Google Play Store
App Store

Cezaevinde yalnız olmadığınız hissi gerçekten çok mühim. En önemli kısım: NEŞE! Neşeniz size yardım edecek. Neşenizi, kahkahanızı kaybetmeyin, ağız dolusu gülün!

İçeriden içeriye mektuplar: Neşenizi kaybetmeyin
Çizim: Kemal Gökhan Gürses

Çiğdem MATER*

Sevgili herkes,

Aslında cezaevi adeti yeni tutuklanana postayla mektup, kart göndermek, ismiyle cismiyle “merhaba” demek. Ama son altı yedi ayda o kadar kalabalıklaştınız ki, çareyi sizlere içeriden içeriye mektup yazarak, BirGün üzerinden “merhaba” demekte buldum. Sizlere isimlerinizle hitap etmeyi çok isterdim ama hepinizin adını yazmaya kalksam, birkaç gün tam sayfaya ihtiyacım olurdu, mazur görün!

İlk tutuklandığımız günlerde, gelen giden herkese “biz hızlıca çıkamazsak, hepiniz ufak ufak yanımıza gelirsiniz” diyordum, muhtemelen benden önce tutuklanan pek çok kişinin kurduğu bir cümleydi bu. Kehanetim, kehanetimiz doğru çıktı diye sevinecek değilim ama bir yandan hapse girmenin “normalleşmesi”ni saçma ve tuhaf olsa da iyi buluyorum. Eskiden utanılan fısıldanan bir şeydi, şu anda nerdeyse gurur duyulan bir hal oldu.

Geçende şunu düşündüm: Cumhurbaşkanı seçilme koşullarından (-bence epeyce manasız olan) üniversite mezuniyeti şartı kaldırılsın yerine hapse girmiş olma şartı konsun. Önümüzdeki 20-30 yıl siyasi yelpazenin herhangi bir kanadında aday sıkıntısı yaşamayız. Biz, 2022 Nisan’ında tutuklandığımızda Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden “merhaba”lar almıştık, tanıdık, tanımadık, aynı hukuksuzluğu paylaştığımız bir sürü insandan kartlar, mektuplar…

Cezaevlerinden gelen “merhabalar”ın kıymeti çok, yalnız olmadığınız hissi paha biçilemez, ayrıca “yeni girdiğiniz” ortama dair mekanın sahiplerinden gelen öneriler altın değerinde! Eminim sizler de böyle çok mektup alacaksınız, son birkaç ayın tutuklanma sayılarındaki delirmeye bakarsak, muhtemelen almaya başladınız bile! Bu mektupların bir kıymeti de bence tarihin bizimle “bizim başımıza gelenle” başlamadığını kanıtlamaları.

Sadece bugünlerden bahsetmiyorum, hadi Osmanlıyı geçelim, cumhuriyet tarihini esas alalım, 100 yıldır herkese oldu, herkese olabilir, herkese olacak…

Son birkaç aydır pek çok yerde sarı öküz göndermeleri çıkıyor karşıma. Doğrudur sarı öküzü kestirmeyeydik iyiydi de, herkesin de anlaşılan sarı öküzü kendine, İstiklal Mahkemeleri’nden Takrir-i Sükun’a, Varlık Vergisi’nden Yassıada’ya, Deniz Gezmiş-Hüseyin İnan-Yusuf Aslan’a, 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, Cumhuriyet davasına, ilk kayyımlardan Gültan Kışanak’la Fırat Anlı’ya, ilk parti eş genel başkanları Selahattin Demirtaş’la Figen Yüksekdağ’a, Kobanî’den Gezi davasına, aradaki sayısız kayyıma, öyle çok sarı öküz kestirdik ki “senin sarı öküzün hangisi?” diye test yapsak, şıklar A’dan Z’ye yol olur, bu andıklarım bir avazda aklıma gelenler…

Ama biz, “içerdekiler”e , bize dönersek, gerçekte aslolan sade bize olmadığı, herkese her zaman olduğu, ve ne yazık ki böyle giderse, olmaya devam edeceği bilgisi, bu bilgi, tuhaf ve saçma ama insanı ayakta tutuyor.

Cezaevinde yalnız olmadığınız hissi gerçekten çok mühim. Bir de, bence, gündelik hayatın akmasını sağlayan rutin! İlk aldığım mektuplarda, herkes “rutinini yarat” diyordu. İlk günler far görmüş tavşan, sudan çıkmış balık gibi olduğumdan çok anlamamıştım. (-merak etmeyin, o şaşkın haliniz, çok çabuk geçecek, “telefonum nerede?” falan diye düşünmeyi hızlıca terk edeceksiniz!), sonra anladım. Cezaevinde zaman, rutininizi oturttuğunuzda şaşırtıcı ama epeyce hızlı akıyor. Rutin kırılırsa, ki memleket sağolsun, rutini kıracak malzeme üretme manasında dünya markası, o günler saatler geçmiyor, o yüzden rutine sarılın!

