İçeride otoriterleşme, dış politikada teslimiyet: 2 günde çifte fiyasko
Tek adam rejimi içeride muhalefeti boğmaya çalışırken tüm algı çalışmasına rağmen dış politikada peş peşe hüsranlar yaşanıyor. İsrail, Türkiye’nin Suriye’de kurmaya çalıştığı askeri üssü vurdu. ‘Kardeş’ Orta Asya Türk devletleri ise Güney Kıbrıs’ı resmen tanıdı.

Ellerindeki tüm medya gücü ve devlet olanaklarıyla oluşturulmaya çalışılan algıya rağmen tek adam rejiminin dış politikası çuvallıyor. İstanbul Belediyesi üzerinden gerçekleştirilen 19 Mart operasyonun gölgesinde kalan birkaç günde iki önemli dış politik gelişme bu durumu bir kez daha gösterdi.
1- İsrail, Türkiye’nin Suriye’de istediği üssü vurdu
İsrail 3 Nisan’da Suriye’de Türkiye’nin İHA/SİHA konuşlandırmak istediği iddia edilen Hama’daki T4 hava üssünü bombaladı. İsrail basını saldırının Ankara’ya "Suriye’de üs kurma ve İsrail’in faaliyetlerine karışma" mesajı olduğunu yazdı. Çeşitli kaynaklara göre Ankara, üsse insansız hava araçları konuşlandırmayı hedefliyor. Saldırı sonrasında Jerusalem Post’a konuşan İsrailli bir yetkili, T4’e yönelik saldırıların "Türkiye’ye bir mesaj olduğunu" söyledi.
İsrail’in geçen ay da iki kez hedef aldığı T4’e Türkiye’nin asker konuşlandırmaya hazırlandığı şeklinde haberler son dönemde dikkat çekmişti. İsrail, sadece Türkiye’nin değil hiç bir ülkenin veya aktörün Suriye’de etki alanına sahip olmasına istemiyor. Ankara’nın Suriye’deki varlığını "potansiyet tehdit" olarak gördüğünü defalarca dile getirdi.
Golan Tepeleri üzerinden başlayan fiili işgalini hava saldırılarıyla bezeyen İsrail ordusu, sık sık düzenlediği saldırılarla Suriye’nin askeri-sınai kapasitesini yok ederken, gövde gösterisinde de bulunuyor. Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında ve cihatçılara teslim edilmesinde başrolü oynayan İsrail ve Türkiye’nin Suriye’deki nüfuz mücadelesi burada durmayacak gibi.
Deutsche Welle’den aktarırsak Middle East Eye (MEE) haber sitesine konuşan bir kaynak, "Hava savunma sistemi bölgeye konuşlandırıldığında üssün genişletilmesi için inşaat çalışmalarına başlanacağını ayrıca Ankara’nın üsse silahlı insansız hava araçları konuşlandırmayı planladığını" öne sürmüştü. Benzer iddia İsrail medyasına da sık sık gündeme getiriliyor, JP’ye konuşan, "Batılı bir istihbarat kaynağı" Ankara’nın Suriye’de hava savunma sağlayıcısı olmak istediğini, bu kapsamda T4’e asker göndermeye hazırlandığını ileri sürdü.
Türkiye, İsrail saldırısını geçiştirmekle yetindi. Brüksel’de NATO zirvesine katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Cuma günü Reuters’a verdiği demeçte, "Türkiye’nin Suriye’de İsrail ile karşı karşıya gelmek istemediğini, saldırıların bölgesel istikrarsızlığı körüklediğini" söyledi. Tel Aviv yönetiminden de dün, "Türkiye ile bir çatışma istemiyoruz ve Türkiye’nin de bizimle çatışmayı istemediğini umuyoruz. Ancak Türkiye’nin sınırımıza yerleşmesini de istemiyoruz ve bunu halletmenin her türlü yolu var" açıklaması geldi.
2- Orta Asya Türk Devletleri Güney Kıbrıs’ı tanıdı
Semerkant’ta birincisi düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi’nde Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs’ı resmen tanıma kararı aldı. Her üç ülke de büyükelçi atadı. Zirvede bu tanıma karşılığında “birlik” ile “Orta Asya” işbirliği “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltildi. Kuzey Kıbrıs’ı tanımayan Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi ülkelerin Güney Kıbrıs’ı tanımaları Türkiye açısından son yılların en büyük dış politik fiyaskolarından birisi oldu.
