Google Play Store
App Store

Selçuk Altun’un Öpsem Öldürürler, Öpmesem Öldüm romanı, ürettiği anlamların belirsizliğine yenik düşmese niyetine çok daha uyumlu bir okuma sağlayacaktı kanısındayım. Ancak okura düşündürdüğü konular bakımından da ilgi çekici.

İkilemlerin odağında post modern bir roman
Selçuk Altun

Nurgök ÖZKALE

Selçuk Altun’un Öpsem Öldürürler, Öpmesem Öldüm adlı romanı İş Bankası Kültür Yayınları etiketiyle yayımlandı. Hikâyenin anlatıcısı (Ve)ciz And 12 Eylül döneminde anne babasını kaybetmiş, büyükanne ve büyükbabasıyla büyümüştür. Yönetmen olmayı hayal ederken askerde yaralanır, iyileştikten sonra Pertev Batum adlı bir akademisyenle çalışmaya başlar. Babasına işkence eden gardiyanı bulup hesaplaşır. Bu arada bir kardeşi olduğunu öğrenir, ortalıktan kaybolan Batum’un peşine düşer. Lal adında bir kadınla tanışıp evlenir.

Konuyu böylece özetledikten sonra romanın sadece bu hikâyeden ibaret olmadığını belirtmek gerekiyor. Çünkü Altun anlatımında çok katmanlı bir yapı kurmayı amaçlamış, tasarımına bu nedenle birçok unsuru dahil etmiş. Ancak parçalar çeşitlendikçe, eklenti olarak kalmaları romanın odağından sapmasına neden olabilir ya da okur fazlalık olarak algılayabilir. Bunları detaylandırmak, yanı sıra anlatım dilini ve kahramanların ele alınışını, anlamın inşası bakımından değerlendirmek, ama daha önce yazardan ve eserlerinden bahsetmek istiyorum.

Selçuk Altun, bugüne kadar onlarca roman ve deneme yayımlamış. 2022 yılında Kitap İçin-5 adlı eseriyle Sedat Simavi Edebiyat ödülünü kazanmış. Yazarın diğer romanlarının başlıklarında da şiir dizeleri göze çarpıyor. Bu nedenle, Altun’un bir amacının da katmanlı yapılar kurmak olduğunu söyleyebiliriz. Metinlerarası bir izlek ve postmodern bir anlatıma sahip bu roman da diğerleri gibi öncelikle adıyla ilgi çekiyor.

Anlatıcının da belirttiği üzere, romanın başlığı bir Kerkük türküsünden alıntı. (S.38) Türkünün esin kaynağının Karacaoğlan’ın, “sevsem öldürürler, sevmesem öldüm” dizesiyle bilinen deyişi olduğunu sanıyorum. Yazar, romanına bu ismi vermekle, bir aşığın ikilemini aşarak daha geniş anlamıyla “ikilemin” kendisine işaret etmiş. Ve bu izlek roman kişileriyle devam etmiş.

Hikâyenin anlatıcısı (Ve)ciz bir bibliyofil. Okumaya düşkünlüğü acıdan kaçma isteğinden. Yalnızlığını kitaplarla hafifletmeye çabalamış. Kendisine Ve diyor. Bu adı alma öyküsüyle başlıyor söze. Bununla yetinmiyor, soyadıyla mesajını pekiştiriyor. (s.1) Yeri geldikçe başka isimleri de açıklayarak anlam katmanları oluşturmaya devam ediyor. Ta baştan okuyucuyu hikâyeye dahil edip romanın post modern kurgusuna bir gösterge daha ekliyor. Şiir formunda yazdığı girişte, okura kendi hikâyesini aktaracağını peşinen açıklıyor, ardından 12 Eylül dönemini özetliyor. Roman ilerledikçe, “ikilemler ve gizem” üzerine, çok katmanlı, post modern bir roman yazmayı amaçladığını, anlatısının böyle ilerleyeceğini birçok kez hatırlatıyor. Kurgunun dikkat çeken bir başka özelliği, (Ve)ciz’in, bir sebepten aklına gelen bir filmi, şiiri ya da tarihi bir olayı sadece anmakla kalmayıp baştan sonra anlatması. (s.25) Bu tutumuyla okuyucuya bilgi vermeyi, eğitmeyi görev edinmiş yazarları anıştırıyor. Ne yazık ki bu bölümler hikâyeye yedirilirken eğreti kalmış izlenimi uyandırıyor. Özellikle anlatıcının uzun uzun bilgi verdiği bölümler okuru kitaptan koparabilir. Ancak romanın metinlerarası yapısını bu parçaların oluşturduklarını vurgulamak isterim.

