Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın adayı olarak ilan edilmesi ve seçim tarihinin netleşmesiyle geri sayım hızlandı. Muhalefet cephesinde adaylık krizinin aşılması neticesinde kriz öncesine oranla çok daha ileri bir noktaya gelindi. Kemal Bey’in elinin güçlendiğini, değişim rüzgârını arkasına aldığını ve bunun yurttaşta olumlu bir karşılık bulduğunu söylemek mümkün. Masanın dağılmasını uman iktidar blokunda ise oyunu yeniden kuramamanın yarattığı bocalama derinden hissediliyor. Deprem öncesinde, henüz Millet İttifakı’nın adayı netleşmemişken iktidardan gitmeyeceklerini düşünenler bugünlerde arkalarında iz bırakmamanın telaşına düştüler.


Millet İttifakı’nı içeriden bölme taktiğinde hüsrana uğrayan Erdoğan, bir dizi manevrayla iktidardaki olası çözülmenin önüne geçmeye çalışıyor. Erdoğan, AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’na video konferansla katıldı ve şöyle dedi: “Karşımızda bir ittifak değil, eski Türkiye’de olduğu gibi pazarlık üzerine kurulu bir koalisyon yapısı vardır. Artık 8’li mi 10’lu mu olduğu belli olmayan masa. Bunlar yapılanları yıkmayı vaat ediyor. Bunların gündeminde makam ve mevki paylaşımı var”. Hâlbuki Erdoğan aynı konuşmada “Cumhur İttifakı’na yeni katılan ve katılacak dostlara” vurgu yaparak kendi içinde zaten çelişkili bir koalisyon olan iktidarın genişleyeceğini müjdeliyordu!

***

Nitekim AKP’nin Hüda-Par’ı bir süredir Cumhur İttifakı’na dâhil etmek için çaba harcadığı sır değildi. 1990’larda faili meçhul cinayetler, adam kaçırma ve domuz bağıyla özdeşleşen işkence vakaları, kimi devlet görevlilerine yönelik suikastlar ve mezar evlerle anılan Hizbullah, karanlık ilişkileri olan bir terör örgütüydü. Onunla organik bağına dair kuvvetli iddiaların olduğu Hüda-Par ise genel merkez düzeyinde Hizbullah’ı bir terör örgütü olarak görmediklerini defalarca ifade etmişti. HDP’ye yapılan “adını koy-uzak dur-kına” baskısının binde biri Hüda-Par’a yapılmadı. Şimdi o Hüda-Par, CB seçimlerinde Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkça dile getirmiş durumda. Bununla da kalmadı, Hüda-Par Genel Başkanı Cumhur İttifakı’na resmen katılmaları için davet aldıklarını ve bunun nasıl olacağı üzerine çalışıldığını söyledi. Yani AKP-MHP-BBP liderlerinin sandalyesinin yanına bir sandalye daha eklendi. MHP lideri Bahçeli özerklik ve federasyon tartışılsın diyen, Şeyh Said’in ailesinden özür dilenmesini savunan ve “Ne Mutlu Türküm diyene” ifadesinin silinmesini talep eden bir siyasetin temsilcisiyle aynı masada oturacak, bunu içine sindirecek. İktidarda kalma aşkı, sen nelere kadirsin!

Batmakta olan gemiye çekilmek istenenler arasında Millî Görüş’ün kurucusu Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın yönetimindeki Yeniden Refah Partisi de var. AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım ile Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, Yeniden Refah’ın kapısına giderek Cumhur İttifakı’na katılmaları için resmî bir talep götürdü. Yeniden Refah’ın seçmen tabanı hem iktidara hem de muhalefete mesafeli bir topluluk. İktidarın ne vaat ettiğini bilmiyoruz ama belli ki Hüda-Par örneğinde olduğu gibi bir pazarlık süreci işliyor. Partinin gençlik kolları başkanının herhangi bir ittifaka dâhil olmak için “şartlarını” hatırlatması pazarlığın çetin süreceğinin kanıtı.

İktidar bloku kaybetme riskinin çok büyük olduğunu düşünmese ne Hüda-Par’a ne Yeniden Refah’a resmi olarak davet iletmezdi. Tarikatlar, cemaatler, Perinçekgiller vb. ile yapıldığı üzere gayri resmi mutabakatla yetinilirdi. Daha önce pazarlık yapmaya tenezzül etmediklerini kırmızı dipli mumla davet ettiklerine göre Beştepe’de gerçekten soğuk rüzgârlar esiyor.

***

Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine giderken safların sıkılaşması kaçınılmaz. Bir tarafta 20 yıldır içten içe çürüyen, kendisi çürüdükçe toplumu da zehirleyen bir iktidar, diğer tarafta değişim arzusuyla yan yana gelenler var. Çürüyen tarafta olanların ya da oraya geçenlerin elde edebileceği ancak Meclis’te birkaç koltuk. Bunun ötesinde bir iddiaları, topluma anlatılacak “yeni bir hikâyeleri” kalmadı çünkü. Değişim isteyenler ise mevcut parlamento muhalefetinin sınırlarını aşan bir güce sahip, bunu en net İyi Parti’nin masadan kalkma teşebbüsü sırasında gördük.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde söz konusu gücün tek adam rejimini ortadan kaldırmak için el ele vermesi, adalet ve özgürlük taleplerini içeren toplumsal özgüveni birlikte büyütmesi 15 Mayıs sabahı yeni bir ülkenin inşasına kapıyı aralayacak.

Öte yandan “muhalif” görünen ama kritik anlarda takındıkları tutumla iktidarın ekmeğine yağ sürme potansiyeli olan zevatın yaptıkları gözümüzden kaçmasın. Popülizmin her rengi iktidarın yarattığı çürümenin içinde kendine beslenecek kaynak buluyor. Kimi gençlere ulaşmak bahanesiyle depremin acısını hiçe sayan kampanya örgütlüyor kimi arkaik bir ulusalcılığı diriltmeye çalışıyor. Hal böyleyken sosyalistlerin bir yandan iktidarı yenmek diğer yandan kendi ilkelerine sarılarak ve toplumla bağını kuvvetlendirerek mevcut değişim talebinin çalınmasına engel olmak gibi bir ödevleri var. Bu sorumluluğun altından ancak birlikte kalkabiliriz.