Google Play Store
App Store
Merkez medya ilgilenmese de akıllı tahta ihalesinin bizi ilgilendiren tarafı var: Kamu kaynaklarının kamu adına düzgün olmayan yöntemlerle çarçur edilmesi hepimizi ilgilendirmeli. İhaleye katılan veya katılamayan şirketler, bu ihalede yaşanan usulsüzlüğü şirket çıkarları açısından izliyorlar. Çıkarlarını idari yargı organlarına açacakları davalarla savunma yoluna gidiyorlar. Kamu adına kullandığı yetki ile kamu kaynaklarını keyfine göre pay edenlerden de birilerinin hesap sorması gerekiyor. Fakat ne yazık ki ortada hesap soracak bir kurum gözükmüyor.

Milli Eğitim Bakanlığının skandalla sonuçlanan akıllı tahta ihalesini Milli Gazete haberleştirmiş biz de geçen haftaki yazımızla yorumlamıştık. Ortada ihaleye fesat karıştırmak dahil bir sürü dalevere var. Toplamı 1,5 milyar olduğu söylenen ihaleler dizisinin birincisi şaibeyle başladıysa gerisini siz düşünün.

BirGün ve Milli gazetede çıkan haberler üzerine Bakan Ömer Dinçer Anadolu Ajansını çağırıp bir açıklama yapmış. Bakan “Akıllı tahtayla alakalı genel tasarımı yapıldı. Ürünün tasarımı MEB uzmanları ve piyasa aktörlerinin katkılarıyla oldu.” diyor. Piyasa aktörü dediği ise bir üretici şirket; Bakana değil ama okurlara anımsatmak isteriz ki eğitim kurumlarında teknolojik ürün kullanımına piyasa “aktörleri” değil, üniversiteler karar vermelidir.

Bakan, aynı açıklamasında akıllı tahtanın Türkiye'ye özgü ve özgün bir tasarım olduğunu öne sürüyor. İşte bu doğru!  Çünkü alımı gerçekleşen tahtaların her biri 130 kilo ve 220 voltluk bir enerjiyle çalışıyor. Televizyon bozması gibi bir şey. Dünyada, bu kadar yüksek enerjiyle çalışan ve takılacağı duvarlar güçlendirmeyi gerektirecek kadar ağır böyle bir akıllı tahta yok. Bu akıllara ziyan akıllı tahtayı gerçekten biz ürettiysek yerli otomobil üretiminden şimdiden vazgeçmek gerek!

Öldürme dışındaki seçeneklere neden başvurulmuyor

Uludere’de 35 insanın öldürülmesi hâlâ istihbarat hatasıyla açıklanmaya çalışılıyor. Yetmiyor kaçakçıydılar, hassas bölgeyi güzergâh olarak kullandılar gibi mekanik açıklamalarla ölenler ölümlerinden sorumlu tutuluyor. Üstelik üççeyrek asırlık Dersim katliamının sanıklarını arayanlar bunlar…

Yönettiği gazeteyi emin ellere teslim ettikten sonra TRT’ye transfer olan “bilimsel” düşünen Hürriyet yazarı, “Dersim’in yetim kız çocukları neden asker ailelerine evlatlık verildi?” diye sordu da taziyesi henüz devam eden 35 insanın ölüm nedenini sormadı. Katliamın üzerinden dört gün geçmesine rağmen o hâlâ Hükümetin trafik sorununu çözmek üzere olduğunu yazıyor

Bilimsel düşünen adam Hasip Kaplan’ın şu sorularına yanıt arar: Katliamın ardından yapılan açıklamada hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu, insansız hava aracı (İHA) görüntüleri ile tespit edilmiştir’ ifadeleri kullanılmıştır. İHA’ların tespit ettiği her görüntü açık bir hedef midir? İHA’ların tespit ettiği her canlıya anında hava operasyonu düzenleniyor mu?

Ek olarak şunlar da sorulabilir: Bir tehdit algılanmış olsa bile, saldırıya hedef olacağı düşünülen yerle, hareket halindeki grup arasındaki mesafe ne kadardı? Yaya olarak hedefe ulaşmaları ne kadar zaman alırdı? Grup izlenerek olası hedefin, olası saldırıya karşı korunması mümkün değil miydi? Kısacası öldürme dışındaki seçeneklere neden başvurulmadı.   

Paranoya kurbanı eşek

1991 yılında bir Güneydoğu kasabasında, gecenin ikisinde bir patlamayla uyandım. Ardından makineli tüfekler, aydınlatma fişekleri… Aydınlatma fişekleri, saklandığımız ranzanın altını bile aydınlatıyordu. Bir süre sonra onlarca askeri araç sesi… Bir bölük askeri olan İki üçyüz metre mesafedeki kasaba karakoluna takviye birlikler geliyordu. Patlama sesleri sabaha kadar artarak devam etti.

Harmanlı kasabası, çatışma beklenen noktada değildi, hem asker hem de PKK için mücavir alan sayılırdı. Fakat o gece bir çatışma yaşandı. Sabah öğrendik; gece görüş dürbünü ile bahçelerin arasında bir hareketlilik belirlenmiş ve Sütoğ Mustafa’nın resen emekli ettiği eşeği gecenin bir yarısı izinsiz yayılmanın bedelini hayatıyla ödemişti.

2012’nin 2011’i aratmamasını dilerim

Yeni yıl mesajım “2012’nin 2011’i aratmamasını dilerim” şeklindeydi. Henüz vakit geçmemişken okurlarımın da yeni yılını aynı dilekle kutluyorum. Umarım bu yıl geçtiğimiz yılı aratmaz. Şahsen ben eldekine razıyım.