Hem savunma hem hücum
Siyasetteki bilek güreşi devam ediyor. Yargı aygıtı üzerinden muhalefet üzerinde kurulan baskının dozu yeni operasyonlarla günden güne artarken, muhalefet de bu güç kullanımına daha önceki dönemlerde başvurmayı tercih etmediği yöntemlerle karşı koymaya çalışıyor.
Toplumsal muhalefetin 19 Mart’tan sonra sokakta yükselmeye başlayan sesi, kurumsal muhalefetin en önemli dayanaklarından biri konumunda. Bu durum daha önce hiç olmadığı kadar muhalefeti iktidar karşısında daha kolay anlaşılır, daha net, daha meşru ve daha güçlü hale getiriyor.
Halkın iradesine, beklentisine ve taleplerine dayanan muhalefet tarzı bir yandan düzenin taban desteğinin zayıfladığını, toplumun geniş kesimlerinin değişimden yana olduğunu gösterirken diğer yandan da uzun vadede iktidar bloku içindeki çelişkileri daha belirgin hale getirme potansiyeli taşıyor. Zira ülkedeki her aktör gibi rejimi oluşturan bileşenler de böyle bir Türkiye’de işlerin rayına girmeyeceğinin farkında.
Devlet Bahçeli’nin 15 Nisan’da Türkgün gazetesinde yayınlanan açıklamaları, iktidar içindeki kimi uyuşmazlıkların yansımasıydı. Söz konusu açıklamalar, bazı çevrelerce “Bahçeli, İmamoğlu’nun serbest bırakılmasını istiyor” şeklinde yorumlansa da MHP liderinin ilgilendiği esas konu İmamoğlu’na uygulanan adli tedbirler değil, yaşanan kırılmanın süreci akamete uğratma riskiydi.
O gün ortağına “Bu defteri bir an önce kapat ve asıl işimizle ilgilenelim” mesajı veren Bahçeli, bugün de muhalefetin kazandığı ivme ve bunun siyasetin odağını kaydırma ihtimalinden rahatsız. Sürecin belirsizliğe girmesi nedeniyle ülkeyi erken seçime götüreceği bile iddia edilse de Bahçeli’nin öncelikli planının, Erdoğan’ı kendi eksenine getirmek olduğu anlaşılıyor. Zira süreci en kısa zamanda nihayete erdirmenin yolu bu.
Muhalefetin bu aşamada mücadele ritmini kaybetmemesi önemli. Karşı tarafın iç işleyişine odaklanan ve buradan medet uman bir muhalefet, ipleri yeniden Erdoğan’ın eline verecektir. Muhalefetin durulduğu, yurttaşın seçimi beklemeye koyulduğu ve siyasetin eskisi gibi gündelik polemiklere sıkıştığı bir düzlemde Erdoğan direksiyonu sabitleyerek yolda kalmayı başaracaktır. Bu zaten onun ezbere bildiği ve en başarılı olduğu siyaset şablonu.
İktidar Ekrem İmamoğlu ve İBB’ye, dolayısıyla CHP’ye yönelik saldırılarını sürdürürken, muhalefetin önünde ikili bir görev duruyor. Bunlardan ilki, iletişimle ilgili ve işin savunma tarafını oluşturuyor. Soruşturma evresinde ortaya atılan iddiaların bir bir boşa düşürülmesi ve bunların doğru olmadığının ikna edici metotlarla topluma anlatılması elzem.
Şimdiye kadar iyi bir sınav verildi ancak devamlılık önemli. Çünkü yandaş medya eliyle üretilen yalanlar, ilerleyen günlerde yurttaşın algı dünyası üzerine çığ gibi düşecek. Dolayısıyla maça “0-0 berabere” gibi düşünerek devam edilmeli. Malum, son intiba her zaman en geçerli kanaattir. Eğer “Nasıl olsa inandıramazlar” hatasına düşülürse rüzgâr zamanla karşıdan esmeye başlar.
İkinci görev ise işin hücum kısmına tekabül ediyor. Türkiye’de adeta bir sorun yumağı var. Milyonların ay sonunu getiremediği, emeğiyle geçinenlerin yüksek faizli borç batağına düştüğü, gençlerin geleceklerinden endişe duyduğu, emeklilerin sefalete mahkûm edildiği, sadece küçük bir azınlığın huzurlu yaşadığı, sadakatin liyakate tercih edildiği, eğitim sisteminin karanlık, adalet sisteminin hukuksuzluk, sağlık sisteminin hastalık yaydığı, temel hak ve özgürlüklerin en baskıcı yöntemlerle günbegün budandığı bu ülkede, her şeyin sorumlusu mevcut anti-demokratik rejimdir.
İktidar bloku sahip olduğu tüm enstrümanlarla yerinde durdukça, bırakın derin tarihsel meselelerin çözümünü, mevcut krizler daha da derinleşecek ve memleket sürekli yeni sorunlarla yüzleşecek. Halkın tepki ve memnuniyetsizliğinin politik etki gücünü katlaması için muhalefetin tam da buraya çengel atması gerekiyor.