Musil gerek sert üslubu gerek giriştiği sorgulamalarla sınıfı bir devlet, okulu dünya olarak kodlayarak bizlere önemli şeyler söyler: Diktatörler yılan, güç ise zehirdir ve zehirli bir yılan hiçbir topluluğa yarar sağlamaz

Her sınıf bir devlet her okul bir dünya

Fotoğraf: Wikipedia

Okan ÇİL

1880’de doğar Musil. Baskıcı bir ailede, babasının hâkimiyeti altında büyür. Askerî okulda okumasının esas sebebi de zaten budur. Ancak Musil buraya bir türlü uyum sağlayamaz, asker olmak da istemez. Tam subay çıkacağı sırada okulu bırakır ve makine mühendisliği öğrenimi görmeye başlar.

1901’de mühendis unvanını alır ve Stuttgart Yüksek Okulu’nda asistan olarak görev yapar, ancak burada da içindeki boşluğu dolduramaz. Felsefeye, edebiyata yoğunlaşması biraz da bundandır.

Okumak kadar yazmaya da büyük bir iştah duyan Musil, ilk kitabı olan “Genç Törless’in Buhranları”nı yayınladığında büyük dikkat çeker; okurlar ve eleştirmenlerce hem övülür hem yerilir. Musil de buradan hareketle kalan hayatını yazarlık üzerine kurmaya karar verir.

Dünya savaşları, soykırımlar ve ölüler ve ölüler ve ölülerle geçen onca yılda editörlük, memurluk, danışmanlık gibi bir sürü işte çalışır. Dünyanın birbirine girdiği böyle bir atmosferde insanın içindeki o tuhaf, aşağılık yaratığı anlamaya/anlatmaya uğraşır ve kişinin kendisiyle girdiği savaşı, varoluşsal boşlukları türlü açmazlarla beraber işler.

Başta ‘Niteliksiz Adam’ olmak üzere yazdığı romanlar, öyküler, denemelerle 20. yüzyıl romanının biçimlenmesine önemli katkılar sunan Musil, Joyce, Proust, Kafka gibi isimlerle birlikte anılır. 1942’de, 61 yaşında dünyaya veda eder.

GÜÇ İNSANI KULLANIR

“Borcunu en kısa sürede ödeyeceğine dair namus ve şeref sözü vermiş olmasına karşın, ödemeyi sürekli ertelemişti. Reiting diyordu ki: Aslında borcunu ne zaman ödeyeceği umurumda değil çünkü onun ödemeyi geciktirmesi bana bağımlılığının da artması demek.”

Musil’in ilk romanı olan “Genç Törless’in Buhranları” Türkçeye yeniden çevrildi. Daha öncesinde sadece Kamuran Şimal çevirisi elimizdeyken, şimdi Selma Türkis Noyan’ın çevirisi de yayınlandı. İthaki Yayınları etiketine sahip olan roman geçen günlerde raflara girdi.

“Genç Törless’in Buhranları” yatılı bir okulda geçer; katı kurallara sahip, hiyerarşinin her fırsatta hissedildiği, insanın duygusal yönüne aldırmayan ve hatta askerî fabrikaya benzeyen bir okuldur burası. Merkezden uzak, kırsal bir yerdedir. Bunu da, gençleri kentin ‘kötü etkilerinden’ koruma gerekçesiyle sıvarlar.

Beri yandan burası basit bir okul da değildir. Sadece ülkenin üst düzey ailelerine mensup çocuklar kabul edilir. Öğrenciler mezun olduktan sonra mutlak suretle iyi gelirli bir iş sahibi olur ve saygın bir mevkiye yerleşirler. Pek tabii büyük travmalarla birlikte.

Törless ise bu okuldaki sıradan öğrencilerden biridir. Pek arkadaşı yoktur. Kendi halindedir. Ancak bu döngü Törless’in, Reisting ve Beineberg adlı iki öğrenciyle yakın arkadaş olmasıyla kırılır ve bambaşka bir hal alır.

