Faik Bulut “Asıl olarak bölgede yasal Kürt hareketini bitirmek, bölmek ve onun alternatifi olarak HÜDAPAR’ı güçlendirme politikasının artarak devam edeceğini düşünüyorum” diyor.

Hizbullah’tan bölgesel güç yaratma projesi

Kemal Yılmaz

Gazeteci yazar Faik Bulut ile Cumhur İttifakı içerisinde meclise giren HÜDAPAR ve Yeniden Refah partilerinin yarattığı yeni siyasal tabloyu, HÜDAPAR’ın iktidar açısından sokaktaki işlevini konuştuk. 

Siyasal İslam’ın artık bittiği tespitleri yapılagelirken seçim sonucunda hem HÜDAPAR’ın hem de Yeniden Refah Partisi’nin mecliste olduğu ve çoğunluğun İslamcılıkta ortaklaşan bir ittifakta kaldığı bir sonucu bekliyor muydunuz? Sebepleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Böyle bir tabloyu beklemiyordum. Fakat biraz daha serinkanlı düşündüğümde benim için sürpriz sayılmadı. Cumhurbaşkanı olmasından bu yana bilinen Türkçü İslamcı bir zihniyet, her iki taban ve kitlelerden, medya aracılığı ile deyim yerindeyse ülkenin her tarafında ciddi empoze çalışması yürüttüler. Hem siyasi faaliyetleri hem icraatları hem de ideolojik söylemleri buna yardımcı oldu.

Diğer yandan bakıldığında ise Ortadoğu’da daha hâlâ etkisi sürmekte olan İhvan ve Cihatçı zihniyetlerle Türkiye’nin de bir çeşit dayanışma, ittifak ve himaye ilişkisi olduğu bilinen bir gerçek. Hal böyle olunca Türkiye’deki mevcut yükselişin çerçevesi çizilmiş oluyor. HÜDAPAR’ın bu çerçevede meclise taşınması sürpriz gelmedi. Bu fiiliyat, sadece AKP’nin ihtiyacı üzerine olmadı. Daha önce de bölgede iktidarı destekleyen, çeşitli rant ilişkilerine giren, Cumhurbaşkanlığı referandumunda Evet oyu veren HÜDAPAR’ın şimdi bölge tabanının tahkim edilebilmesi için meclise sokulması sürpriz sayılmaz. Ancak bu tablo yalnızca onların başarısından kaynaklanmıyor. Seçim oyunları, tahmin edilenin çok üzerinde, 2-3 puanla hesap edilecek kadardan fazla. Yalnızca Kürt yoğun bölgelerde değil, Orta-Batı Anadolu’ya da bakıldığında seçim hilelerinin fazlaca dillendirilmese bile yaygınlığının bilinenin üzerinde olduğunu düşünüyorum. Bu da aslında ana muhalefetin büyük başarısızlığıdır. Çok övünerek, “yurtdışından sistem getirdik” denilerek gelinen süreçte öyle bir başarı olmadığını zaten seçimden sorumlu isimlerin değiştirilmesinden de görüyoruz. Fakat artık az bir zaman var, bunun önceden düşünülmesi gerekiyordu, bunun uyarıları da uzun süredir yapılıyordu.
Türk-İslamcı zihniyetin bunca senedir süren sokak egemenliği de ister istemez Millet İttifakı bileşenlerini de etkiledi. Örneğin, İYİ Parti’nin yaklaşık yüzde 4’ünün muhalefet adayına oy vermediği, belli kısmının boykot edip bir kısmının Sinan Oğan’a oy verdiği söyleniyor. AKP’nin bu yönde de evvelden belli mutabakatlar için uğraştığını yazmıştım. Bu muhalefetin başarısı. İşin sosyopsikolojik yanına gelirsek de iktidarın bu Türkçü-İslamcı havası da muhalefet seçmenini etkilemiş gözüküyor. Bunun sonucu da ya sandığa gitmemek ya da muhalefet adayına oy kullanmamak olmuş.

AKP’nin partileştirdiği devletin bazı kurumları da bir proje çerçevesinde MHP’nin aslında o kadar olmayan oylarını kaydırmalarla bu seviyeye çıkardılar. Sinan Oğan’ın da bu seviyede oy almasının yalnızca tepkiler ve küskünlükler dışında bu oy kaydırmalarla bu hale getirildiğini, dolayısıyla sadece Türk-İslamcı değil, ırkçı Turancı bir zihniyetin de ikinci turda ön plana çıkmasını ve Türkiye kamuoyuna görünür hale getirilip şartlarını dayatma sonucuna yol açtı. Buradan da anlaşılıyor ki seçim yalnızca iki ittifak arasında olmadı, partileştirilmiş devlet ile muhalefet arasında oldu. 

Süleyman Soylu’nun da bu hafta HÜDAPAR’ın işlevine dair yorumları oldu. Bundan sonraki süreçte HÜDAPAR iktidarın hem dönüştürme hem baskı aracı haline gelir mi yoksa yalnızca İslamcı bir parti olarak mecliste mi göreceğiz?
Yalnızca bir meclis partisi olarak işlev göreceğini düşünmüyorum. Hatta şimdiden kadınlara dair maddelerin, anayasadaki kimi maddelerin değiştirilmesine dair teklifleri oldu. Yaparlar yapamazlar ayrı konu. Ancak asıl olarak bölgede yasal Kürt hareketini bitirmek, bölmek ve onun alternatifi olarak HÜDAPAR’ı güçlendirme politikasının artarak devam edeceğini düşünüyorum. Devlet destekli bir proje olduğu için ciddi bir basınçla karşılaşmayacaktır ancak daha önce de PKK-Hizbullah çatışması diye üzeri kapatılan, Hizbullah’ın faili meçhullerini de içeren süreçlere dönüşebilir. Millet meclisinin o dönemde açtığı tahkikat komisyonuna da bakılırsa, orada da devletin Hizbullah’a himayesi ve desteği görülebilir. Devlet bu kez bu süreci daha açık, resmî, kendi yasalarına uygun şekilde destekleyeceği için Hizbullah’ın daha büyük bir güç haline getirileceğini düşünüyorum. Bu da bölgede hem toplumsal hem ideolojik çatışmaları yanında getirecektir. Hayırlı neticeleri olacağını sanmıyorum.

Özellikle de HÜDAPAR’ın seçimden önce Barzani yönetimi tarafından ziyaret edilmesi, Neçirvan Barzani’nin de seçimin birinci turundan sonra Erdoğan’a desteğini açıklaması da gösteriyor ki bu bölgede dindar Kürt kesimini kazanma, kendi tarafına çekmenin ötesinde normalinde sosyal demokrat ve aydınlanmacı sayılabilecek HDP kitlesinin eritilmesi yönünde çabaların olabileceğini düşünüyorum.