Bu hafta başında törenle açıklanan Adalet ve Kalkınma Partisi 2023 Seçim Beyannamesi “Türkiye Yüzyılı İçin Doğru Adımlar” başlığını taşıyor. Bazı bölümleriyle, sanki 21 yıllık iktidar partisinin değil, iktidara yeni talip olmuş bir partinin programı var karşımızda. Sıcak gündem deprem olunca beyannamenin birinci bölümünü oluşturuyor ve şu ifade dikkat çekiyor: “İmar süreçlerini tüm yönleri ile gözden geçirerek yeni ve yapısal düzenlemeleri gerçekleştireceğiz.” Defalarca imar affı çıkarıp bayram diye sunan, Mimarlar Odası raporuna göre depremlerde yıkılan ya da kullanılamaz hale gelen yapıların yaklaşık yarısı son 21 yılda kendi iktidar döneminde inşa edilen bir siyasi parti için çok çarpıcı bir ifade.

Yoksulluğun, emek sömürüsünün bu kadar derinleştiği koşullarda yıllardır ülkeyi yönetenler “gelir seviyesi asgari hayat standardının altında hane bırakmayacağız.” diyebiliyor ve “alın teri kurumadan hakkın verilmesi prensibinden” söz ediyor. Toplumu bu kadar baskı altında tutanlar “Yüksek Standartlı Demokrasi”, “Özgürlükler Yüzyılı” gibi kavramlara değinip, hedeflenen yeni anayasanın “herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu yapıda olacağını” söylüyor. “İşkence ve kötü muameleye karşı sıfır tolerans” gösterileceği, “ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikteki mevzuatın gözden geçirileceği”, “çevremizde barış, istikrar ve refah kuşağı inşa edeceğimiz” anlatılıyor. Bilmem, inanır mısınız?

SAĞLIKTA EMSÂLSİZ BAŞARI HİKÂYESİ

Sağlık başlığında tam da şu söyleniyor: “Bugün hastaneye giden her vatandaşımız, teşhisi, tedavisi, ilacıyla dünyada emsâli olmayan bir hizmeti, en kaliteli ve ücretsiz şekilde almaktadır.” Alınamayan randevulardan, malzemesizlikten yapılamayan ameliyatlardan, ilaç yokluklarından, kapanan hastanelerden, özele gitmeden alınamayan sağlık hizmetlerinden, sayısız katkı ve katılım payı ödemelerinden eser yok. Sağlıkta özelleştirmeyi şu süslü cümleyle anlatıyor beyanname: “Özel hastanelere erişimi artırdık ve kolaylaştırdık, daha geniş kesimlerin özel hastaneleri kullanmasını sağladık.”

Hastalanmayla ve hekime çok başvuruyla övünülüyor: “Sağlık hizmetlerine erişimdeki tüm engelleri kaldırdık. Böylelikle 2002 yılında 3,1 olan kişi başı hekime müracaat sayısını, yaklaşık üç katına çıkararak 2022 yılında10,2’ye yükselttik.” Oysa hekime başvurunun artması sağlıkta işlerin yolunda olduğu anlamına gelmiyor. “Sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yasal düzenlemeler yaptık” yazıyor ama bu kavramın ülkenin gündemine kendi sağlık politikalarıyla yerleştiğini söylemeyi ihmal ediyor. Zaten adı geçen yasal düzenlemelerin şiddeti önlediği yönünde bir bulgu da yok.

Turkovac aşısına çok vurgu var. “Pandemide kısa bir süre içerisinde kendi imkânlarımızla yerli aşımızı geliştirerek sadece kendi insanımızın değil tüm insanlığın istifadesine sunduk.” Yazık ki bu istifade konusunda bilim insanlarının hep tereddütleri oldu. Tütün kontrolünden övünçle bahsediliyor, ancak orada da son yıllarda işler hiç iyi gitmiyor.

BİTMEYEN ‘HEKİM SAYISI ARTACAK’ MÜJDESİ

“100 bin kişiye düşen hekim sayısı 2028 yılında 315’e çıkacak” deniyor. Bunun anlamı bugün 197 bin olan hekim sayısının, 2028 Türkiye nüfusu tahmini olan 91 milyon 601 bin kişiye göre hesaplanınca beş yıl sonra 290 bin olacağıdır. Beş yılda yaklaşık 100 bin hekim yetiştirmeyi hedefleyen siyasal iktidarın tıp eğitiminde nitelik, kalite gibi kavramlarla ilgilenmediğini söylememiz mümkün.

Aslında çözümün nerede olduğunu biliyorlar, ama yıllardır neden yapmadıklarını söylemiyorlar: “Birinci basamak sağlık hizmetlerini güçlendirmeye devam edecek, ikinci ve üçüncü basamaklarla entegrasyonunu sağlayacağız.”

GENEL SAĞLIK SİGORTASI ‘TÜRK MUCİZESİ’ İMİŞ

İfade şu: “Türk Mucizesi olarak uluslararası kabul görmüş genel sağlık sigortasında erişimi, kaliteyi, kapsamlı ve derinlikli güvenceyi ve bu güvenceye ulaşılabilirliği kalıcı hale getireceğiz.” Oysa GSS prim borcu nedeniyle yaklaşık 10 milyon yurttaşımız sağlık hizmeti alamama tehlikesi yaşıyor ve üç yıldır uzatmalarla durum idare ediliyor.

Piyasacı anlayış kamuda ve özelde sağlık sistemimizin temelini oluşturuyor. “Modern altyapıya ve yetkin sağlık personeline sahip sağlık sistemimizi “Health Türkiye” ile küresel bir markaya dönüştüreceğiz.” Buradan bir türlü hedefi tutmayan sağlık turizmine geliyoruz: “2028 yılında 3 milyon sağlık turistinin ülkemizi ziyaret etmesini ve 10 milyar dolar sağlık hizmeti ihracatı hedefliyoruz.”

Tahmin edeceğiniz gibi aile planlamasının adı bile geçmiyor. Sağlık ortamının tartışmalı konusu, bir çeşit ideolojik sosla birleşerek karşımıza şöyle çıkıyor: “Geleneksel ve tamamlayıcı tıp ünitelerinin kamu sağlık tesislerindeki sayısını artıracağız.” İşçi sağlığını mı merak ediyorsunuz? Orada sorun yok, “hayata geçirdiğimiz iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz.”

İşte böyle. Seçime az kaldı. Yurttaşlarımızın sağlıkta tarif edilen, benzersiz başarıları nasıl algıladıklarını hep beraber göreceğiz. Her durumda doğruları anlatmaya da devam edeceğiz.