Çin’in Kuşak ve Yol Girişimine alternatif olarak görülen, Hindistan’ı Yunanistan üzerinden Avrupa’ya bağlayan hat, stratejik işbirliklerinin bir parçası. Giderek şekillenmeye başlayan iki coğrafi hat var. Birincisi Türkiye (Azerbaycan) Katar ve Pakistan hattı. Diğeri ise Fransa (Yunanistan) BAE ve Hindistan hattı.

Hint-Pasifik’ten Avrupa’ya hatlar
ABD Başkanı Biden ile Hindistan Başbakanı Modi’yle G20 Zirvesi’nde görüşmüştü.

Eylül 2023’te yapılan G-20 zirvesinde sürpriz bir şekilde Hindistan’ı Yunanistan’ın Pire limanı üzerinden Avrupa’ya bağlayan bir ulaşım hattı planı çıktı ve ilgili ülkeler arasında bunun anlaşması imzalandı. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif olarak görülen, ilk bakışta izlediği hat, varış yeri, farklı taşımacılık sistemlerini gerektirmesi gibi sorunlu yönleriyle eleştirilen bu girişim aslında bir süredir devam eden paralel stratejik işbirliklerinin bir parçası olarak önem taşıyor. Burada giderek şekillenmeye başlayan iki stratejik coğrafi hattan söz edeceğim. Bunlardan birincisi Türkiye (Azerbaycan) Katar ve Pakistan hattı. Diğeri ise Fransa (Yunanistan) Birleşik Arap Emirlikleri ve Hindistan hattı. 

Bu iki paralel hat, ilk bakışta rakip gibi görünse de, hem bileşenleri hem de içeriği açısından bakıldığında, ABD merkezli Batı sisteminin jeopolitik çıkarlarını yansıtan, ona hizmet eden ve Çin’e alternatif oluşturan eksenler olduğu görülür. Doğu-Batı ekseninde kurulan bu iki hattın büyük bir ihtimalle ABD tarafından öngörüldüğü ve arka planda onun tarafından desteklendiğini, bölge ülkelerinin çıkarlarıyla ABD stratejisinin örtüştüğünü tartışacağım. Böylece Erdoğan’ın Türkiye neden yok diye gösterdiği tepkiye de bir cevap bulmaya çalışacağım. 

JEOPOLİTİĞİN YÜKSELİŞİ 

Tekrar etmek pahasına bir daha hatırlatmak yerinde olacak. 1990’larda, uluslararası alanda toprağın stratejik değerinin kalmadığı (de-territorialization), geçmişin jeopolitik mücadelelerinin yerini küreselleşme süreciyle birlikte artık piyasa, insan hakları, çok kültürcülük ve kimlik tartışmalarının aldığı bir döneme girildiği söyleniyordu. Stratejik alanların kontrolü, büyük güçlerin nüfuz siyaseti vs anlamını yitirmişti. En azından Batı merkezli akademik ve siyasal söylem bunu savunuyordu. Artık ideolojik bir çekişme yaşanmayacağına dair inanç bu koşulların ürünüydü. Ama Çin’in ekonomik gücünü stratejik bir üstünlüğe çevirmeye başlaması ve Rusya’nın Batı sisteminden stratejik anlamda koparak dış politikasını askerileştirmesi, 2010’ların başından itibaren bu konuda çok hızlı bir dönüşüm yaşanmasına yol açtı ve süreç halen bu yönde ilerlemekte. Bunun yansımalarını Arktik dahil, dünyanın her bölgesinde ve her uluslararası toplantı ve örgütte görmeye başladık. En son G-20’de yaşananlar bu mücadelenin bir boyutunu oluşturuyor. 

TÜRKİYE, (AZERBAYCAN) KATAR VE PAKİSTAN EKSENİ  

Türkiye ile Pakistan arasındaki ilişkilerin çok eskiye kadar gittiği biliniyor. Yalnızca devlet düzeyinde değil, pek fiili bağlantı olmasa da iki ülke halkının birbirine sempati duyduğu herkesin malumu. Kendi kendini “dünyada en yalnız ve dostsuz” olduğuna ikna etmiş olan Türklerin, her sorunda yanında olan uzak bir dostları olduğunu arada hatırladıkları bir ülke Pakistan. Bunun için ABD’nin arabuluculuğuna ve telkinine ihtiyaç yok. Ama zaman içinde Türkiye-Pakistan ilişkilerindeki askeri-stratejik boyut güçlenirken, öte yandan Katar ile Pakistan arasındaki ilişkiler de yoğunlaşmaya başladı. Son dönemdeyse, daha arka planda ve az görünür olmakla birlikte buna Azerbaycan da dahil oldu. 

