Az değil, iki yıla yaklaşan bir süre boyunca Türkiye’nin şu son derece iç karartıcı ikliminde bu ülkeden umudunu kesmeyenlerin sesi olmuş BirGün gibi bir gazetede çalıştım. Yaşamımın en onurlu dönemlerinden biri demektir bu.

Susturulmuş bir toplumdayız, malum. Baskıya dayanamayarak susanlar olduğu gibi, gönüllü olarak sessizliğe gömülenler de var. Böyle bir ortamda gerçekleri iletmek, doğruları yazmak gibi bir misyonla yola çıkan BirGün Gazetesi’nde nacizane kalem oynattım. Yazdıklarımın nasıl karşılandığını elbette bilemem, ama umarım BirGün’ün “yolculuğuna” ona yakışır biçimde eşlik etmişimdir.

Benim “yol”culuğum kırk yılı geçiyor, hâlâ aynı ‘yol’un yolcusuyum. Ben göremesem de o yolun sonu eşit, özgür, çağdaş bir topluma çıkacak. BirGün işte o yola koyulmuşların en değerli ürünü. Gencecik bir kadroyla, büyük bir cesaretle her türlü zorbalığa, yasadışılığa, haksızlığa itiraz ediyor. Haberleriyle gündem oluşturuyor, ses getiriyor.

Bundan sonra da hep öyle olacak, ben de her nerede olursam olayım BirGün’ü hep gururla izleyeceğim.

Bana müdahalesiz yazma özgürlüğü tanıyan, sayfalarını bana cömertçe açan BirGün’e, yöneticilerine, cesur muhabirlerine, tüm emekçilerine, nihayet yazdıklarımı okuma lütfunda bulunan okurlarına teşekkür ederim.

Hoşçakalın...