Seçim öncesinde Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na yaklaştığını doğru tahmin eden Aksoy Araştırma’nın sahibi Ertan Aksoy, "Süre kısıtlı. İkinci turun referandum ikliminde geçmesi gerekiyor. Vaatlerin daraltılıp belirli konularda seçmene neyi tercih ettiğini soran bir kampanyanın yürümesi lazım" diyor.

İkinci tur referandum ikliminde geçmeli

Sercan MERİÇ

Bu seçim sürecinde herkesin gözü kulağı anket şirketleri üzerindeydi. Kimisinin abartılı kimisinin yanlı olduğu gibi iddialara rağmen her kesimden insan anket şirketlerinin yayımladığı sonuçları günbegün takip etti.

Bu şirketlerin belli bir kısmı seçim sonuçlarını oldukça hatalı bilirken, tam isabet olmasa dahi çok yakın biçimde bilenlerden birisi de Aksoy Araştırma oldu. Biz de şirket sahibi Ertan Aksoy ile seçim sonuçları ve anketler üzerine konuştuk.

Özellikle seçim sonuçlarını gördüğünüzde ne düşündünüz? Toplumda bir umutsuzluk ve yenilmişlik havası oldu. Siz nasıl değerlendirdiniz?
Gerçekçi olmak gerekirse böylesine ekonomik ve toplumsal sorunların olduğu bir dönemde üzerine muhalefette tarihsel blok oluşmuşken bu sonucu alabilmenin iktidar adına çok büyük bir başarı olduğunu düşündüm. Muhalefet seçmeninin bundan sonraki süreçte çok daha zorlanacağı aklımda ilk beliren düşüncelerden biri oldu. Çok uzun sayılmayacak bir zaman dilimine çok fazla umut ve hayal kırıklığını art arda sığdırdı muhalefeti destekleyen seçmen. Bu da onlardan biriydi. 

Kılıçdaroğlu’nun “sevgi temelli kampanyası” sizce başarılı oldu mu? Ne eksikti sizce?
Kampanyanın sevgi temelli bir pozitif kampanya olmasını doğru buluyorum. Muhalefetin ülkeye böyle bir sorumluluğu vardı ve yerine getirdi. Bu nedenle özü itibariyle kampanyayı yanlış bulmuyorum fakat süreç boyunca yapılan hatalar ve bırakılan eksikler vardı. Evvela kampanya süresince yurtdışı seyahatleri yanlıştı. Oy kaybettirmesine rağmen devam edildi. Uzun süre siyaset yerine siyasal iletişim tercih edildi. Oysaki rakip siyaset yaptı. Örneğin 4 Kasım 2022 günü muhalefetin liderine Londra’dan “Hamburgerimizi yedik, saat 22.00’de görüşmek üzere...” paylaşımı yaptırılırken aynı gün Erdoğan NATO Genel Sekreterini İstanbul’da ağırlıyordu ve NATO Genel Sekreteri şu açıklamayı yapıyordu, “Sayın Erdoğan’a özellikle teşekkür ediyorum çünkü tahıl anlaşması ile dünyada gıda krizini önlediler. Bu çabaları takdirle karşılıyoruz.” İşte bu ikisi arasındaki fark siyaset ile siyasal iletişim arasındaki farktır. Özetle kampanyada bolca siyasal iletişim vardı ama siyasal akıl eksikti.

Eğer siyasal akılla desteklenmiş olsa günlerce sevgi temelli bir kampanya yürütmüş aday son dakikada Putin gibi azgın bir diktatörle muhatap edilmeye kalkılmazdı. Yoksullaşmaya dair anlatım çok doğruydu ama buna karşı öne çıkarılan vaatlerde denge tutturulamadı. Emeklilere verilecek bayram ikramiyelerindeki artış çok anlatıldı ama çok karşılık bulan bir vaat değildi. Buna karşılık devlet okullarında çocuklara ücretsiz beslenme imkânı çok karşılık bulurken anlatımda biraz daha arkaya düştü. Yine Bayraktar ailesine dair eleştiriler düşünülenden daha fazla iktidarın işine yaradı. Ülkede sanki her şeyde rekabetçilik varmış da bir tek savunma sanayindeki eksikmiş gibi Babacan’ın bu konudaki eleştirileri iktidara iyi bir imkân açtı. Bir yurttaş olarak tüm bu eleştirilerimi kampanya döneminde muhalefetin en üst düzeylerdeki siyasal muhatapları ile paylaşma yükümlülüğümü çok kez yerine getirdim. 

