Felaketin içinde tanık olduklarımız, felaketten daha da büyük felaket. Akıl alır gibi değil! Aklın alabileceği hiç bir şey yok. İnsanlarımıza layık görülen bu olmamalıydı. Yirmi birinci yüzyılda, dünyada hiç kimse böyle bir acıyı bu kadar aciz karşılamak zorunda bırakılmamalıydı. Bu kadar yalnız ölmek hiç bir canlıya reva olmamalıydı.


Gazeteci Serdar Akinan, elinde bir seyyar tuvalet, ekranda haykırıyor “üç kuruşluk şey, bu kadar pratik, AFAD’ın elinde nasıl olmaz bundan” diye. Enkaz alanındaki en büyük sorunlardan biri tuvalet. O bile yok!

Malatya’da ülkenin en büyük konteynır fabrikası yapılmış. Sahibi Kızılay! Bir kebapçıyı topille genel müdür diye koymuşlar başına. Kızılay’ın başındaki adam geçmiş kameranın karşısına, “üretim yapıyoru” diyor, fabrikayı gezdiriyor. Kameranın görüşüne giren işçiler yalandan çalışıyor gibi yapıyorlar, ellerindeki çekiçlerle konteynırlara vuruyorlar. Üretim falan yok. BirGün’den İsmail Arı yaptı bunun haberini. Açın okuyun.

Tüm ülke sudan çıkmış balık gibi, ama bir şeyler yapmaya çalışıyor. Yapıyor da. Yediden yetmişe herkes bir ucundan tutmaya çalışıyor bu büyük acının. Sivil inisiyatiflerin ne kadar çabuk organize olduğunu, neler başardıklarını hep birlikte görüyoruz.

İstanbul’da belediyede bir teyze, yaşlı, kiloluca, zorlukla yürüyor. Kalkmış gelmiş. “Teyzeciğim sağolasın, yardım etmiş kadar oldun, sen dön evine” diyor çocuklar. “Ben buradan gitmiyorum. Burada oturacağım. Elime bir kağıt, bir kalem verin. Yazılacak, çizilecek işleri yapayım” diyor. Gitmiyor.
Kumbarasını bağış olarak gönderen çocuk var!

Herkeste tek soru: Devlet nerede!

Daha ilk dakika “gün, birlik olma günü. siyaset yapılmasın” dedi herkes. Mümkün değil ki bu! Ne ben böyle bir gündemden siyasi rekabet çıkaracak kadar şerefsizim, ne de etrafımda öyle insanlar var. Hatta şöyle söyleyeyim; yirmi senedir karşısında durup mücadele ettiğimiz hükümet keşke hazırlıklı olsaydı bu büyük felakete, keşke en hızlı şekilde yanında olabilseydi ihtiyaç sahiplerinin, keşke mümkün olabilecek en az kayıpla atlatabilseydik, keşke alınması gereken tüm önlemler alınmış olsaydı da alınlarından öpseydik ve hatta bir yirmi sene daha gitmeselerdi. Keşke depremi yaşadıktan sonra bir de ekranlardan, “devlet baba”nın en tepesinden o azarı, o küfürleri işitmeseydik, o suratı çekmek zorunda kalmasaydık. Ayıp olmadı mı? Daha az önce ölmüştük.

Biz öldük, onlar saçlarını tarıyorlar.

***

Hatay’ın Erzin İlçesinde yıkılan bina yok. Can kaybı yok. Yaralı yok. Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu tek bir kaçak yapıya izin vermemiş, kaçak inşaatları mühürlemiş. “Memleketin tek doğrusu sen misin” demişler Başkan’a.

Geçtiğimiz gün, avukat Bedia Büyükgebiz Hatay’da Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü’nün önünden bir video çekti, yayınladı. İçeride işyeri ve konutların laboratuvar test sonuçlarının evrakları var. Tek katlı bir bina. Yıkılmamış. 10 Şubat günü vali imzasıyla yıkım kararı veriliyor. Bedia Büyükgebiz, "İçeride 300 milyarlık cihaz var diyerek girmek istediler. Yapı Malzeme Şube Müdürü ile aramızda tartışma çıktı. Yapı denetim evrakları yok etmek istiyor. Devrilmeyen binayı apar topar yıkmak istiyorlar. İçinde delil niteliğinde evraklar bulunuyor. Normalde yapı test sonuçlarında 25 olması gereken zemin kat kolon basınç dayanımının 7-8 olduğu ve buna izin verildiğine ilişkin raporlar burada. Vali ve AFAD Hatay Şube Müdürü’nün buraya geleceğini öğrendik" diye haykırıyor.

İçeride delil var! Yoksa bu ne acele, neyi yıkıyorsunuz şu anda! Değil mi? Delil karartmak için kullandığınız iş makineleri ile kaç can kurtarılabilirdi!
Yıkım başlıyor! Avukatların ve yurttaşların engellemesiyle durduruluyor. Halk şu anda orada evrak nöbetinde. Birkaç gün önce en yakınlarını yitirmiş halk! Hala enkaz altından bir ses bekleyen halk!

***

Üniversitelerde eğitim bitiriliyor. Sebep? Öğrenci yurtlarına depremzedeler yerleştirilecek. Binlerce beş yıldızlı otel boş dururken yurtlardan öğrenciler çıkartılıyor, eğitimleri durduruluyor.

Bir devlet ancak bu kadar yönetilmez! Bunu görüyoruz, bir yandan ölürken.

Çok sayıda dostum “lütfen şunu yaz” dedi:

Çevre illerde çok sayıda yurttaş, depremzedelere evlerini açmış durumda. Ancak onların da gücü bir yere kadar. Bu bölgelere de acil yardım malzemelerinin aktarılması gerektiği, bununla ilgili bir an önce organize olunması gerektiğini söylüyorlar. Evlerinden kopup, çıplak ayakla göçmüş insanlar var.

Gördük ki sadece ölenler ölü değil bu ülkede. Hepimiz potansiyel ölüleriz. Altımızdaki fayın keyfine kalmış ömrümüz. Hiç mi hiç yokmuş değerimiz!

Not: Sevgili dostlar, sizlerden bir ay müsaade istiyor, yazılarıma ara veriyorum. Bir ay sonra görüşmek üzere, hepimize sabır diliyorum.