Her üç “Türki Cumhuriyet” böylece KKTC’yi de tanımadıklarını ilan etmiş oldu. Kırgızistan ve Azerbaycan’ın da benzer şekilde davranması bekleniyor.
DIŞARIDA İŞLER YOLUNDA DEĞİL
Yeni Osmanlıcı rejim Suriye’de Esad yönetiminin gitmesinde pay sahibi olsa da istediğini alabilmiş değil. Suriye sahasını parselleyen İsrail-ABD ittifakı, ne Türkiye’ye ne de başka bir ülkeye burada “nüfuz alanı” tanımıyor. Ankara’nın HTŞ lideri Colani ile yakın temasına karşın büyük güç merkezlerinin varlığı, bu ilişkinin sınırlarını belirliyor. Trump, Cihatçıların Şam’ı ele geçirmesinin ardından “Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde” sözleriyle Ankara’nın gönlünü okşasa da, pratikte kendi planlarını dayatıyor. Türkiye tüm ayak diretmeye rağmen Suriye’de Amerikancı bir çözüme ikna olmak zorunda kaldı. ABD’nin koordinasyonunda SDG’nin HTŞ yönetimi ile anlaşmasına tav olan rejim, bunun karşılığında ise içeride otoriterleşmenin dozajını artırmaya vize aldı. ABD’den, Batı’dan, Rusya ve Çin’den Türkiye’deki artan baskılara ve hukuksuzluğa düşük perdeden gelen suya tirit açıklamaların nedeni bu “bağımlı” ilişkide saklı.
İSRAİL'DEN SURİYE ÜZERİNDEN TÜRKİYE'YE MESAJ
İsrail ve Türkiye arasında Suriye’de etki alanları oluşturma mücadelesi devam ederken emekli diplomat Aydın Selcen yaşananlara ilişkin şunları söylüyor: “İsrail’in Suriye’deki bazı hedefleri vurması ve bu bağlamda Türkiye’nin burada üs kuracağına dair iddialar önemli. İsrail’in, Türkiye’nin olası bir askerî varlığının kendisine yönelik bir tehdit oluşturmasından çekindiği açık. Bu, sadece kulis bilgisi değil; İsrailli yetkililer ve bazı bakanlar tarafından açıkça dile getirildi. Hatta İsrail’in kabine düzeyinde, “Suriye üzerinden Türkiye tehdidi” başlıklı özel toplantılar yaptığı yönünde bilgiler de medyaya sızmıştı. Ancak Ankara’dan yapılan açıklamalarda böyle bir üs kurulacağı yönünde herhangi bir resmi bilgi doğrulanmadı. Yani iki tarafın resmi söylemleri bu şekilde. Ama sahadaki gerçeklik daha karmaşık. Özellikle Palmyra civarındaki, Hama’nın doğusundaki Sovyet döneminden kalma bir askeri üssün Türkiye’ye devredildiği yönünde bir mutabakat sağlandığı, buraya hava savunma sistemlerinin kurulacağı gibi bilgiler var. Tam da bu süreçte İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarının bu üsleri hedef alması, bazı bağlantıları açık ediyor. Dışişleri Bakanlığı’nın da İsrail’e yönelik sert açıklamaları oldu. Türkiye, İsrail için “yayılmacı”, “bölgeyi istikrarsızlaştıran aktör” gibi ifadeler kullandı.”