ABD, Çin ile mücadelesinde kaçınılmaz olarak Hindistan’ı yanına almak zorundaydı. Rusya’dan sonra Hindistan’ın da Çin’e yaklaşması küresel dengeyi Batı aleyhine çok ağır bir şekilde bozabilirdi. Ama bunun da bir maliyeti oldu. Pakistan, Çin ile zaten geçmişten gelen yakınlığını daha da artırdı, hem iktisaden hem Kuşak ve Yol’a dahil olma, hem de stratejik olarak Gwadar limanını Çin’in kullanımına açma gibi yollarla Çin’e daha fazla bağlandı. Katar ve Türkiye’nin son dönemde Pakistan ile artan yakınlaşması ve bunun askeri, güvenlik, yerine göre ekonomik boyutlar taşıması, Pakistan’ın ABD’den uzaklaşmasının ve Çin’e yaklaşmasının getirdiği kaybın telafisi anlamına da geliyor. 

Askeri açıdan Türkiye ile Pakistan arasındaki bağların çok güçlendiği görülüyor. 2016’da Pakistan’ın denizaltılarının modernize edilmesi ihalesini Türkiye alırken, Fransız sistemine sahip yazılımları da Türkiye tarafından değiştirildi. 2018’de Türkiye tarihinin bir milyar dolardan fazla tutarla en büyük savunma ihalesini Pakistan ile gerçekleştirdi. Bununla Pakistan için MİLGEM sınıfı dört korvet üretimi başladı. Ardından Pakistan’a 30 ATAK helikopteri satış anlaşması imzalandı ama ABD ile yaşanan S 400 krizi nedeniyle, motorlarının lisans sahibi olarak bu ülke, Pakistan’a yapılan satışa izin vermedi. 

Bu arada iki ülke silahlı kuvvetlerinin bazen Kuzey Arap Denizi’nde, bazen Akdeniz’de uzun yıllardır ortak tatbikat düzenlediklerini belirtmek gerek. Diplomatik olarak da Türkiye, Keşmir sorununda açıktan Pakistan’ı desteklerken, Kıbrıs’ta Pakistan Türkiye’nin arkasında durdu. 

Katar ile Pakistan’ın ilişkisine baktığımızda ise burada da son yıllarda bir yoğunlaşma dikkat çekiyor. Katar sahip olduğu finansal gücü kullanarak sıkışık durumdaki Pakistan’a destek olurken, iki ülke ortak askeri tatbikat düzenliyorlardı. Katar, Pakistan’a 10 kadar savaş helikopteri de hibe eti. Katar’da çalışmak için bulunan 350 bin Pakistanlı iki ülke arasındaki insani bağı oluştururken, Katar Pakistan’a ucuz LNG sağlamakta, tıpkı Türkiye gibi ülkede Pakistan askerleri bulunmakta. 

Bu eksenin şimdilik en zayıf halkası Azerbaycan-Pakistan bağlantısı. Ama o da güçleniyor ve daha da güçlenecek. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki siyasi, askeri, enerji işbirliği son yıllarda çok arttı. Azerbaycan ile Pakistan arasında da askeri ilişkiler gelişirken bunu enerji boyutuna da taşıma çabaları var. Diplomatik açıdan Ocak 2021’den itibaren üç ülke “Üçlü Görüşme” mekanizmasını başlattılar. Bir süredir, Türkiye-Kıbrıs, Azerbaycan-Karabağ, Pakistan-Keşmir sorunlarında her üç ülke de birbirine destek çıkıyor. Geçmişte ABD/İngiliz stratejisinin bir parçası olan Türkiye-İran-Pakistan Bağdat Paktı (1955) ve RCD (1964) gibi örgütlenmelere benzer bir çaba dikkat çekiyor.    

