Gerçi Sinema tek Sinema Evi’nde 3 Temmuz’a kadar sürecek Pasolini Toplu Gösterimi geçen hafta (17 Mayıs) başladı. Ama hem yönetmenin bütün filmlerini içeriyor, hem de Abel Ferrara’nın 2014 yapımı film “Pasolini”yi görme fırsatı verecek. Retrospektifin sahibi şair, yazar ve yönetmen Pier Paolo Pasolini gibi aşırı olanı kullanmayı seven, kışkırtıcı bir yönetmen olan Ferrara belki de filmine “Bir asiden bir başka asiye, sevgiyle…” adını koymalıymış.

Pasolini’nin bütün kurmaca filmlerini izlemeyi, 1992’de, 11. İstanbul Film Festivali’nin sunduğu nefis retrospektife borçluyum. Böylece ona nasıl aynı ölçüde hayran olunduğu ve nefret edildiğine de birinci elden tanık olma fırsatını elde ettik. Abel Ferrara ise başını ilk derde soktuğu günden beri (ki, herhalde ilk gün oluyor) ilgi duyduğum bir yönetmendir. Pasolini’yi sevmesi, ondan etkilenerek adını taşıyan bir film yapması bana çok normal geliyor. Öte yandan elbette bu film de gösterim konusunda hayli sorun yaşamıştı.

***

İlk kez 2014’teki Venedik Film Festivali’nde gösterilen “Pasolini”de Willem DaFoe’nun çok başarılı bir Pasolini performansı sunuyor. Ferrara, İtalyan yönetmenin 1975 sonbaharında, Roma’da annesi ve bir kuzeniyle paylaştığı evde Furio Colombo ile yaptığı bir söyleşiye odaklanmış. Ve bizim başlığımızı da Colombo’nun sorduğu bir soruya verdiği cevapta telaffuz ediyor: “Hepimiz Tehlikedeyiz.” Kendisini nasıl tanımlayacağı sorulunca, omuzunu silkerek “Yazar” diyor. Doğrusu “şair” demesini beklerdim. Ama Pasolini’nin yaşadığı yerlerdeyiz. Ferrara “Bu kurmaca değil, malum,” diyor. “Restoranlar orada, öldürüldüğü plaj orada. Ailesi bizimle çok şey paylaştı. Nesnelerin bazen çok büyük gücü oluyor.”

Pasolini İtalya dışında, 1960’ların başında ortaya çıkan İtalyan savaş sonrası sinemasının ikinci dalga yönetmenlerinin en önemlilerinden biri olarak bilinir. Oysa İtalyanlar için ülkenin savaş sonrasında çıkardığı en büyük entelektüeldir. 1961 yılında asistanı olan başka bir şairle, Bernardo Bertolucci ile gerçekleştirdiği ilk filmi “Accattone / Dilenci”yi yapmadan önce, birkaç şiir kitabı, çok beğenilen iki romanı çıkmıştı. İki kültür/edebiyat dergisine katkıda bulunmuş, İtalya’nın önde gelen edebiyatçılarından biri olmuştu.

Sonraki on beş yılda, kendi deyişiyle “umarsız bir canlılık” ve bir “gerçek aşkı” ile, bir düzine kurmaca film ile yarım düzine kısa film yaptı. Oyun yazdı, çevirdi, bazen yönetti, kırk tablo yaptı. Daha da can alıcısı, dergiler ve gazetelerdeki yazıları, sütunları sayesinde İtalya’nın en etkin muhalifi oldu. Hem siyaset, hem kültür alanında.

***

Söyleşide, onun konuşmasını tozların arasından geçen güneşe benzeten Colombo’ya, “Tek isteğim, etrafınıza bakıp trajediyi fark etmeniz,” diyor. “Trajedi nedir? Artık insan olmayışıdır; sadece birbirine çarpıp duran bazı tuhaf makineler var. Ve biz entelektüeller eski tren tarifelerine bakarak şöyle diyoruz: “Tuhaf, bu trenler orada çalışmayacak mıydı? Nasıl oldu da çarpıştılar? Makinist ya aklını kaçırmış, ya da bir suçlu. Ya da, daha iyisi, bu bir komplo.” Komplolar özellikle hoşumuza gidiyor, çünkü bizi gerçekle yüz yüze gelmekten kurtarıyorlar.” Oysa Pier Paolo Pasolini, gerçekle yüz yüze gelmekten hiç korkmadı. “Azizler, keşişler” ve kimi “entelektüeller” gibi, “hayır” demesini bildi.

Abel Ferrara’nın basın tanıtımındaki şiiri ise onun gerçek duygularını yansıtıyor: “Öğretmenimin ayakları dibinde oturuyorum / Önce özlüyorum dalgaların müziğini, sonra duyuyorum / öğretmenimin ayaklarını yıkayan dalgalar / Idroscalo plajında Mesih.” Yönetmenin tutkusu sevecenliğe dönüşünce, bu müziği biz de açıkça duyabiliriz. Luis Buñuel’den sonra bize bir diğer burjuvazi muhalifini, Pasolini’yi sundukları için Sinematek’e teşekkür ederiz.