Selcen şöyle devam ediyor: “Türkiye’nin Ortadoğu siyasetini daha soğukkanlı bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Suriye’ye dair gerçekçi beklentilerle bir politika yürütülmesi gerek. Türkiye’nin Halep, Hama, Humus gibi kuzeydeki bölgelerde etkisi olabilir ama güneye, Şam’a doğru ilerlemesi gerçekçi görünmüyor. Eğer Türkiye İsrail’den bir tehdit algılayıp Golan Tepeleri sınırına kadar bir askerî yığınak yapma niyetine girerse, bu çok yanlış bir politika olur. Fakat şu anki bilgiler ışığında böyle bir gelişmenin olmadığını düşünüyorum. Orta Asya Türk devletlerinin Güney Kıbrıs’ı tanımasına da değinen Selcen, şu ifadeleri kullanıyor: “Kıbrıs coğrafi olarak Ortadoğu’nun parçası ama Avrupa Birliği üyesi. Güney Kıbrıs, tüm adayı temsil ettiği iddiasıyla hareket ediyor ve Avrupa’nın bir parçası gibi davranıyor. Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın birlikte bazı konularda eş güdüm kurmaya çalıştıkları, özellikle sığınmacı krizi ve göç meselesi etrafında iş birliği arayışında oldukları görülüyor. Bu Türkiye açısından mevcut dış politikaya aykırı bir gelişme. Kazakistan ve Türkmenistan’ın Güney Kıbrıs’a büyükelçi ataması ise Türk Devletleri Topluluğu bağlamında ciddi bir tutarsızlık yaratıyor. Türkiye dışında hiçbir Türk devleti Kuzey Kıbrıs’ı tanımıyor. Tam tersine, Güney Kıbrıs’ı tanıma yönünde adımlar atılıyor. Bu da, dış politikada soydaşlık ve akrabalık üzerinden bir birliktelik kurulamayacağını bir kez daha gösterdi. Söylem ile eylem arasındaki makas açılıyor. Ellerindeki büyük medya gücüyle algı yaratıyorlar. Soydaşlığın, akrabalığın bir hükmü yok dış politikada.”

Emekli Diplomat
TÜRKİYE SURİYE'DE İSTEDİĞİNİ ALAMAYACAK
İsrail'in Türkiye'nin Hama yakınlarında inşa etmek istediği ileri sürülen askeri üssü vurmasını William & Mary Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yonca Özdemir ise şöyle değerlendiriyor: "Türkiye ve İsrail, Suriye’de kafa kafaya tokuşan iki ülke haline geldi. Türkiye’nin Suriye üzerindeki gücünün artmaması için İsrail’in elinden geleni yapacağı belli. Dolayısıyla, İsrail’in Hama Havalimanı ve çevresindeki noktalara 14’ten fazla hava saldırısı düzenlemesi çok şaşırtıcı bir gelişme olmadığı gibi amaçlarının “Türkiye’ye bir mesaj iletmek” olduğunu zaten kendileri de açıkça söyledi. Tabi bu saldırı İsrail’in Türkiye’nin özellikle askeri alanlarda Suriye’de başrol oynamasına direkt engel olmaktan kaçınmayacağını net bir şekilde gösteriyor. Bundan sonraki gelişmelerde de sanıyorum Türkiye’nin Suriye’de etkisini artırmaya çalıştığı, İsrail’in de bu planların önüne taş koyduğu bir dizi başka gelişmelere tanık olacağız. Suriye’deki rejim ilk yıkıldığında da estirilen tüm iyimser havaya rağmen Türkiye’nin bölgedeki güç rekabetleri sebebiyle asla Suriye’de istediği etki gücüne ulaşamayacağını tahmin etmiştim.
Suriye açısında da bakarsak, görünen o ki İsrail Suriye’nin askeri olarak güçlenmesine asla istemiyor. Suriye’yi Lübnan gibi zayıf bir yapıda istiyor; yani belki siyaseten daha demokratik ama istediğinde topraklarına girebildiği, istediği zaman bombalayacağı bir alan olarak istiyor Suriye’yi. Zaten Esat devrildiğinden beri de Suriye’nin topraklarına girip işgal etti, askeri üslerini bombalayarak da mevcut tüm askeri kapasitesini yok etti. Şimdi Suriye’deki askeri kapasiteyi tekrar yaratıp kendisine de bölgede daha önemli bir güç olma fırsatı kollayan Türkiye’ye bu fırsatı vermek istemiyor İsrail. Tahminimce Suriye üzerindeki Türkiye-İsrail çatışması artarak devam edecek. Yalnız İsrail’in göz ardı ettiği bir faktör de Lübnanlaşmış bir Suriye yarattığı takdirde Hizbullah gibi örgütlerin büyümesine sebep olacak.