Benim için rutinin bel kemiği okumak ve yazmak, dolayısıyla en mühim yer kütüphane. Neden belli değil, memleketteki her cezaevinin kuralı, kaidesi farklı, yıllarca akademi özerk olsun dedik, meğer cezaevleri özerkmiş. Her cezaevinin kitap kaidesi,kuralı da farklı ama yolunuzu, yönünüzü hemen bulacaksınız, eminim. Okuma ritmimi oturttuğumda, en şaşırdığım şey cezaevinin doğası gereği, hemen hemen hiç dış uyaran olmadığından, ne kadar hızlı ve içselleştirerek okuduğumdu. Yani, durduk yere cezaevi övmek istemem ama dikkatinizi dağıtacak hiçbir şey olmayınca, okumak bambaşka bir ritim kazanıyor.

Gündelik hayatta en dikkat etmeniz gereken şey elbette sağlığınız. Aslolan kendinizi iyi tutmanız. İlk zamanlar kilo vereceksiniz, panik olmayın ama yeme-içmenize (-elbette koşullar dahilinde, mümkün olduğunca!) dikkat edin. Koğuşların ve hücrelerin efsaneleri semaver ve kettle’ların neler pişirebildiğine inanamayacaksınız! Hem mutfakta hem de gündelik hayatta o kadar yaratıcı fikirler bulacaksınız ki, kendinizle gurur duyacaksınız.

Hakkınızdır, duyun! Kendinize imkanlar ölçüsünde “alanlar” yaratın, kendinize ait bir masa, bir kenar, köşe, kalabalıkta zor biliyorum ama deneyin!

Girdiğiniz kabın şeklini almayın, zaten almazsınız, tahmin ediyorum, bırakın, kap size uysun! Olduğunuz kişi olmaya devam edin. Hayatta kalma yetileriniz yardımcı olacak, merak etmeyin!

İşte en önemli kısım bu: NEŞE! Neşeniz size yardım edecek. Neşenizi, kahkahanızı kaybetmeyin, ağız dolusu gülün! Çünkü bütün bu olan biten o kadar tuhaf ve saçma ki ancak kahkaha ile karşılanabilir ve biliyoruz ki

bizleri buralara tıkanlar en çok gülmemize öfkeleniyorlar, kahkahamıza tahammül edemiyorlar, çünkü başa çıkamıyorlar. Memleketin dört bir yanındaki cezaevlerinde onca yıldır suçsuz, kanıtsız, hukuksuz tutulan binlerce insan, hepimiz huzurluyuz, huzurumuzu ve neşemizi haklılığımızdan ve suçsuzluğumuzdan alıyoruz. Bugünler geçecek umarım, belki bazılarınız bu mektubu Silivri’de, Metris’te, Menemen’de, Sincan’da değil evlerinizde okuyacaksınız ama diyelim ki olmadı uzadı, olabilir, mümkün.İşte o zaman kitaplara, haklılığınıza ve neşenize sarılın!

Bakırköy’den en içten sevgilerimle.

Çiğdem

BİR MİNİK OKUMA LİSTESİ

Tabii ki canınız ne istiyorsa okuyun ve cezaevindeki “hayatınızı” imkanlar ölçüsünde paşa gönlüm kriterlerine göre inşa edin ama cezaevlerine dair okunacak neler var diye merak ederseniz, (-ben bir noktada merak ettim ve dipsiz bir kuyuya düştüm!), yalnız olmadığınızı hissettirecek birkaç kitap önerisi ekleyeyim istedim. Külliyat çok büyük tabii, bunlar ilk aklıma gelenler: De Profundis ve Reading Zindanı Baladı, Oscar Wilde, Can Yayınları Zulamdaki Şiir, Fethiye Çetin, İletişim Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, Sevgi Soysal, İletişim Hapishane Mektuplar, Antonio Gramsci, İletişim Piraye’ye Mektuplar, Nazım Hikmet, YKY Mektuplar, Kemal Tahir, Ketebe Sıfır Noktasındaki Kadın, Neval el Seddavi, Metis

DIŞARIYA NOT

Cezaevine girince, insanın haliyle evden bir sürü ihtiyacı oluyor, kıyafetti, ayakkabıydı. Siz içerde, insanlar dışarıda istediklerinizin bulunması, gelmesi hep bir sorun, hep bir mesele. Sanırım, günümüz koşullarında doğru olan, (-şimdilik) dışarıda olan herkesin, kendine deprem çantası gibi bir cezaevi çantası yapması. Sonuçta anlaşılan her canlı tadacak. Kurallar basit: Mavi, yeşil yasak, üstü yazılı kıyafet yasak. Kural değil öneri: Bağcıksız ayakkabı, pamuklu kıyafet. Çantalar hazır olursa, kimseyi de yormamış olursunuz. Bir de düzenli kullandığınız ilaçlarınız varsa, E-devlet’e kaydettirin, tecrübe konuşuyor, bu kısım çok mühim!

*Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu