Hepimiz kim olacağız, kim hepimiz olacak?
Bu kez farklı oluyor! RTE- AKP, iktidardaki çeyrek yüzyılına yaklaşırken bugüne kadar olanlardan çok daha farklı bir muhalefet dalgasıyla karşı karşıya kalmış durumda.
Bu yıllar boyunca insanların sokağa taşıp kitleselleştiği iki büyük muhalefet hareketi oldu. İlki 2007 Cumhuriyet Mitingleri, ikincisi 2013 Gezi isyanı. İkisi de öyle ya da böyle toplumun çok geniş kesimlerinin az ya da çok sokakta mücadele ettiği karşı çıkışlardı. Bu dönemde “Hendek operasyonu” ve 2016 darbe girişimi olmak üzere de iki silahlı çatışma dönemi oldu. İktidar iki silahlı çatışmayı da askeri yöntemlerle “çözdü”. Cumhuriyet Mitingleri ve Gezi ise yaygınlaşamadan sönümlendiler.
Bu dönem boyunca iktidar, başka türlü davranması mümkün olmadığından daha da otoriterleşerek ayakta kaldı. 2007 ve 2013 muhalefet hareketlerini en azından göstermelik bir “demokratik zemin” yanılsamasıyla savuşturdu. Referandumlar ve seçimler aracılığıyla meşruiyet iddiasını “pazarlayabildi”. 2015 Haziran seçimlerinden bu yana ise her geçen gün “demokrasicilik” oyununu oynayamayan oldu. 31 Mart 2024 yerel seçimleri ise iktidarın artık göstermelik de olsa demokratik meşruiyet arayışından vazgeçmesine neden oldu.
İç ve dış dinamikler, ekonomipolitik durum, dünyanın genelinde süre giden politik değişimler gibi çok sayıda etken belirleyici olsa da, tarih, bize olması beklenmeyenlerin olduğu çok sayıda örnek gösteriyor. Hadi yerel tarihte kalalım; Kurtuluş Savaşı, olması beklenmeyen, olmaya çalışsa da başarılı olması mümkün görünmeyenin olabildiğinin kanıtı.
Olması beklenmeyenin olmasının adına devrim deniliyor. Başka bir deyişle, olduğunda olması zaten kaçınılmazmış denilen durumdur devrim.
Peki bu kez farklı olan ne? İlkin iktidarın 19 Mart tarihinde başlattığı sürecin CHP yönetimince “yargı darbesi” olarak doğru adlandırılması. İkincileyin de karşı çıkışını bir “darbeye direniş” pratiğine dönüştürmesi. Asıl belirleyici olan ise CHP ve yönetiminin bu adlandırma ve eylem pratiğinin toplumda karşılık bulması. Özgür Özel, 19 Mart gecesi insanları Saraçhaneye çağırdığında kimlerin çağrıya uyacağını umuyordu bilinmez, ama gelenler ve her geçen gün gelmeye devam edenleri gördüğünde artık başka türlü bir muhalefetin fitilini ateşlediğini fark etmiş olmalı.
İnsanlar bir “fikirle” karşılaştıklarında, önce o fikrin kendi bireysel hayatlarına ne vaat ettiğine bakarlar. O fikir, o insanlara “dertlerini çözme umudu” hissettirirse o fikre yönelirler. Ardından çevrelerine baktıklarında aynı fikrin vaat ettiğine inanan başkalarının da olduğunu görürlerse “biz” olmaya başlarlar.
Hepimiz “ben ve biz” kimlikleriyle yaşıyoruz. Biz Türkler, biz Kürtler, biz Yozgatlılar, biz Karadenizliler, biz Fenerbahçeliler, biz hayvanseverler diye çok sayıda “biz” kimliklerimiz var. Biz kimliği, kendisi ve kendisi olmayanı dinamik bir şekilde ayırarak bir grup oluşturur. Biz bir kere inşa edildikten sonra artık bizin içindeki her tekil ben, kendi iyiliği ile bizin iyiliğini ortaklaştırmaya başlar.
Bu kez farkı oluşturan üç önemli değişken var. İlkin toplum artık gerçekten dayanılmaz koşullarda hayatta kalmaya çalışıyor. Barınma ve beslenme sorunu üstesinden gelmenin her geçen gün daha imkansızlaştığı bir krize dönüşmüş durumda. İkincileyin insanların içine girip korunabilecekleri yeni bir “biz” çadırı var. Sağcısından solcusuna meydanlarda bir arada durulabilmesini bu çadır sağlıyor. Üstelik bu çadırı Saraçhane’ye insanlar kurdu. Üçüncüleyin ise bizin artık liderleri var. İmamoğlu ve Özel’den söz etmiyorum. Yozgatlı çiftçi Abdullah, üniversite öğrenci Berkay, cezaevindeki Esila diye her gün sayıları artan liderler.
Biz ve bizin içinden çıkıp, kendi çevrelerinin liderleri olanlar hep birlikte hareket etmeye başladılar. Öyle ki her liderleşen, kendisi gibi olanlara sen de olabilirsin mesajı veriyor. 20 traktör 1000 traktör oluyor. Bir öğrenci bin öğrenci oluyor.
Böylece ben, biz oluyor. Bizin içinde ben kendisini yeniden tanımlıyor. Bizlerin ortak iyisi benim de iyim olmaya başlıyor. Az, artık kendisini çok gösteremiyor; çok kendisini az sanmıyor.
Türkiye, belki de bir kez daha dünyanın halklarına örnek olabilir.