İğneada’yı nükleer santrale kurban etmemek için 10 büyülü sebep
ENGİN ÖZER - @enginzer - listelist.com
Sevgilinin narin bilekleri gibi masmavi denize uzanan akarsular, yeşil gözleri gibi sonsuzluğa bakan ormanlar... Yeryüzü cenneti İğneada’da hayâller her mevsim ayrı renkte. Doğanın eşsizliğine dair ne varsa burada görebilirsiniz. Istrancaların arasından sızan sular, Karadeniz’in milyonlarca yıldır kıyıya taşıdığı kumlar ve denize ulaşmaya çalışırken bu kumullara takılıp biriken doğa harikası sular. Biriken ve ormana geri dönen bu sular Longozları oluşturuyor. Yıllarca besledikleri ormana tekrar döndüklerindeyse yeni bir oluşum hayat buluyor: Subasar ormanları. Bu doğa mucizeleri arasındaki eşsiz örneklerden biri de İğneada.
250 tür kuş, 610 tür bitki, 51 tür memeli omurgalı İğneada’nın büyülü evinde yaşıyor. Her mevsim ayrı hayâl demiştik hani, çünkü bu canlıların her biri her mevsimde ayrı renkler, ayrı nefeslerle katılıyor doğanın coşkusuna. Kim bilir, yaşamın büyüsü içinde bulunduğunuz Ekim ayında İğneada’da sadece iki günlüğüne açan Güz Çiğdemindedir belki. Sazlıklara milyonlarca yıllık bir ıslık gibi değen rüzgar, sarı sonbahar yaprakları arasından bu çiğdeme zarar vermemek için usulca esiyor İğneada’da. Fakat herkesin hayâli maalesef aynı değil.
Örneğin ülkenin Çevre Bakanı’nın hayâli, beton makinaları. Sayın İdris Güllüce daha yeni kurdu şu cümleyi “Beton makinesinin sesi bu ülkeden hiç eksik olmasın. Çok keyif alırım onun sesinden böyle pat pat pat vurdukça”. Şimdi bunu diyen adamı Çevre Bakanı diye yazıyor her taraf, aslında kendisi Çevre ve Şehircilik Bakanı. Çevreyi sadece şehir olarak gören anlayış iki bakanlık arasında fark görmüyor haliyle. Öncesinde de Çevre Orman ve Şehircilik Bakanlığıydı, üçü bir arada istediğin gibi yok et. Çevre bakanının gazıyla devreye giren Enerji Bakanı da patlattı havadisi. 3. Nükleer Santral İğneada’ya olacakmış. Böylece 3. Köprü ve Havaalanıyla can çekişen Kuzeyin son bakir alanlarını tamamen yok etme hayâlini de açıklamış oldular. Tek sevdiği “pat pat” diye vuran beton makinası sesi olan insanlardan başka bir hamle beklenir miydi? Bakalım o beton kaplı garip hayâllerinde neleri görememişler ve yok etmek istedikleri İğneada longoz ormanları nasıl bir yer.
1- Deniz, azlık, Subasar Ormanı, tepede Istranca Dağları ve ormanları
Bu inanılmaz birliktelik beraberinde muhteşem görüntüleri de getiriyor. Bölgeden İstanbul’a çekilen sular longozları ve subasar ormanlarını zaten tehdit eder durumdaydı, hal böyleyken koruma standartlarını arttırmak yerine bir de üzerine nükleer santral yapma düşüncesi gelişti.
2- Siz gelmeyin yeter
İğneada’da 310 tür böcek, arı, kelebek, 35 tür sürüngen, tatlı su canlısı ve 25 tür deniz balığı bulunuyor. Bunların yanında bölgede sayıları kaçak avcılık yüzünden azalsa da geyik, karaca ve yaban domuzları da yaşıyor.
3- Milyonlarca yıldır dengesini koruyan İğneada’ya hizmet geldi!
Dişbudak, kızılağaç, kayın, gürgen, kızılcık, muşmula, yabani eriği, mürver, gelincik ve sayılması için maddesi yüzleri geçen yeni bir liste gerektirecek yaşlı ağaçlar, renkli meyveler, çalılar... Bunların hiçbiri hizmetinizi de enerjinizi de istemiyor.
