İbn Teymiyye fetvaları ve Suriye’de Alevi soykırımı
8 Aralık gününden beri dünya -sessiz bir halde- bir soykırımı seyrediyor. Suriye’nin Sahil bölgesinde, küçük-büyük, genç-yaşlı, zengin-fakir, okumuş-fellah, şehirli-köylü ayırdetmeksizin insanlar, kitleler halinde kurşuna diziliyor. Mahalleler, köyler, şehirler yakılıyor, evlere, tarlalara, malvarlıklarına el konuluyor, Sahil’de -tüm dünyanın şahitliğinde- Alevi nüfus yok ediliyor. Halbuki insan türü, böyle bir olayı geçen yüzyılda yasaklamıştı.
Peki ama henüz kundakta el kadar bir bebeği, yan yana duran ve durmadan ağlayarak başlarında bekleyen maskeli adamın yağdıracağı kurşunları bekleyen -yedi/sekiz yaşlarında- iki küçük erkek kardeşi, hamile kadınları, gözleri kör bir adamı ya da yatalak bir kadını -yaağında- kurşuna dizecek kadar insanlıktan çıkmış HTŞ’li barbar cihatçıları ne motive ediyor? Herhangi bir canlının başka birine kolayca yapamayacağı bu lanet işleri nasıl yapabiliyorlar?
Bu -çağımız değerleri ve akılla açıklanması imkansız- soruyu cevaplamak için -bugüne değil, tarihe bakmamız-, Alevilere karşı Suriye’de 7-8 yüzyıl evvel verilmiş fetvalara gitmemiz gerekiyor. Sahil’deki soykırımın sebebi, İslam dininin Selefi adı verilen mezhebinin, en önemli din adamlarının, o yüzyılda verdiği fetvalara uzanıyor.
∗∗∗
1263’te bugünkü Urfa-Harran’da doğan İbn Teymiyye, Hanbelli mezhebinden din adamları yetiştirmiş bir aileden geliyordu. Ailenin, Moğol istilası korkusuyla Suriye’ye göç eder. Gittikleri yer Dımaşk, Hanbelli mezhebinin etkisinin olduğu bir yerdir. Kuran, fıkıh, tesfir eğiimi alan Teymiyye, Farabi, İbni Sina ve İbni Rüş’en gelen felesefeye de merak sardı ama öğrenmek için değil, onlarla mücadele etmek için.
Dımaşk, Hıristiyan, Şii, Alevi, Müslümanların birarada yaşadığı bir yerdi. Teymiyye, Hıristiyan, Alevi ve Şiilerden nefret etmeyi -muhtemelen adlığı mezhebi eğitim sırasında- erkenden öğrendi. Dönem, Moğol istilaları ve dini/mezhebi çatışmalar dönemidir. Nefret ekilmesi ve biçilmesi için toplumsal ortam, fazlasıyla uygundur. Niekim Teymiyye’nin "ilk eylemi", Asaf adlı bir "Hıristiyan’ın taşlanması" olayıdır. Bu eylemde "halkı kışkırttığı" için hapis cezası almıştır.
1296’da Hanbeliyye Medresesi’nde başhocalık makamına getirilen Teymiyye, Moğol istilası sırasında dahi, "İslam’ın esaslarına aykırı itikad ve yaşam içinde" olmakla zaten suçladığı Alevileri ve Şiileri, bu defa "Moğollarla işbirliği yapmak"la suçlar ve Küsrüvan ve Cered dağlarında yaşayan Batıni Şiiler’e (Aleviler) yönelik Memlukluların imha operasyonlarında -mezhepdaşlarıyla beraber- "gönüllüler" olarak yer alır.
∗∗∗
Teymiyye, Selefi inancına aykırı tüm islami akımları "düşman" olarak görmüştür. En ağır sözlerini Aleviliğin kollarına yöneltmiş, fetvalar vermiştir. Aleviliği kafir olarak gören Teymiyye, katliamları meşrulaştırmak için, Alevileri "Moğollarla işbirliği yapmak" veya "Haçlılarla işbirliği" ile suçlamıştır. Teymiyye, Moğollarla yıllarca devam eden savaşlarda, kendi cemaatini ve tüm toplumu kendi arkasında birleştirmek için bir "iç düşman" yaratmıştır. Alevilere karşı, "Teymiyye fetvaları" işte böyle doğmuştur.
Teymiyye’nin verdiği fetvalar, yüzyıllar boyunca İslamın yetkili din adamları, şeyhülislamlar, kadılar, imamlar, hocalar eliyle devam ettirilmiştir. Yüzyıllarca "İslami cemaat", Aleviliğe karşı nefretle doldurulmuş, "cami cemaati" bu şekilde motive edilmiştir. Teymiyye fetvalarıyla biçimlenen güruhlar, "bu dünyada ganimet, öteki dünyada cennet" motivasyonuyla, tüm İslam beldelerinde, yüzyıllarca Alevi kanı dökmüştür.
Suriye’de 8 Mart’an beri yaşanan soykırımın, Rusya ve İran’ın Esad’ı satışı veya ABD, İsrail, Katar veya Erdoğan Türkiye’sinin HTŞ yanlısı politikalarının bir sonucu olduğu açıktır. Ancak bunların toplam etkisi, Alevilere, "kelime-i şehadet etseler de kafirdirler", "münafık ve zındıktırlar", "Alevilerin kafir olduklarından şüphe edenler de kafirdir" diyen İbni Teymiyye’nin tek bir fetvası etmez.