona binen birisi/birileri, sadece yemek için değil zevk için de hayvan öldürmeyi meşru görecektir. 

Aslında insan ile hayvan arasındaki ilişki evcilleştirme denilen mülkiyet ilişkisidir. Evcilleştirme, uzun süren işkencelerin beslediği şiddetin vücut bulmuş halidir. Evcilleştirme, endüstrileşmiş sevgiyi de bizlere pazarlıyor. Kedi, köpek ve diğer hayvanlar için yapılan bakım masrafları, mama, ilaç vd harcamaları ile resmen bir sektör oluşturulmuş durumda. Bu da, insanların sevgileri, merhamet ve vicdanları üzerinden sermaye tarafından sömürülmeleri anlamına geliyor. Bu da negatif yönlü bir şiddetin varlığını belgeliyor. Tabii ki şiddet, sadece evcilleştirilmiş hayvanlarla sınırlı değil. Yaban hayatı süren canlılar da iklim krizleri, yaşam alanlarının yok edilmesi, savaşlar, avcılık vd nedenlerle gezegene veda ediyor.  Eşya olarak görülen hayvanların terk edildiği barınaklar şiddetin üretim alanlarıdır. Diğer üretim alanları, hayvanat bahçeleri ve deney merkezleridir. Bu mekânların kapatılması, iyileştirilmesi için öncelikle hayvana uygulanan şiddetin sonuçlarına değil nedenlerine bakmak gerekiyor. Bu konuyu ilerleyen yazılarda ele alacağımızı belirtelim. Hayvanlara uygulanan şiddeti toplumsal ilişki ve biçimlerinden, yönetim şekillerinden ayrı ele alamayız. Şiddete karşı ilk başlangıç için bireysel tepkiler gerekli ve önemlidir. Fakat ilerleyen dönemde bunun yeterli olmadığı görülecektir. Burçların, falların ardına gizlenmiş ilahi kudretler de çözüm olamayacağına göre bir araya gelmekten başka çare kalmıyor. Birleştirilmiş şiddet ile karşı karşıyayız. Kadına şiddet çocuğa şiddetten, çocuğa şiddet hayvana şiddetten, hayvana şiddet ekolojik şiddetten, ekolojik şiddet de işçiye ve ezilip sömürülen insanlığa şiddetten ayrı ve bağımsız değildir.