KIBRIS’TA BÜYÜK HEZİMET
Uzun yıllar ODTÜ Kıbrıs Kampüsü'nde dersler de veren Doç. Dr. Özdemir, "kardeş" Türki Cumhuriyetlerin Kuzey Kıbrıs yerine Güney Kıbrıs'ı tanımasına dair de şunları kaydediyor: "Biliyorsunuz Türkiye’nin yoğun baskıları ile KKTC 2022 yılında Türk Devletleri Örgütüne gözlemci üye yapılmıştı. Buna AB’nin gösterdiği tepki ve baskı sonucu bugün Türk devletleri Güney Kıbrıs’ı da tanıma yoluna gitmeyi tercih ettiler. Diplomaside bir alanda yapılan gereksiz baskı daha sonra sizi daha kötü sonuçlara maruz bırakabiliyor. Yani bunu Türkiye’nin Kıbrıs politikası konusunda büyük bir hezimet olarak değerlendiriyorum. “İki-devletli çözüm” diye KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Türkiye desteğiyle ısrar ettiği politika kapsamında KKTC’nin Türk Devletleri Örgütüne gözlemci üye yapılması büyük bir başarı olarak lanse edilmişti. Hatta Azerbaycan’ın KKTC’yi resmen tanıyacağı da söyleniyordu. Şimdi bu ülkelerin KKTC’yi değil Güney Kıbrıs’ı tanıdığı noktaya gelindi. Bu büyük bir fiyaskodur.
Duruma Orta Asya ülkeleri açısından bakarsak kendi çıkarlarını düşünerek pozisyon alıyorlar. Özellikle Kazakistan ve Güney Kıbrıs arasındaki ilişkiler bir süredir gelişiyordu. Karşılıklı ziyaretler yapılıyordu. O yüzden bu karar sürpriz olmadı. Bu karar ancak KKTC için sürpriz olmuş olabilir. Bu yıl Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı seçimleri de olduğu için bu gelişme seçimlere de etki edecektir."

William & Mary Üniversitesi
∗∗∗
ABD ARABULUCULUĞUNDA HASSAS DENGE
Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla bilinen Eva J. Koulouriotis ise Suriye ve Kıbrıs özelinde Türkiye'nin yaşadığı hezimetleri şu şekilde değerlendiriyor: "İsrail şu anda Suriye'de bir oldubitti ile yeni bir askeri denklem kurmaya çalışıyor. Bu denklemin çeşitli güvenlik ve askeri nedenleri var, ancak en önemli siyasi hedef, bu askeri gerçekliği bir şantaj ve müzakere kartı olarak kullanarak, iki taraf arasında doğrudan veya aracılar yoluyla yapılacak herhangi bir müzakere bağlamında yeni Suriye yönetiminden siyasi tavizler elde etmek. İsrail'in en önemli talebi Suriye'nin Golan Tepeleri konusunda tam bir taviz vermesi, ikincisi ise normalleşme yolunun açılması olabilir. Türkiye'nin Suriye'deki askeri ve hava varlığını güçlendirmesi, İsrail Hava Kuvvetleri'nin Suriye'deki hareket özgürlüğünü kısıtlayacak.
İsrail medyasının Suriye'deki Türk varlığını İsrail'in güvenliğine yönelik bir tehdit olarak sunmasına ve hatta bazılarının İsrail ile Türkiye arasında bir savaşın çok olası bir mesele haline geldiğini söylemesine eşlik eden İsrail askeri hareketlerine rağmen, iki ülkenin siyasi söylemi dengeli. Ankara, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan aracılığıyla, Türkiye'nin Suriye'de İsrail ile herhangi bir çatışma istemediğini vurguladı. Ayrıca Ankara'nın yeni Suriye yönetimi ile İsrail hükümeti arasında herhangi bir müzakereye karşı olmadığını da belirtti. Bakan Fidan muhtemelen Şam ve Tel Aviv'in son günlerde arabulucular aracılığıyla verdiği mesajlardan haberdardır.
Türkiye ve İsrail arasındaki mevcut yüksek gerilime rağmen, hala bir alan var ve bu noktada ABD'nin rolü çok önemli hale geliyor. Ne Şam ile İsrail arasında ne de Türkiye ile İsrail arasında doğrudan bir iletişim hattı bulunuyor.