FRANSA, (YUNANİSTAN) BAE, HİNDİSTAN EKSENİ 

Türkiye-Pakistan ilişkileri gibi, Hindistan-Fransa ilişkilerinin de özellikle askeri boyutta, uzun bir geçmişi var. Hindistan, Sovyet yapımı uçakların yanında, Fransız Mirage savaş uçaklarını da kullanıyordu. Fransa kendisini, eski ada kolonileri aracılığıyla bir Hint-Pasifik ülkesi olarak görüyor. Son yıllarda bu ilişkinin hem askeri, hem de diplomatik olarak artışa geçtiği görülüyor. Hindistan, Fransa’dan 2016’da 36 Rafale savaş uçağı alırken, 26 tanesi için de anlaşmaya vardı, bunun yanında üç Scorpene sınıfı denizaltı yapımında teknoloji transferi yapmayı kabul etti. Modi 14 Temmuz Fransa Ulusal Gününde özel davetliyken ve en üst devlet madalyası olan Legion d’honneur’ü Macron’dan alırken, bir Hint kıtası da törende yürüyüş yapıyordu. 

Birleşik Arap Emirlikleri ile Hindistan’ın ilişkilerindeki yoğunluk daha yeni ve Modi döneminde bir artış gösteriyor. Modi sekiz yılda beş kez BAE’yi ziyaret etti. BAE’de yaklaşık 3,5 milyon Hintli yaşıyor ve bu önemli bir bağ oluşturuyor. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler de çok gelişmiş ve 85 milyar dolarlık bir hacmi var, ayrıca enerji alanında işbirliği ve yatırımlar da yüksek seyrediyor. Geçtiğimiz yıl Fransa, BAE, Hindistan “Üçlü İşbirliği Girişimi”ni başlattılar. Bu üç ülke Haziran 2023’te ilk kez ortak deniz tatbikatı gerçekleştirdiler. 

Yunanistan bu eksene yeni dahil olan bir ülke. Hindistan, Yunanistan’ı AB’ye ve Avrupa’ya giriş noktası olarak görüyor. Aslında buradaki askeri ve diplomatik konumlanış çok net görünüyor. Akdeniz’de Yunanistan, Hindistan ile tatbikat yaparken, Türkiye Pakistan ile ortak deniz tatbikatı yapıyor. Hindistan, Güney Kıbrıs’ı, Pakistan Türkiye’yi destekliyor. Hindistan Kafkasya’da Ermenistan’a destek sağlarken, Pakistan Azerbaycan ile yakınlaşıyor, askeri işbirliğine giriyor. 

Görüldüğü gibi tablo açık. Coğrafi olarak Doğu-Batı doğrultusundaki bu iki eksen, Hindistan’ın daha dengeli tutumu dışında, Batı sistemindeki ülkelerden oluşuyor. Aslında bu şekilde, Hindistan Batı sistemindeki ülkelere çoklu mekanizmalarla daha çok bağlanıyor. Örneğin, burada bahsetmediğim bir de “I2U2” diye geçen ve Hindistan, İsrail, BAE, ABD “mini-lateral” dedikleri, gruplaşma var. ABD bir yandan Hindistan’ın yüzünü kendisi ve müttefikleri aracılığıyla Batı’ya çevirmeye çalışırken, öte yandan Rusya ve Çin’e karşı Hint-Pasifik’ten başlayan ve Akdeniz-Avrupa’ya ulaşan bir coğrafi hattı kurmaya çalışıyor. Bunun Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne alternatif oluşturmak gibi bir hedefi olduğu da ortada. 

G-20 zirvesinde ilan edilen Hindistan, BAE, Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail üzerinden Yunanistan’a ulaşması planlanan hattın anlamı biraz da bu stratejide yatıyor. Bir ihtimal, ABD “friendshoring” stratejisi çerçevesinde Çin’den çekilen yatırımları Hindistan’a kaydırmayı planlıyorsa, uzun vadede, bu tür bir hatta ihtiyaç artabilir. Bunun şu anda gerçekleşecek, hemen hayata geçirilecek bir girişim olması şart değil. 

Burada Türkiye neden yok sorusunun cevabı, son dönemde Türkiye ile ABD arasında yaşanan sorunlar kadar, Hint-Pasifik’i güneyden bir hat ile Akdeniz ve oradan Avrupa’ya bağlama stratejisinde yatıyor. Bunun için de yukarıda sözünü ettiğim ülke grubunu öne çıkardığı anlaşılıyor. Türkiye’den beklenen daha çok Katar üzerinden Pakistan bağlantısını kurması, Pakistan’ı Batı sistemine çekmesi gibi görünüyor.