Bu yapıyı açığa çıkaran unsurlardan biri de, Ve(ciz)’in, Proust’un Kayıp Zamanın İzinde kitabını okuduğunu okuyucuya duyurması ve ara ara tekrar etmesi. Bu hatırlatmalarla, yazar, belli ki, anlatıya başka bir katman eklemiş, anlatıcının kaybolmuş geçmişinin izini sürdüğünü vurgulamak, anlamı pekiştirmek istemiş. Çünkü anlatıcı hiç kuşkusuz, romanın ana kahramanı.

(Ve)ciz çok bilen biri. Aklı şiirlerle, filmlerle, tarihi bilgilerle dolu. Üstenci tavrını açıkça ortaya koyuyor. Kişileri betimlerken kullandığı ifadeler temellendirilmediği için okur alımlarken güçlük çekebilir. Romanın katmanlı kurgusuna karşın, karakterlerin derinlikli olarak ele alınmaması üzerinde durulması gereken bir durum. Son olarak, anlatıcının başta değindiği temel konunun romanın ilerleyen bölümlerinde kesintiye uğraması da anlatıda boşluğa neden oluyor.

(Ve)ciz’in, girişte anne babasını kaybedişiyle birlikte yaşananları özetlediğini belirtmiştik. Anlatı sürerken 12 Eylül darbesinin ülkedeki etkilerini arka planda dahi görmüyoruz. Buna rağmen, katıldığı bir davette, etrafındakileri, “lezzetli yemeklere karşılık sığ zevatın 12 Eylül faşizminin sosyoekonomik zararlarının pek farkında olmadıklarını gözlemlemiştim,” diyerek eleştiriyor. Romanın ortalarına doğru babasının notlarından 12 Eylül dönemindeki insanlık dışı uygulamaları öğreniyor. (s.76) Ona işkence yapan gardiyanı bulup intikam alıyor. Büyükbabasının isteğiyle askere gitmesi, hatta komando olması da yaşadığı “ikilemler” olarak okunabilir pekâlâ. Bunlar, yazarın, romanın ana izleğini sürdürdüğünü düşündürüyor okura. Nitekim başka ipuçları da var. Örneğin, babası davasına inanan, işkencede çözülmeyen bir sosyalist ve aydın. Ama aynı zamanda iflah olmaz bir çapkın. (Ve)ciz, bir tanıdığından, “babamın çapkınlık arkadaşı” diye söz ederken, çapkınlığı olağan bir erkek davranışı olarak adeta normalleştirmiş. Yanı sıra, Celo adındaki işkenceci gardiyandan intikam alma biçimiyle şiddetin yeniden üretilmesine neden olmuş. Romanın ikinci önemli izleği gizemse -baştaki epigrafta da vurgulanmış- her ne kadar, birdenbire ortaya çıkan kardeş ve kaybolan akademisyenle sürdürülmeye çalışılsa da zayıf kalmış. (Finalde aklımızdan geçiyor: Batum, (Ve)ciz’in alter egosu olabilir mi?) Bu soruyla birlikte bir şeyi daha düşünmeden edemiyoruz.

Okumak bize ne yapar? Anlatıcı gibi, bilgiyle dolup taşan biri olmak mı, okudukça edebi bir görmüş geçirmişlik kazanmak, dünya için daha iyi bir insan olmak mı? Bütün bibliyofillerin boş insanlar olduğu kanısında değilim. Tıpkı Selçuk Altun gibi, sadece bu “ikileme” işaret etmek istiyorum.

Öpsem Öldürürler, Öpmesem Öldüm romanı, ürettiği anlamların belirsizliğine yenik düşmese niyetine çok daha uyumlu bir okuma sağlayacaktı kanısındayım. Ancak okura düşündürdüğü konular bakımından da ilgi çekici.