Google Play Store
App Store

Dünyanın dört bir yanında toplu cinayetler işleniyor. Emperyalizmin dalga dalga gelen azgın saldırıları ile toplumlar birer birer boğazlanıyor. Gazze örneğinde olduğu gibi, bir halkı 7'den 70'e gözünü kırpmadan gezegenin yüzeyinden silmeye çalışıyor haydut bir devlet. Başka coğrafyalarda, toprak veya sınır anlaşmazlığı bahanesiyle haritalar değişiyor, bombalar ve füzelerle insanlar toplu mezarlara gömülüyor acımasızca.

Ama burada, bizim burnumuzun dibinde, belki de tek bir kurşun sıkmadan, ama en az onun kadar acımasızca, hunharca toplu bir katliam gerçekleştiriliyor.

"Şahsım Rejimi", 2002 yılı Kasım ayında bu ülkenin başına çöreklendiğinden bu yana izlediği politikayla, çocuklarımızı "daha yetişkin yaşa ulaşmadan" ve belki sonrasında da topluca ölüme mahkûm ediyor. Gözlerimizin önünde yaşanan bu "yavaş -aslında oldukça hızlı bile sayılabilir- ölüm"ü maalesef önleyemiyoruz.

Cinayet, sadece ortalıkta bir ceset yattığı sırada, yani "başarıya ulaştığı aşamada" değil, işlenirken ve tanık olunurken de buz gibi "cinayettir." Her anne ve babanın, "iyi eğitimli, donanımlı, birikimli ve bu topluma faydamı, toplumu ileriye taşıyacak birer birey" olarak yetişmesini istedikleri çocuklarımızı, maalesef eğitimsiz, donanımsız, niteliksiz ve amaçsız bir genç insanlar yığınına dönüştürmek için adeta yemin etmiştir, bugünkü rejimin karargâhı.

Çağdışı ve aslında mevcut Anayasa'nın hükümlerinin alenen çiğnendiğini hatırlarsak, aynı zamanda yasadışı bir şekilde, müfredatı çağdaş normlarda derslerden uzaklaştırarak "din eğitimi" niteliğine büründürmek için açıkça savaş veriyorlar.

İmam Hatip okullarının çoğaltılması ve laik bir cumhuriyetin yapmaması gereken bir şekilde, neredeyse tüm okullarda devletin "ille de din ve özellikle de belli bir mezhebin" öğretildiği bir müfredatın dayatılması, cinayetin hem de hunharca bir cinayetin ta kendisidir. Devletin kendi resmi verileri, imam hatiplere gösterilen ilginin sadece yüzde 7 düzeyinde olduğunu göstermesine rağmen, inatla gerçekleştirilen bu "tabela değişikliği" yüz kızartıcı bir hal almaktadır.

Bunu başaramayınca, bu kez eğitim sistemine dahil diğer okullara resmen ve alenen "din içerikli müfredatı dayatan" sözde milli eğitim, okulları medrese, sınıfları Kur'an kursu haline getirmek ve öğretmenlerin yerini "hacı - hoca tayfası" ile doldurmak için kolları sıvamıştır.

ÇEDES bilmem nesi adı altında sözüm ona değerler eğitimi vermeyi vaadeden rejim, çocukları sınıflardan alıp ibadethanelere taşımak, dinci - dinbaz - din tüccarı vakıfların elemanlarını öğretmenlerin yerine ikame ederek, amacını hiç gizlemeden bu cinayetin boyutlarını daha da genişletmektedir. Sözünü ettiğimiz bu çabalar, çağdaş anlamda ve dünya standartlarında eğitim görmeyi hak eden milyonlarca çocuğumuzu, beyinleri boş, dünya çapında yaşıtlarıyla ve hatta özel okullarda eğitim gören akranlarıyla rekabet edemez bireylere dönüştürmenin adıdır. Okullarımızda temizlik ve güvenlik görevlisi bile görevlendirmeye yanaşmayarak, bir yandan da gözümüz gibi sakındığımız evlatlarımızı ciddi ve belki de potansiyel olarak ölümcül toplum sağlığı risklerine açık hale getirmekte, hasta bir neslin oluşmasına katkıda bulunmakta, güvenliksiz okullarda her türlü tehlikeye açık halde barındırmaktadır

Bununla da kalmayan rejimin eğitim teşkilatı, çocukların okullardan uzaklaşıp zaten istihdam olanakları kısıtlı olan emek dünyasına sarkmasını ve ucuz emek olarak vahşice ve utanmazca sömürülmesini teşvik etmektedir. İşte MESEM vs. adı altında sahneye koyulmaya çalışılan "katil" projeleri. Bütün bu anlatmaya çalıştığım vahşet tablosunun bir sonucu olarak bu ülkenin gencecik evlatları, adeta sokağa ve sokağan acımasız koşullarına kurban edilmekte ve bir haftadır tek bir çarpıcı örneğini konuştuğumuz "suç makineleri"ne dönüşerek toplumsal sorunlarımızın altındaki ateşin harlanmasını sağlamaktadır.

∗∗∗

Hrant Dink'in cenazesinde yaptığı o tarihi konuşmada Rakel Dink'in söylediği gibi, "Bir bebekten bir katil yaratmanın" göz yaşartıcı örneklerini hemen her köşe başında görmekteyiz. Zaten kirli bir medya ve magazin ortamında "Kurtlar Vadisi, Eşkıya bilmem nesi" gibi dizilerle beyinleri zehirlenen ve her biri birer "Polat veya Çakır" olma hayali ve hevesiyle büyüyen 15 - 16 yaşlarında çocuklar bile kendi başlarına çeteler kurmakta, kan dökmekte, can almakta, zehir pazarlamakta ve polis öldürmeye bile çekinmeyen canavarlara dönüşmektedir.

Yönetici klik, rejimin aparatlara ve onların goygoycu yandaşları nasıl bir cinayet işlediklerinin ve nasıl bir toplu katliamı gerçekleştirdiklerinin farkında mıdırlar? Bilemem ama bizler, yani bu cinayeti görüp de çaresizlik içinde kıvrananların böyle lüksü yoktur.

Çocuklarımızı, yani geleceğimizi, yani bu yüzyılın geri kalan kısmı ile gelecek yüzyılların nesillerini kurban etmelerine izin vermemeliyiz.

Hepimize, medyasından sivil toplumuna, aklı başında eğitimcisinden, meslek kuruluşlarına ve bu düzenin değişmesini eğer istiyorlarsa, başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerine ne kadar önemli ve ağır bir görev düştüğünün farkında mısınız?

Cinayet diyorum.

Yoksa, alçak katiller kadar sorumlu duruma düşeriz hepimiz!