Google Play Store
App Store
Her zehrin bir panzehri var
CHP Fotoğraf Servisi

Yerel seçimlerin ardından başlayan “normalleşme-yumuşama” süreci için “Erdoğan tekrar saldırıya geçeceği güne kadar zaman kazanmaya çalışıyor” tespitinde bulunanlar haklı çıktı.

Aldığı yenilgi sonrası karşısından esen güçlü rüzgârı muhalefeti dizginleyerek kesen Erdoğan, derin geçim krizi başta olmak üzere bir yığın sosyal ve siyasi soruna rağmen sokağın suskun kaldığı atmosferde, Suriye’de Esad’ın devrilmesinin kendisine kazandırdığı enerjiyle arkasına sakladığı sopayı yine meydana çıkardı.

Yeni kayyum/görevden alma sürecinin öncekinden en bariz farkı, bu kez üstüne gidilenler arasında CHP’li belediye başkanlarının da olması. Ekim ayı sonunda Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’e düzenlenen operasyonun ardından dün de Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat tutuklanarak cezaevine gönderildi. Daralan çemberin merkezinde Ekrem İmamoğlu’nun olduğu yadsınamaz bir hakikat. Zaten CHP’li belediye başkanlara yapılan operasyonların nedeni İmamoğlu’nun etrafını sarmak.

İmamoğlu da gerçek hedefin kendisi olduğunun elbette farkında. Akpolat’ın gözaltına alınmasının ardından yaptığı, “Madem hedefiniz benim; mert olun, bari burada mert olun, onayın benim cezamı, milleti rahat bırakın. Hodri meydan” açıklamasıyla bunu gösterdi. Erdoğan da dün “Halbuki onlar da çok iyi biliyor, turpların büyüğü heybede. Paniklemelerinin sebebi de budur” sözleriyle vaziyetin sağlamasını yaptı.

(Bu arada MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın, Akpolat’ın tutuklanması üzerine yaptığı paylaşım dikkat çekiciydi. Yıldız, “Tutuklamanın ilk şartı, şüpheli veya sanık hakkında ‘Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin’ bulunması ve orantılı olması gerekir” hatırlatmasıyla, karara mesafe koydu. Acaba Yıldız’ın bu çıkışı, “süreci” ağırdan alan Erdoğan’a “Sen böyle ayak dirersen biz de kayyumların meşruiyetini tartışmaya açarız” türünden bir mesaj mıydı, bilinmez. İlerleyen günlerde fotoğraf biraz daha netleşir.)

Muhalefeti biçimlendirme taktiği, Erdoğan’ın siyaset stratejisinin ayrılmaz bir parçası. Erdoğan sadece kendi yoluna bakmaz, önüne çıkabilecek engelleri de bertaraf etmesini sağlayacak bir siyasi tablo şekillendirmeye çalışır. Geçmişte kendi mahallesinde rakipsiz kalmak için sağda yükselme potansiyeli taşıyan isimleri transfer etmesi buna iyi bir örnek.

Bugün de adaylıklar üzerinden CHP’de bir “iç savaş” çıkarma gayreti, iktidarın muhalefeti biçimlendirme stratejisinin başat hedefleri arasında. CHP; “İmamoğlucular”, “Özelciler”, “Yavaşçılar” ve “Kılıçdaroğlucular” şeklinde parçalara ayrılmak isteniyor. Erdoğan siyasi polemiklerini bile bu hedefe uygun şekilde yürütüyor. Kamuoyu algısında bir isim çok yükselirse, diğeriyle uğraşarak durumu dengelemeye çalışıyor. Fakat rejimin süreçteki birincil silahı tartışmasız yargı operasyonları.

Erdoğan’ın bir kez daha seçilebilmesinin yolu, muhalefetin parçalara ayrılarak ortak amaç etrafında yan yana durmayacak hale gelmesinden geçiyor. Dolayısıyla kim muhalefeti bu tartışmaların içine çekiyor ve siyaseti aday rekabetine indirgiyorsa, isteyerek ya da istemeyerek Erdoğan’ın planı için çalışıyor desek abartmış olmayız. Subjektif olarak bu reddedilse dahi, bu türden bir tartışmanın besleyicisi olmak, objektif bakımdan iktidarın değirmenine su taşındığının göstergesidir.

Diğer yandan, “Aday önemsiz, kim olsa seçilir” bakışı da bir o kadar hatalıdır. Adayın kim olacağı konusu elbette önemlidir ve muhalif kitlelerin direncini en yüksek ve en geniş düzeyde taşıyabilecek kişi aday olarak belirlenmelidir. CHP de daha fazla yıpratıcı olmamak ve Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmemek adına bu süreci uzatmadan demokratik kaidelere uygun şekilde sonuca bağlamalıdır. Ancak isimlere hapsolan siyasetin, günün şartlarında ömrü uzun olmayacaktır. Önemli olan, iktidarı köşeye sıkıştıracak kitlesel halk muhalefetinin önündeki engelleri kaldırmak, onu görünür, belirleyici ve etkin kılmaktır.

Bu noktada ortada duran ancak her nedense pek sözü edilmeyen bir gerçeği hatırlatmakta yarar var: Bu ülkedeki en geniş politik küme, anti-AKP kitlesidir. Nereden bakarsanız bakın, en geniş toplam bu bloktur. Her seçimde Erdoğan’ın karşısında biriken yüzde 50’nin ana kolonu AKP karşıtlığıdır. Muhalif siyasi öznelerin tüm hatalarına rağmen söz konusu muhalif taban dağıtılamamıştır. İktidarın, Kürt hareketine angaje seçmeni muhalefetin doğal bileşeni olmaktan çıkarma planı da (belki “süreç”le belki süreçsiz) tıpkı CHP’yi karıştırmak gibi, bu tabanı ayrıştırmak amacıyla devrededir.

Mevcut düzeni değiştirme yolunda bir muhalif siyaset örgütlenecekse, bu siyasetin taşıyıcı unsuru da AKP karşıtı taban olmalıdır. Fakat bu da öyle kabaca, sadece Erdoğan’a yönelik negatif duygulara hitap ederek ya da ezberleri tekrarlayarak değil, ortaya ayakları yere basan, güncel, yenilikçi ve inandırıcı bir Türkiye anlatısı, gelecek vizyonu konarak yapılabilir. Yani mücadelenin harcı eleştirel hamasi söylemlerin ötesinde siyasetle, fikirle ve hikayeyle karılmalıdır.

Halkın özne olmadığı, adaylara indirgenen ve onların kişisel meziyetleriyle sınırlanan hiçbir mücadelenin başarıya ulaşma şansı yoktur. Her zehrin bir panzehri vardır ve bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu panzehir de birleşik bir halk muhalefetidir.