İçinizde konuşan biri varsa ona kalem verin

Zeynep S. Sayın

Kışla birlikte çöken suskunluğu kelimelere döküyor Esra Eker ilk öykü kitabı Sen Yine Kışı Özleyeceksin’de… Edisyon Kitap etiketiyle yayımlanan öyküler farklı coğrafyalardan insanların ortak yanlarını ortaya çıkarıyor; tutkuyu, aşkı, insan olmanın çaresizliği ile birleştiriyor. Esra Eker hikâyelerini zengin bir imgelem gücüyle süslüyor. Bir yandan doğu illerinde süregelen savaşın insanlarda yarattığı travmayı anlatırken 12 Eylül’e bir Trakya kasabasından bakıyor. Tüm bunları anlatırken sahicilikten bir an bile sapmıyor. Esra Eker ile hem ilk öykü kitabı Sen Yine Kışı Özleyeceksin’i hem de yazarlık macerasını konuştuk.

-Kitap nasıl ortaya çıktı?

Pandemideki kapanma günlerinde ilk hikâyelerimin üzerlerinde daha ciddi çalışma imkanı bulmamla ortaya çıktı diyebiliriz. Bir fotoğraf karesi, okuduğum bir roman, rastladığım bir cümle, eski bir yapı, eski bir insan ya da bir eşya, bir canlı, bir mevsim ya da herhangi birinin ilgisini çekmeyecek sıradan bir an içimde birinin konuşmasına sebep olabiliyor. Kendimi bildim bileli bu hep böyleydi. Bunu dillendirebileceğimi, yazıya dökebileceğimi bilmeden, fark etmeden geçti bunca zaman. Ta ki çok sevdiğim bir arkadaşımın şiir kitabı için benden yardım istediği güne kadar. Sanatın her türüne eğilimim vardı hep. Öğrencilik yıllarında da resim ve edebiyat keyif aldığım ve başarılı olduğum alanlar olmuştur. Ne var ki fen bilimleri okudum. Mühendis oldum. Ve sanat, bir hobi olarak bile yaşamımın bir parçası olamadı. Bu bir kayıp benim için. Arkadaşımın şiirleri için düzeltiler yaparken kendimi edebiyatın içinde buldum. Zaten iyi bir okurdum. O günden sonra okumalarım daha da yoğunlaştı. İki şiir kitabını yayımlatmayı başardık. Kitaplar çok sattı, çok beğenildi. Bu süreçte benim de şiir denemelerim oldu. Daha sonra düz yazıda kendimi daha iyi ifade edebildiğimi gördüm. Duygularımı çok yoğun yaşayan biri olduğum için de bunları kısa notlar halinde kaydediyordum. 2019 yılı başında Ferhat Uludere ile yolumuz kesişti. Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ne katıldım. Kısa metinlerim bu atölyede kısa hikâyelere dönüştü. Hayatımın en mutlu dönemiydi diyebilirim. Genç arkadaşlara tavsiyemdir; İçinizde susmaksızın konuşan biri varsa, lütfen eline bir kalem verin.

Kitap farklı coğrafyalarda geçse de savaş yorgunu insanların hikâyelerini anlatıyor. Sanırım bu son dönem Türkiye’sinin bir panoraması…

Evet, savaş pek çoğumuzun televizyon ekranlarından, radyo haberlerinden tanık olduğumuz uzak bir gerçeklik. Var ama bize çok uzak. Bir senaryo, bir film, bir oyun gibi… Hani büyüklerimiz der ya filmin sonunda, hani ağladığımızda biz, üzülmeyelim unutalım diye, “yalan hepsi” derlerdi ya, öyle işte savaş. Yalan gibi ama yalan değil bu defa. Bu gerçekliği bire bir yaşıyorsanız ve oradaki insanların yaşadıklarına tanıklık ediyorsanız bunu anlatmadan durmak güç. Batıda ya da doğuda, kuzeyde ya da güneyde. Savaş her yerde.

-Bir hikâye Hakkari’de geçerken diğer hikâye Trakya’da yaşanıyor. Esra Eker’i bu kadar farklı coğrafyaya taşıyan neydi?

İlk hikâye Hakkari’de geçiyor. Kitaba ismini veren hikâye bu. Benim öğretmen olarak ilk görev yaptığım şehirdir Hakkari. 1997 yılının kışında, okulu yeni bitirmiş genç bir kızın İzmir’den kalkıp bambaşka bir coğrafyada kendini bulmaya çalışmasının hikâyesi “Sen Yine Kışı Özleyeceksin.”
Trakya’ya gelirsek, bir asker çocuğu olarak çocukluğunu orada bırakmış, bu yüzden de Tekirdağ denince, Çorlu denince, elli dokuz plakayı görünce içi cız eden, hep hasretle, hep aşkla, hep her gittiği yerde gurbet hissiyle dolanan bir Esra Eker’den bahsedebiliriz. Bu yüzdendir ki bu coğrafyayı es geçmek olmazdı.

-Öğretmen olarak çalışırken öykü yazmaya nasıl başladınız?

Öğretmen olarak çalışırken öykü yazmak kolay olmadı. Atölye derslerine, evim yakın olmasına rağmen hep geç kalırdım. Çünkü okuldan çıkış saatimle atölyedeki ders saatim çakışıyordu neredeyse. İlgilenmem gereken bir oğlum ve bir köpeğim vardı. Her hafta yazmamız gereken bir öykü ödevimiz olurdu. Gece geç saatlere kadar çalışırdım. Ödevimi yapamadığım ya da çok kısa yazabildiğim zamanlar oldu. Ama her anı çok keyifliydi ve bugüne kadar kendim için yaptığım en iyi şeydi. Atölye bittikten sonra da zaten rutinim olan her gün okumaya bir de yazma eklendi. Yazdıklarımı sevdiklerimle paylaşıp beğenildiğini gördükçe daha çok çalışmaya başladım.

-Pek çok insan ilk öykülerden sonra yazmayı bırakıyor. Esra Eker’in yazarlık macerası tek kitapla sınırlı mı kalacak yoksa anlatacak daha hikâye var mı?

İlk kitap sarhoşluğu devam ediyor hâlâ. Günlerim çok yoğun geçiyor son zamanlarda. Heyecanlı, telaşlı, sevinçli karşılaşmalar yaşıyorum. İmza günümün etkileri sürüyor. Hikâyelerimin beğenilmesi tarifsiz bir duygu. Tüm bunların gerisinde yazmaya vakit bulamayışımın sıkıntısıyla cebelleşiyorum. İçimde konuşan biri olduğunu söylemiştim. Yakın bir zamanda susmayacağını ummaktan başka çare yok gibi görünüyor.