Kılıçdaroğlu’nun başlattığı ortaklaştırma, birleştirme politikası seçimin ikinci turunda da güncel mi, yeni bir söylem mi gerek?
İkinci turun referandum ikliminde geçmesi gerekiyor. Süre kısıtlı. Bu nedenle vaatlerin daraltılıp belirli konularda seçmene neyi tercih ettiğini soran bir kampanyanın yürümesi lazım. Kabul, milliyetçi duygularda bir patlama var ama muhalefet adına en büyük hata asıl milliyetçinin kendisinin olduğunu anlatmak olur. Onun yerine milliyetçi refleks taşıyan seçmenin “olur vereceği” politikaları (plansız göç sorunu vb) öne çıkarmak daha doğru olacaktır. Bir de vaatler içerisinden en az birkaç tanesinin seçilip yine gündemde tutulması gerekiyor. 

Anket firmalarının hiçbirinin görmediği MHP’nin oy oranı sizi şaşırttı mı?
Şaşırttı. Araştırmacılar analizlerini trend’e dayalı yaparlar. Biz sadece seçim öncesi yayınladığımız sonuçta değil, bugüne kadar yaptığımız hiçbir ölçümde MHP’nin oyunu bu düzeyde bulmadık. Son dakika AKP’ye oy vermeyi düşünen bir grubun MHP’ye oy verdiğini tahmin ediyoruz. Yine kampanya öncesi MHP’den memnun olmayan seçmenin kampanya sürecinde partisine yakınlaştığını anlıyoruz. Tabii bir de gözden kaçırdığımız bir konu HDP’nin hareketlendiği her yerde MHP de hareketleniyor. 

Sizin önceki anketlerinizde Kılıçdaroğlu çok öndeyken son anketinizde Erdoğan’ın farkı kapattığını gördük. Sona doğru bu gerilemeyi neye bağladınız?
Öncelikle karıştırılan bir konuya açıklama getirmek isterim. Seçime gidene kadar biz de sektördeki birçok paydaşımız da hem ilk tura hem de ikinci tura dair ölçümler yaparak yayınladık. Bu durum çok kez yanlış yorumlandı. İkinci turlarda çok yüksek fark bulduk. Sıklıkla ikinci tur sonuçları birinci tur sonuçları gibi yorumlandı. Hatta makas her daraldığında ikinci turun verileri birinci turunmuş gibi okunarak “öyle demiyordunuz ama” diye yorumlandı.

Bununla birlikte adaylıkların açıklanmasının hemen ardından ilk tur için de anlamlı farkları Sayın Kılıçdaroğlu lehine bulduk. Son bir aya kadar da bu fark korundu. Son bir ay içinde yaptığımız her çalışmada Erdoğan’ın farkı biraz daha kapattığını gördük ve paylaştık. İlgili paylaşımlar şirketimizin sosyal medya hesaplarından görülebilir. 
Farkın kapanmasının en temel nedenini Erdoğan’ın ekonomi nedeniyle kendisinden uzaklaşan potansiyel seçmenini milliyetçilik üzerinden ikna etmesinde görüyoruz. İlk ölçümlerde geçmişte AKP’ye oy veren seçmenin %76’sı, MHP’ye oy veren seçmenin %55’i Erdoğan’a oy vereceğini belirtiyordu. Son ölçümde bu oranlar %85’in üzerine çıkmıştı. 

Sinan Oğan’ın oy oranını doğru tahmin ettiniz. Bu oy protesto oy mu yoksa bir toplumsal tabana mı dayanıyor?
Sinan Oğan’ın seçmeninin anlamlı bir kısmı protesto oyundan oluşuyor. İlk tur için yaptığımız ölçümlerde ikinci tura kalırsa kime oy verirsiniz sorusuna Sn. Oğan’ın 3 seçmeninden 2’si Sn. Kılıçdaroğlu’na 1’i Erdoğan’a oy veririm yanıtını veriyordu. Sn. Oğan’ın tek başına tüm oy verenlerini sürükleme imkânı yok. Ama ona oy verenler şüphesiz ki onun da ne dediğine bakacaktır. Yani kime destek verdiğini açıklaması önemli. 

Bir de küskünler söz konusu. Sandığa gitmem, bitti artık diyenler. Sandıkları yeterince sahip çıkılmadığı da görevden almalarla görüldü. Bu da moral bozdu. Bunlar tekrar nasıl kazanılabilir?
Bunu düzeltmenin yolu muhalefete destek veren seçmene olumlu bir şok vermekti. Rutin anlatımların bir karşılığı kalmadı. Olumlu şoka örnek verecek olursak mesela seçimin hemen ardından Sn. Kaftancıoğlu’nun sandık güvenliğinin başına getirildiği, Sn. İmamoğlu’nun da kampanyanın başına getirildiğinin açıklanması yeni bir moral ve inanç yaratabilirdi. Yeni atamalarla bu görevlerde birbirinden kıymetli isimlerin yetkilendirildiğinin de altını çizmek isterim. Burada işaret ettiğim sadece toplumsal bilinirliğinin ve geçmişte benzer başarı örneklerine sahip olanların yaratacağı olumlu şok etkisinin kaçırılmış olması.