Google Play Store
App Store

Ölmeden önce radyodan yaptığı son konuşmayı dinliyorduk. Biz de yine beş generalin azıcık demokrasiyi tatil ettiği ülkenin oraya buraya sığınmış gençleriydik. Bizim yüreğimiz de orada Moneda’daydı. Sonra büyük bir üzüntüyle, kolay geçmeyecek küllenmeyecek bir hüzünle kapattık radyoyu. Ama içimizdeki sesi Allende’nin hiç susmadı.

“Hiç anıt yok Babi Yar’da”

Yüreğimiz ağzımızda, kulağımız küçük transistörlü radyodaydı. Gücünü halktan değil silahlardan alan bir general seçilmiş Başkanı Moneda’da hapsetmiş, ABD’nin açık desteğiyle iktidarı ele geçirmişti. Salvador Allende, yürekli sosyalist Başkan Moneda’da direniyor, teslim olmayı reddediyor, ölümü bir avuç dostuyla birlikte karşılamaya hazırlanıyordu. Ölmeden önce radyodan yaptığı son konuşmayı dinliyorduk. Biz de yine beş generalin azıcık demokrasiyi tatil ettiği ülkenin oraya buraya sığınmış gençleriydik. Bizim yüreğimiz de orada Moneda’daydı. Sonra büyük bir üzüntüyle, kolay geçmeyecek küllenmeyecek bir hüzünle kapattık radyoyu. Ama içimizdeki sesi Allende’nin hiç susmadı. Dünyanın hemen her yerinde Şilililerin acıları dile geldi. Her yerde, her yıl kitlesel toplantılarla zulmünü sürdüren General Pinochet lanetlendi. Biraz sonra sözünü edeceğim Rus şairi “bir başkasının acılarını paylaşmak yalnızca kendi hesabına acılar taşımaktan daha soyludur, fakat başka bir insanın acılarına katılmak, eğer somut yardıma ya da en azından yardım girişimine dönüşmemişse metelik etmez,” diye yazmıştı. O şair, 1985 yılında Madrid’te Şili Halkıyla Uluslararası Dayanışma Konferansına delege olarak katılan ve dayanışmanın tam da onun anlattığı gibi gerçekleştiğini anlatan, “bu olayı içim titremeden anımsayamıyorum” diyen Yevgeni Yevtuşenko’ydu.

***

Konferansı anlattığı yazısında Yevtuşenko, katılanların meslekleri ve politik görüşleri bakımından farklı insanlardan oluştuğunu vurgular; bu gibi durumlarda ortak bir fikrin herkesi sarmasının kaçınılmaz olduğunu söyler. Sözleri neredeyse tüm zamanlar için benzer durumlarda geçerli bir ilkeyi anlatır. “Hiçbir politika insanlıktan daha önemli değildir; hiçbir meslek, kişinin insanlık için duyduğu sorumluluğu hafifletmez ve insanlık aleyhine işlenmiş en aşağılık uygulama şu anda Şili’de var olandır.” “Bu büyük toplantı bittikten sonra yayınlanan ‘kızgın’ bildiri neredeyse kendi kendine yazılmış izlenimi uyandırıyordu” diye yazdı Rus şair. “Biz kesin olarak Şili’deki rejime destek olan, onu kıtadaki barışı tehdit eder hale getiren ve tüm Şilili demokratların savaşımını güçleştiren bütün kurumlar ve hükümetleri lanetliyoruz, suçluyoruz.” Gerçekten de kızgın, ateş gibi değil mi bu cümleler? Toplantıdan sonra bir konsere giden ve yüreği çarparak Şilili gençlerin şarkılarını dinleyen Yevtuşenko, şarkıcılardan birisinin sözlerini aktarır: “Siyah panço giymiş gençlerden birisi ansızın, müziği kesti ve konuşmaya başladı. ‘Lanet olsun’ anlamına gelen güzel bir Afrika sözcüğü vardır; ‘malembe’ Haydi hep beraber bunu hak eden herkesi malembe ile teşhir edelim. Pinochet’e malembe… malembe… malembe. Tüm dinleyiciler ona katıldı: Malembe malembe malembe. Şarkıcı sürdürdü, malembe dünyadaki tüm zorbalara malembe. Malembe tüm faşistlere malembe” (Babi Yar, Yevtuşenko. Broy Yayınları, s. 46).

***

Artık Pinochet yok. Öldü. Bizim ülkemize çöreklenmiş olan beş general de, Evren cuntası da halkın öfkesini ve lanet okuyan haklı küfürlerini sırtlarına alarak çekip gittiler. İnsanlar ölür. Kimisi geride kötülükten başka bir şey bırakmaz. Bu zor zamanları yaşayanlar, gözlerini kapatmış fısıltıyla konuşmayı seçmiş olanlar da geçmişi anlatmakta zorlanırlar. Kötülüğe karşı sessiz kalmayı savunmak kolay değildir. Çünkü insan olan, insana ait olana sahip çıkmak, onu geliştirmekle yükümlüdür. Kendinden vazgeçtiğinde sessizliğin kendini kurtaracağı sanısına kapıldığında geriye kendisinden bir şey kalmayacağını bilir. Bilir ki karmaşık süreçlerin kuytuları bile insana saklanacak yer, kurtarıcı bir sığınak olmaz. Sığınacak tek bir yer vardır gerçeğin kendisi. Ama gerçeğin karmaşa içindeki tarihin içinden çekilip çıkartılması da öyle kolay bir iş değildir. Bunu en iyi şairler yapar. Şairler hep isyan etmeyi seçmiş, tarihe not düşmüş, kelimelerin sihrini o tarihin içine yerleştirebilmiş insanlardır. Yevtuşenko da o has şairler sınıfındandı. Cesurdu. Sovyetler Birliği’nde yaratıcılığı sınırlayan insanın çokboyutluluğunu görmezden gelen, Lenin’in desteğini kazanamadığı için sönüp giden Proletkult hareketini ısrarla sürdürmek isteyenlerin hışmına uğradı sık sık. Yevtuşenko yılmadı, şiirinden taviz vermedi, şiirinin konularını temalarını hep hayattan seçti. Eleştiri dozu yüksek şiirler, makaleler yazdı.