Bu da çözümü Amerikan arabuluculuğuna bağlıyor. Erdoğan'ın Trump ile özel bir ilişkisi var ve bu ilişki yakında Türkiye'ye yönelik bazı Amerikan yaptırımlarının kaldırılması anlamına gelebilir. Bu nedenle Ankara, Suriye dosyasında Washington ile Suriye hükümetiyle koordinasyonu da içeren mutabakatlara varmanın en uygun çözüm olduğunu düşünebilir. Bu mutabakatlar çerçevesinde Türkiye'nin Suriye'de hava üsleri kurması konusunda da anlaşmaya varılabilir. ABD'nin bu adımı kabul etmesi durumunda, Washington bu mutabakatları İsrail hükümeti önünde bir oldu bitti olarak dayatmakla sorumlu olacak. Bu da çözümü Amerikan arabuluculuğuna bağlıyor."

Ortadoğu Uzmanı
ULUSLARARASI GELİŞMELER TÜRKİYE'YE FIRSAT SUNUYOR
Türk Devlerler Topluluğu üyesi ülkelerin "kardeş" Kuzey Kıbrıs yerine Güney Kıbrıs'ı tanımasını da Eva J. Koulouriotis'in yorumu şöyle: "Kazakistan'ın Lefkoşa'ya büyükelçisini göndererek Lefkoşa'daki hükümetin ada üzerindeki otoritesini zımnen tanıması Kıbrıs medyasında büyük yankı uyandırdı. Bu tanıma Türk medyası tarafından saldırıya uğramış olsa da, Kazakistan devletinin bu tutumu Ankara'nın adaya yönelik politikasında önemli bir değişiklik yaratmaz. Federalizm konusunu yeniden gündeme getirmeyi reddeden ve ayrılma fikrini tek çözüm olarak masaya koymaya başlayan Türkiye, uluslararası değişimler sonucunda bugün kendisini daha iyi bir müzakere pozisyonunda buluyor. Trump'ın Beyaz Saray'a gelişi Ankara'da çok olumlu bir gösterge olarak görülürken, Ukrayna arenasındaki gelişmeler ve Avrupa Birliği'nin Kiev'e verdiği tereddütsüz destek, AB'nin Türkiye'ye bakışını etkilemeye başladı. Son zamanlarda, özellikle Washington'un NATO'dan çekilmesi halinde, Avrupa Birliği'nin Ankara ile ortak askeri mutabakatlar imzalamaya yönelebileceği konuşuluyor. Dolayısıyla şu anda Türkiye, Avrupa'nın kendisine ihtiyacı olduğunu görüyor ve Trump'ın Beyaz Saray'da olması, Erdoğan ve hükümetinin önümüzdeki dönemde Kuzey Kıbrıs'ın ayrılması konusunu daha ciddi bir şekilde gündeme getirmesine yol açabilir."
TÜRKİYE AÇISINDAN BİR MİKTAR KÖTÜNÜN İYİSİ (Mİ?)
Sonuç olarak Ortadoğu ve Suriye semalarında rekabet kızışıyor. Türkiye’nin savunmasını Gazze’den başlatan neo Osmanlıcı zihniyet Suriye derinliklerine daldıkça ülkeyi daha fazla Ortadoğu sarmalına sürüklüyor. Artık vekiller, aracılar ortadan kalktı, Türkiye ile İsrail Suriye’de doğrudan karşı karşıya gelecek. Newsweek dergisi kapağına İsrail-Türkiye rekabetini taşırken, “Suriye’de İsrail ile Türkiye arasında tehlikeli bir rekabet tırmanıyor” diye yazdı. Trump’ın ek gümrük vergi oranını “Türkiye açısından bir miktar kötünün iyisi” durumu olarak değerlendiren tek adam rejimi ateşle oynuyor. ABD’li Senatör Chris Murphy’in İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ilgili yaptığı “Muhtemelen tutuklanma kararına Trump onay verdi” sözleri tabloyu tamamlıyor. Küresel güç odaklarının çizdiği rotadan şaşmayan tek adam rejimi kendisine yeni krediler açarken olan ülkeye oluyor. İçeride otoriterleşme, dışarıda teslimiyet ve hezimet. Bir AKP klasiği.