4- Her yanında hayat fışkıran bir masal diyarı
İğneada’nın tatlı su - tuzlu su, orman, dağ, lagün ve deniz bölgesi olması ağaç diplerinde gezinen minik karideslere, sadece 30 cm. yukarıda meraklı gözlü tilkilere, dallarda dikkatle aşağıyı gözleyen baykuşlara, deniz tarafında longozun kumulları aşacağı günleri bekleyen cin ahtapotlara, mezgitlere, midyelere yaşam olanağı sunuyor.
5- Kışın karlı ormanlardan süzülen sular yazın kıyılara hayat oluyor
Dört mevsimin dördü yetmez, mevsim geçişlerinde de bir panayır gibi yaşanıyor hayat İğneada’da. Beyaz, sarıya, ala, mora dönüyor. Sular ormandan çekildiğinde mini bir amazon oluşuyor ağaç diplerinde. Güneşten kaçan kurbağalar kafalarını yaprakların altına sokuyor, ördekler suyunu saklamış gölcüklerde geziniyor. Bulutlardan başlayan kumullara uzanan bir sihir dünyası İğneada.
6- 2007 yılından beri mili park olan bölgede milli olmayan bir santral düşünülüyor
Sahi önce yıkılıp yerle yeksan edilen milli kavramı, nasıl oldu da yeniden sürüldü gündeme? Elde sarılacak bir şey kalmadı mı? Peki bu ormanlar milli değil mi? Sular? Dağ milli değil mi? Deniz? Hem de ne milli. Avrupa’nın en zengin ekosistemi ve subasar ormanı burası. Merkel görse kıskanır o derece. Enerji açığı masallarını da yutacak midemiz kalmadı bilesiniz.
7- Mert, Erikli, Hamam, Pedina, Saka gibi göller denize göz kırpıyor
Az ileride Karadeniz’in dalgaları kıyılara vururken göller içeride korunaklı, huzurlu... İğneada’nın binlerce duygusu bu durgun sularda dinleniyor.
8- Sadece milli park değil, aynı zamanda tabiat koruma alanı ve doğal sit alanı
Çok güzel, o halde acilen nükleer yapmalı. Maalesef uzun yıllardır ülkemizde koruma alanı demek nerdeyse doğayı kısa yoldan katletmek için dikilen tabelalar demek. Bir inşaat mı yapmak istiyorsunuz, daha önce kimsenin cesaret edemediği bakir bir alana mı ihtiyacınız var? Buyurun milli parkalara, koruma alanlarına. Katliam yapacak yeterince doğal alan bulamadınız mı? Üzülmeyin burada şak diye kanunlar değiştirilir. Çünkü pat pat sesi çok güzel. Şehirden uzakta, mis gibi orman ve deniz kokuları eşliğinde, dozer keyfi. Beton dökmek için bundan daha iyi bir yer bulamazsınız. Pat pat pat! Ne de güzelmiş sesi.
9- En son doğada ne zaman kuğu gördünüz?
Hani masumluğun, sade güzelliğin simgesi? Hani cennetin suda süzülen tasviri gibi... İğneada kuğunun da Türkiye’de üreyebildiği son yerlerden. Ak kuyruklu kartal, küçük orman kartalı ve benzersiz asaletiyle karaleylek de buranın sakinlerinden.
10- Bu son cennetten elinizi çekin
Hayâl kurmayı unutmuş ya da neye benzediğini hatırlamıyor olabilirsiniz. Öyle haritadan bakmakla ya da helikopterden rantlık arazi belirlemekle olmaz. Gidin görün. Katletmek istediğiniz yüzlerce türü, denizi, gölü, kumulu, bulutu, onlarca kuşu, su samuru yavrularını, iki günlüğüne gözünü dünyaya açan çiğdemleri görün. İğneada’yı İSKİ’nin barajlarından, otobanlardan ve santrallerden korumak bizlerin elinde, hayâlleri beton sesi duymak olan siyasilerin değil. Onlar için çok geç ama İğneada için hâlâ geç değil