***

Bu şiirlerden birisi de ünlü “Babi Yar” şiiridir. “Hiç anıt yok Babi Yar’da” diye başlayan, Ülkü Tamer’in Türkçeleştirdiği acılı ve duygulu şiirin anlattığı Babi Yar şimdi Ukrayna sınırları içinde Kiev yakınlarında derin bir vadinin adıdır. Eylül 1941 sonlarında Nazilerin giriştikleri kitlesel kıyımda 33.771 Yahudi’nin katledildiği, Sovyet savaş esirleri, Ukraynalı vatanseverler, Romanlar, aydınlar ve diğerleri ile birlikte kıyıma uğrayanların sayısının 100 bini aştığı tahmin ediliyor. Yevtuşenko “Babi Yar”da eleştiri oklarını daha sonraki yıllarda, (şiir 1961 tarihlidir) kıyımı övgüyle normalleştiren Rus Birliği adlı şoven Rus milliyetçilerine ve Yahudileri görmezden gelmek isteyen yurttaşlarına yöneltir. “Ey Ruslar, vatandaşlarım bilirim hepinizi / kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin / ülkem nasıl güzeldir hep bilirim / nasıl korkunçtur kendilerine hiç titremeden / Rus birliği adını takan Yahudi düşmanları” diye yazar. “Hiçbir yerim unutamaz bütün bunları / çınlasın Enternasyonal” diye devam eder “Babi Yar”. Şimdi oralarda yine savaş var. Ruslar ve Ukraynalı askerler birbirlerini öldürüyor, siviller can veriyor. Benzer bir kıyımı İsrail askerleri Yahudiler Gazze’de Filistinli Araplara uyguluyorlar. Öldürülenlerin sayısının 40 bini aştığı biliniyor. Çok sayada kadın ve çocuk da kurbanlar arasında. Suriye’de daha bir hafta kadar önce Aleviler kitlesel kıyımla karşılaştılar. İşid’li canilerin, El-Nusra terör örgütü militanlarının öldürdüğü Alevilerin sayısı bilinmiyor; ürkütücü rakamlar Suriye’yi izleme örgütü raporlarında ve sosyal medyada yer aldı. Önümüzdeki günlerde aylarda yıllarda barışmayı bilirse birbirine diş bileyen hasımlar, kendilerini her zaman gizlemeyi başaran Holokost canileri terör örgütleri çekilirse ortadan belki yine bir şiir yazacağız biz de Yevtuşenko’yu yineleyerek, “Hiç anıt yok Gazze’de, Tartus’ta” diye başlayacak belki yazacağımız şiir.

***

Umutlu olabilir miyiz? Tarih bize ne söylüyor? İspanya iç savaşında diktatör General Franco’nun askerleri binlerce cumhuriyetçiyi farklı ülkelerden dayanışma için gelenleri öldürdü. Salazar diktatörlüğü Portekiz’de ne kadar cana kıydı bilmiyorum. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca sivil asker can verdi. Savaşın sona erdiğini dikkate almayan ABD’nin iki atom bombasıyla yine yüzbinler uzun süreli ölümlere mahkûm oldular. Vietnam’da ABD saldırganları öldüler ve öldürdüler. Yakın tarihte Irak’ta bir milyon Arap katledildi. Ve şimdi İsrailli Yahudiler Gazze’de can yakmayı, can almayı sürdürüyorlar. Hiç anıt yok gerçekten Gazze’de. Ama yıkılmış harap olmuş kentler köyler kasabalar birer anıt değil mi? Bir kere daha soralım, tarih ne söylüyor. Umut var mı barış için. Olmalı. Yevtuşenko, Nâzım’ı yitirdiği, yitirdiğimiz günlerde yazdığı “Nâzım’ın Kalbi” şiirinde içimizdeki umutsuzluğu “ağrı” ile pek güzel anlatır. “Hapishane şefkatiyle yetişen o kalp (ölümden sonra bile) / dinlemiyor doktorları / korkak olduğumuz zaman ağrıyor / neme lazım dediğimiz zaman / ve / kendisi gibi iyilikle / cesaretle / ‘merhaba kardeşim…’ diyemediğimiz zaman / ağrıyor / varsın ağrısın kalplerimiz / hepsi için / yeter ki ağrımasın / kalbi Nâzım Hikmet’in” Ağrılar içindeyiz şimdilik, ama duracak, durduracağız dünyanın ağrısını… Büyük bir anıt yükselecek o zaman Babi Yar’da… Suriye’de… Gazze’de…