Attila Aşut
yazievi@yahoo.comİktisatçı mısınız ekonomist mi?
“İktisat” ve “ekonomi” ayrı kavramlar mıdır? Sözlüklere bakarsanız hayır. Ama kimi ekonomistlerin gelişmeleri yorumlama biçimine bakılırsa, onların konuya yaklaşımında böyle bir ayrımın varlığından söz edilebilir. Nitekim Prof. Dr. Yalçın Karatepe de bunu görmüş olmalı ki BirGün’deki yazısına (29 Ekim 2021) “İktisatçı mı, ekonomist mi?” diye başlık atmış. Yalçın Hoca, bu alanın uzmanlarında gözlemlediği iki eğilimi şöyle özetlemiş yazısında:
“‘Ekonomist’ olanlar, sahip oldukları konfor alanı içinde, ‘riskli’ olabileceğini tahmin ettikleri konulara girmeden, sanki okudukları makalelerin varsayımlarının, yaşadıkları ülkede de geçerli olduğundan hareketle görüş beyan edebiliyorlar. (Kendilerini) İktisatçı olarak tanımlayanlar ise daha geniş bir perspektiften bakıyorlar ve ülkede yaşanan tüm gelişmeleri birlikte değerlendiriyorlar.” Prof. Karatepe belki de bu kavramsal ayırımı, “Ben ekonomistim!” diye böbürlenen ama ekonominin işleyiş kurallarını tersyüz ederek ülkeyi yıkımın eşiğine getiren zatı düşünerek yapmıştır. Ne var ki eşanlamlı kavramlara farklı tanımlar getirmenin dilde karmaşaya yol açacağı da unutulmamalı.
“Ekonomi”, Yunancadan Fransızcaya, oradan da Türkçeye girmiş bir sözcük. Kavram olarak toplumun üretme, bölüşme biçimlerini ve bunlara bağlı ilişkilerin tümünü kapsıyor. Aynı zamanda bu ilişkileri inceleyen bilim dalına da “Ekonomi” deniyor. Bir de aşırı harcamadan sakınma, tutumlu olma anlamı var sözcüğün. Bundan dolayı kavram için öz Türkçe karşılık olarak “Tutumbilim” sözcüğünü önermiş kimi dilciler. “İktisat” da aynı sözcüğün Arapçası. Yani bunların hepsi eşanlamlı sözcükler…
Böyle olmasına karşın neden farklı kavramlarmış gibi bir algı yaratılıyor şimdi? Yalçın Hoca, bunun nedenini şöyle açıklıyor:
“Bu durum, ‘İktisat’ olarak adlandırılan programlarda sosyoloji, siyaset bilimi, siyasi düşünceler tarihi gibi derslerin yanında, çok sayıda hukuk derslerinin de okutuluyor olmasının bir sonucu mudur acaba? ‘Ekonomi’ bölümlerinde bu tür derslerin çok azaldığı, ekonominin sadece ‘teknik’ bir konu olduğu düşüncesi daha hâkim gibi. Ne dersiniz?”
Öyle anlaşılıyor ki “ekonomi”yi “ekonomi politik”- ten bilinçli olarak ayırma, uzaklaştırma amacı taşıyor bu tür yaklaşımlar. Oysa ekonominin “uygulayımsal” (teknik) ve “toplumsal” olmak üzere iki yönü vardır. Toplumsal yön göz ardı edilerek hiçbir üretim etkinliği bilimsel olarak açıklanamaz.
CHP’nin ekonomi kurmayları, -sanki “kriz” ile “buhran” ayrı kavramlarmış gibi- son zamanlarda “krizin buhrana dönüşmesi” (!) diye garip bir söylem tutturdular. Umarım şimdi de kimileri “ekonomi” ile “iktisat”ı ayrı şeyler sanıp “iktisadın ekonomiye dönüşmesi” gibi saçma bir söylem üretmez!
***
HAFTANIN NOTU
PTT’nin anlaşılmaz işleri!
Ben kendimi bildim bileli posta kutusu kullanan bir insanım. Taa 1960’larda Trabzon’da başlayan bu alışkanlığımı yarım yüzyıldır Ankara’da da sürdürüyorum. Önce Gökdelen’in altındaki Kızılay Postanesi’ndeydi kutumuz. O şube kapatılınca adresimiz Yenişehir Postanesi’ne aktarıldı. Ancak Yenişehir’in Çankaya ilçesine bağlı olması, zaman zaman karışıklıklara yol açıyor. PTT görevlileri nedense gönderileri kabul ederken “Yenişehir” yerine ilçe adını yazmayı yeğliyorlar. Böyle olunca da gönderiler Yenişehir Postanesi’ne değil Çankaya Postanesi’ne gidiyor! Ama alıcının bundan haberi olmuyor.
Benim başıma birkaç kez geldi bu olay. Yanlışlıkla Çankaya Postanesi’ne giden kargolar, Yenişehir’e yönlendirilecekleri yerde geri gönderildi
Ama bir hafta önce daha da anlaşılmaz bir durumla karşılaştım. Ozan ve yazar dostumuz Hidayet Karakuş, bana İzmir’den yeni kitaplarını göndermişti. Durumu bildiğim için gönderi yola çıkınca bilgisunar üzerinden izini sürmeye başladım. Bir de ne göreyim? Kitaplar, Yenişehir Postanesi yerine Yenikent Postanesi’ne gitmiş! Neredeymiş bu Yenikent diye araştırınca, postanenin Sincan ilçesinde olduğunu öğrendim!
Posta kutularıyla ilgili bir başka sorun daha var: Kutu adresimize gelen gönderiler, daha önce bir ay kadar bekletilebiliyordu postanede. Biz de uygun zamanda gidip alıyorduk. Şimdi üç günle sınırlamışlar bekleme süresini. Üç gün içinde alınmayan gönderiler geri gönderiliyor!
Olacak şey mi bu? Üstelik salgın koşullarında savunulacak yanı olamaz böyle bir uygulamanın!
Biz posta kutusuna neden kira ödüyoruz? Kent dışında oluruz, uzun yolculuğa çıkmış oluruz, dinlencede oluruz, hasta oluruz… Adımıza gelen kayıtlı gönderiyi atarsınız kutumuza, ne zaman uygunsak gider alırız. Bunu yapmayıp da parası ödenmiş bir kargoyu sahibine geri göndermek, çağdaş hizmet anlayışına uygun bir tutum değildir.
PTT yönetiminin bu uyarılarımızı dikkate alacağını umarız.