Google Play Store
App Store
İktidarın kamu çalışanlarına yönelik hazımsızlığı devam ediyor
Fotoğraf: X / @egitimsen

Kemal IRMAK - Eğitim Sen Genel Başkanı

Kamu çalışanları hareketi 90’lı yılların başında fiili ve meşru mücadele anlayışı doğrultusunda sendika kurma faaliyetlerini başlatmış, sendika kurma yolunda işe koyulmuşlardır. O günlerde bir sendika yasası da yoktu. O günün iktidarları da memurların sendika kuramayacağını, bunun yasalarda yerinin olmadığını öne sürerek sürekli bir engelleme çabası içinde olmuşlardı. Neredeyse yapılan tüm sendikal faaliyetler suç sayılmış ve her faaliyete soruşturmalar açılmış, cezalar verilmişti. Dönemin tüm idari kadroları sendikal faaliyet yürüten çalışanlara “sarı zarf” tebliği yarışına girmişlerdi. Hatta bunlarda yeterli gelmemiş, dönem dönem sendika binaları mühürlenmişti.

Daha çok sol düşünceye yakın kesimler tarafından sürdürülen sendikalaşma çalışmalarına ülkede ki başka kesimler tarafından  pek hoş bakılmıyordu. Sendika işi komünistlerin işi  diye yorumluyor ve uzak duruyorlardı. Bu ön yargılı anlayış iş yeri çalışmalarında zorluklara neden oluyor, bazı okul müdürleri bu çalışmaları engellemeye yönelik özel çaba sarf ediyorlardı. Ancak kamu çalışanlarının sendika kurma kararlılığı ile yürüttükleri fiili ve meşru mücadele çalışanlar üzerinde etkisini her geçen gün artırıyordu.

Bunun bir hak olduğu bizim Anayasamızda yazılı olmasa da Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerde bu hak tanımlanıyordu. O nedenle artık bu selin önünde durulamazdı. (Bu kararlılık ortaya çıkınca bazı kesimler harekete geçirilerek bu süreçte kontra sendikalarda arka arkaya kuruldular.)  Ve nihayet 2001 yılında 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu çıkarıldı. Böylelikle kamu çalışanlarının sendika kurma engeli de ortadan kalkmış oldu. 2001 yılında kamu çalışanları sendikası yasal hale geldi. 2002 de de AKP iktidara geldi. AKP’nin iktidara gelişiyle bir çok alanda olduğu gibi sendikal alanda başka bir norma girmiş oldu. AKP adım adım kendi fikri ve ideolojik görüşünü hayata geçirmek için adımlar atıyordu. Bunlardan biri de kendi fikrine uygun sendikalar yaratmak. Onları iktidarın olanakları ile besleyip büyütüp güçlendirmek oldu. Bir sendika düşünün ki hem iktidarın beslemesi hem de çalışanların hakkı için hükümetle pazarlık masasına oturuyor. Bütün komedi, bütün orta oyunu burada başlıyor. Oturulan her toplu sözleşme, çalışanları toptan satışa dönüşen satış sözleşmeleri ile sonuçlanıyor.

BASKI VE GÖZDAĞI!

Tüm bu yaşanan ortaoyunlarını gören diğer kamu sendikaları yan yana gelerek (Cumhur ittifakının sendikaları hariç) çalışanların ekonomik, demokratik ve özlük hakları için ortak mücadele kararı alıyor ve bir günlük uyarı grevi yapıyorlar. İktidar, Eyvah! Çığlıkları ile kontrolü yitirdiği paniğine kapılıyor sanırım. Arka bahçesi yaptığı sendikalarda yeterli olmuyor olmalı ki; her otoriter iktidarın yaptığı gibi diğer kesimlere yönelik baskıyı artırma yolunu seçiyor.

Özellikle,  AKP iktidara geldiği günden bu yana ideolojik hegemonya konusu olarak gördüğü eğitim alanında özelleştirme politikalarına paralel olarak bilimsellikten uzak bir biçimde dinselleştirme uygulamalarını sistematik bir biçimde ve dayatmalarla hayata   geçirdiği müfredat ve projelerin engelsiz bir şekilde uygulanması içinde baskı, yıldırma ve gözdağı verme hamlelerini artırıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı - Personel Genel Müdürlüğü - 29/01/2025 tarihli, ve tüm  çalışanlara tebliğ edilmek üzere yazı çıkarıyor. Yazının özeti şu; “Bir daha iş bırakırsanız haaaaaaaa.” Nedenmiş? Çünkü çocukları eğitim hakkından mahrum bırakarak, anayasamızın eğitim hakkının korunması ilkesini ihlal edermişiz.  İktidara ve Bakana önce şunu bir kez daha hatırlatalım. İş bırakmak ve grev yapmak hem Anayasal hak ve hem de altına imza atılmış, Milletler arası sözleşmelerden doğan bir haktır. Hiçbir kamu çalışanı başkalarının hakkını ortadan kaldırmak için grev yapmaz. Siz yönetenler tarafından gasp edilen hakları için grev yaparlar.

Size gasp edilen eğitim haklarını hatırlatmak isteriz.

1- Sermaye sınıfının mensuplarına eğitimin tüm kapıları açılırken, tasarruf tedbirleri kapsamında taşıma hakkı elinden alındığı için eğitim hakkından mahrum ettiğiniz binlerce çocuğu eğitim hakkından mahrum ettiniz.

2- Bir öğün yemeği ve temiz suyu çok gördüğünüz binlerce yoksul halk çocuklarının yaşattığınız derin yoksulluktan dolayı eğitim hakkından mahrum ettiniz.

3- MESEM’lerde yaptığınız yanlış ve kontrolsüz uygulamalardan ötürü sadece eğitim hakkını değil, yaşam hakkını da yok ettiniz.

4- Kamusal eğitim ve barınma hakkını önemsemeyerek, tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bıraktığınız onlarca çocuğu tacize tecavüze maruz bıraktınız.

5- MESEM’lerde ve tarım alanında işçileştirerek okul ikliminden ve eğitim hakkından mahrum ettiğiniz çocuklarda sizin eseriniz.

6- Yeteri kadar öğretmen atamayarak Anadolu’da on binlerce çocuğu eğitime eşit erişim hakkından mahrum ettiniz.

VAZGEÇMEYECEĞİZ

Bu örnekler o kadar çok ki. Şimdi bütün bunları görmeyip eğitimcilerin ve kamu çalışanlarının Anayasal haklarını kullanarak bir günlük iş bırakmaları eğitim hakkının ihlali oluyor öylemi. Öyle değil sayın bakan bu öğretmenler yukarıda sayılan ve sizin uygulamalarınız sonucu ortaya çıkan, eğitim çağında ki çocukların gasp edilen eğitim hakları içinde grev yaptılar, yapmaya da devam edecekler.

Bizler sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesini, mühürleri söke söke, zincirleri kıra kıra kazandık. O nedenle sizlerin yasa ve hukuk tanımayan tebliğlerinizi biz hiç tanımıyoruz, tanımayacağız.

Mücadele ile kazandığımız hiçbir hakkımızdan vazgeçmiyoruz, vaz geçmeyeceğiz. Bu korkutma, yıldırma ve gözdağı verme hamleleriniz bizlere vız gelir vız.

Sizleri emperyalizmin ortaya çıkardığı otoriter baskıcı rejimlerin normları ile değil, insan haklarına ve hukuka uygun davranmaya davet ediyoruz. Ve bu hukuk dışı tebliğinizi imzalamayacağımızı bilmenizi istiyoruz.