İki gözle içimize bakmak
Selahattin Demirtaş ve Yiğit Bener’in Arafta Düet Kitabı Üzerine
Olacak şey değil.
Oturup beraber roman yazmışlar.
Oturup beraber derken lafın gelişi. Yan yana gelmişlikleri bile yok.
Biri siyaseten hapisane gediklisi. Sıkıntıdan karikatür filan çiziyor, hikâyeler, romanlar yazıyor, kim bilir boncuktan bilezik yapıp Edirne pazarında satıyordur da haberimiz yoktur. Zaten neden haberimiz var ki?
Öteki dışarda. Şövalyeliğinin babadan kalma olduğunu yakın zamanlarda itiraf etmiş, hastalıklı bir biçimde kalemine sarılmış, vicdanlarımıza seslenmeyi iş edinmiş bir deli.
Biri hepimizin uzağında, bir türlü affedemeyeceğimiz bir yerde. Bilindiği üzre biz makul olanı affedemiyoruz.
Öteki, bugün denen şeyin yükünü sırtlanmaya her daim eğilimli, bilen bilir, ben de iktidarsız.com yıllarından biliyorum, bir garip hamal.
Birine hep dürbünün tersiyle bakıyoruz; burnumuzun dibindeki en uzağımız.
Öteki bizi dürtüyor; birader şu dürbünü çeviriver diye.
Biri Kürt.
Öteki Türk.
İkisi de tam kaçarken yakaladılar bizi.
Olacak şey değil.
Siz kimsiniz ki yakınlaşıyorsunuz, birbirinizi anlamaya çalışıyorsunuz, soylu düşmanlık duygularımıza empati aşılıyorsunuz.
Yakınlaşma denen şey evliliklerde olur, akrabalıklarda olur, hadi bilemedin komşulukta, hemşerilikte olur. Hadi hiç bilemedin, tarafsız hava sahalarında yaşayan kuşlarla, börtü böcekle sınırlı kalır. Bunların dışında, bir başkası denen insana ait izlenimlerin, birinci tekilin, ben’in düşüncesinde tam bir karşılıkla ifade edilebilir, anlaşılabilir, benimsenebilir bir anlam oluşturabileceğini ispat etmeye yeltenmenin ne manası var?
Bırakın başkasına ait izlenimleri, bizim kendimize ait izlenimlerimizin gerçekliğini sorgulamak kimin haddine?
Olacak şey değil.
Ötekini anlamak konusunda edebiyatın bu kadar dolaysız bir işlev görmüş olmasını şiddetle kınıyorum! Hatta Dreyfus Savunması’nı yazdığı için Emile Zola’ya da lanet okuyorum. Empati, sempati; bunlar, fani ömrümüzün mistik ihtiyaçlarını karşılayan şifa verici dallamalıklar olarak kalmalıdır.
Kıçıkırık çıkarlarımızı, konforumuzu gözden mi geçireceğiz yani? Önyargılarımızın ışığını kapatıp doğal bir ışık ortamında tanık olduğumuz dünyaya anlam vermeye mi çalışacağız?
Olacak şey değil.
Selahattin Demirtaş’la Yiğit Bener Arafta Düet’i yayınlamışlar. İki gözle içimize bakmışlar.
Bugünün Türkiye’sinde, siyasi literatürden, siyasi dilden beklemeyi hayal bile edemeyeceğimiz bir girişim.
Siyaseti meslek edinenlerin de dayanışmada, ötekini anlamakta bu denli istekli olabilmeleri dileğiyle...