Okulun baş belası kabul edilen, insanlara zulmetmekten keyif alan bu iki öğrenci ilk bakışta aynı görünürler; öyledirler de zaten, fakat yöntemsel olarak birbirlerinden ayrılırlar. Reisting insanları manipüle edip birbirine kışkırtmayı iyi bilir. Beineberg ise insanın sınırlarını merak eder ve sonuna kadar gitmekten çekinmez. Yaptıklarını mistik bir hava içerisinde sunarak bir meşruiyet kazandığını düşünür.

Törless ise iki arada bir derededir; zaten yaşadığı buhranlar da buradan ileri gelir. Bir yandan iktidarın gücüne korkulu bir saygı besler, bir yandan da ezilmişle empati kurmaya çabalar, ancak genel olarak edilgendir, yönlendirilmeye açıktır; onaylamasa bile sessiz kalır, müdahale edemez.

her-sinif-bir-devlet-her-okul-bir-dunya-991652-1.

TOTALİTER BİR GELECEK ELEŞTİRİSİ

Kendisi de yatılı bir askerî okulda okumuş olan Musil, okulun atmosferini bütün ayrıntılarıyla tarif eder; buranın toplumsal misyonu, dışarıya sergilediği anlamı, içeride dönen zulmü hakkıyla işler. “Bir yatılı okulda her sınıf küçük bir devlet gibidir” der bir yerde ve gerek karakterler gerekse yaşanan olaylarla bunun altını her fırsatta çizer.

Romanın çatışmasını oluşturan şey Basini’nin Reiting’den aldığı borçla başlar. Basini pasif bir öğrencidir. Herkese borcu vardır. Birinden aldığıyla diğerini kapatır. Reiting’den aldığı borcu ise bir türlü ödeyemez, ama gün gelir, borcu ödemekle yetinmez, Reiting’e türlü türlü ikramda bulunup onun gönlünü almaya çalışır. Reiting de değirmenin suyunun nereden geldiğini eşelemeye başlar. Böylece Basini’nin bu parayı Beineberg’in çekmecesinden aşırdığı ortaya çıkar. Bu gerçekle beraber Basini, Beineberg’le Reiting’in bir anda oyuncağı olur. İki zorba, Basini’yi şikâyet etmeme karşılığında ona her türlü zulmü uygularlar; dayak, kırbaç, cinsel istismar... Törless de bütün bunlara şahittir ve sürekli iç çelişki içinde ne yapması gerektiğini düşünür. Ne de olsa güç, cezbedici olduğu ölçüde tehlikelidir.

Aslında bütün roman bir totalitarizm eleştirisidir. Sadece karakterlerin temsil ettikleri değerler değildir bunu bize düşündürten şey, yaşanan olaylar, gücün kendine meşru bir alan yaratması ve bu alanda suç işlemesi de aynı zamanda önemlidir. Hatta okulun bir mekân olarak kendisi bile otoriteyi simgeler; öğretmenler, baskın öğrenciler de öyle. Kimin kime nasıl boyun eğdiği değişse de bile hiyerarşi her zaman baki kalır.

Romanın 1906’da yazıldığını düşünürsek Musil’in geleceğe yönelik de bir uyarıda bulunduğu izlenimine kapılabiliriz. Nitekim Birinci Dünya Savaş’ının ardından birbiri ardına ortaya çıkan diktatörlerin kısa bir süre sonra dünyayı yeniden ve daha büyük bir yıkıma sürüklemesi, tıpkı romandaki gibi, gücün giderek pervasızlaşmasına örnektir.

Törless’in durumu ise çok yönlü okumaya açıktır. Onu yitik halk kitlesi olarak da, çağının aydını olarak da okuyan var, karakteri bu anlamların hepsine cevap verir. İşin sırrı da olayların devamında, özellikle final kısmındaki tartışmada kendini belli eder aslında. Böylece güç, otorite ve faşizm üzerine derinlikli bir analizde bulunabilir, diğer yandan da eğitim sisteminin öğrenciler üzerindeki etkisini görebiliriz.

“Genç Törless’in Buhranları”, her ne kadar bir ilk roman olsa da, oldukça olgun bir kitap. Musil gerek sert üslubu gerek giriştiği sorgulamalarla sınıfı bir devlet, okulu dünya olarak kodlayarak bizlere önemli şeyler söyler: Diktatörler yılan, güç ise zehirdir ve zehirli bir yılan hiçbir topluluğa yarar sağlamaz.