İlham perileri
İktidarın günü kurtarmaya yönelik siyasi ve ekonomik kararlarıyla gelinen nokta bu. Ama en kötüsü kutuplaşmadaki ısrarı oldu ve "biz" duygusu ağır hasar aldı. Eskiden adanmış insanlar vardı, öğretmen ya da doktor, Anadolu'nun ücra köşelerine gidip halka hizmet etmek isteyen. 19. yy'dan kalma bir coşkuydu belki bu. Bilim, sanayi, teknoloji, sanatta devrimci gelişmeler yaşanmış, bütün bu ileriye doğru sıçramalar ve gelişmeler halkların başını döndürmüştü. Anlamlı bir yaşam, o zamanlar daha kolaydı, hatta kendiliğindendi. Bir ebeveyn, arkadaş veya bir topluluk üyesi olarak ya da bir meslek yoluyla anlam kendiliğinden gelirdi.
DEVASA ÇANLAR
Üniversite öğrencisiyken kaybolmaya yüz tutmuş bir zanaatı görsel olarak belgelememiz istenmişti. Benim seçtiğim meslek bakırcılık olmuştu, Kapalı Çarşı'da bir bakırcı ustası bulmuştum. Devasa çanlar yapıyordu. Bir ay o ustanın yanına gidip gelmiştim, kendisinden sonra mesleğini devam ettirecek kimse olmadığını, oğlunun bir fabrikaya girip çalışmaya başladığını söylemişti. Ama onunla geçirdiğim o zaman diliminde, melodik olarak çekiciyle bakırı dövdüğü o tarihi mekânda, sanki yaşamın anlamını bulmuşçasına heyecanlandığımı hatırlıyorum. Okulu bırakıp bakırcı ustası mı olsam diye düşünmüştüm. Ya da yine üniversite öğencisiyken balıkçı Macit Amca'yla ilk balığa çıktığım zamanlar, dinlediğim hikâyeler, denizle kurulan o büyülü ilişki, aklımı başımdan almıştı.
ANLAMLI YAŞAM
Anlamlı yaşam, çiftçi, öğretmen, şair, editör, işçi olsun, yaratıcı yaşamın içine dahil olmak anlamına geliyordu ve olduğu kadardı, kimse daha fazlasını talep etmiyordu. Ama neoliberalizmin baskın gelmesiyle, manevi ve hümanist arayışlar geriledi ve telafi edici olana yol açtı: Maddi başarı arayışı, kendi başına bir amaç olarak zenginlik ve güç birikimine. Artık o idealist öğretmenler ya da doktorlara aptal gözüyle bakılır oldu, bir hırka bir lokma anlayışını dindarlar dahil çoğu kişi terk etti. Anlamlı yaşam, öncelikle insanın kendisiyle kurduğu ilişkiyle ama sanki bir ilham perisi tarafından izleniyormuşçasına yaşandığında ortaya çıkan bir şeydi. Bir dağ köyünde çalışan idealist bir öğretmen kendisini yalnız hissetmezdi, o ilham perisinin varlığıyla insanlığın bir parçası olarak gurur duyduğu bir işi yapardı. O ilham perisi, çoğumuzun sevecen bir diğerinin bilinçsiz izi, aslen annemize borçlu olduğumuz içsel bir duyu ve işlev tarafından yönlendirilir. Hayatımız boyunca bize rehberlik eden bu ilham perileri, birer birer yok edildi sanki bu tekillikler çağında.
KOPMALAR
İlham perileri, sadece sanatçılara ait değildir, tek tek herkesin anne sevecenliğiyle edindiği bu his, ideal benliğe olan sevgimizi besler bir yandan. Bakan bir başkasını arama ve onun tarafından görülme duygusu, benliğimizin zihnimizle olan ilişkisine nüfuz eder. Biz duygusu ilham perileriyle gerçekleşir, işçileri, öğretmenleri, yazarları birbirlerine bağlar. Ama neoliberalizm ile birlikte pek çok kopmalar yaşandı ve bu kopuşların ve kayıpların en acısı, ilham perileriyle, yani bir sevgi ve bakım nesnesi olarak kendimizle her zaman sahip olduğumuz ilişkiyi değiştirdi. Gerçekte neye ihtiyacımız var bilmiyoruz, ne düşünüyor, neyi arzuluyor, neyden korkuyoruz? Artık çoğu kişinin kendisine ayıracağı bir zamanı yok; boş zamanlar da sosyal medya, sonu gelmeyen diziler, etkinliklerle dolduruluyor. Herkes sürekli bir şeyler yapma derdinde, ama 'olma', yani durup hissetme, içe bakış bir korkuya ve kaçışa neden oluyor. Çünkü içlerine baktıklarında ilham perilerini görememekten korkuyorlar. Kapitalizmin düşüncesiz açgözlülüğüne ve endüstriyel gücüne yakalanmış olan benlikler, her şeyi paramparça etti.
Şimdi istenilen şey, ilham perilerinden yoksun kalan zihinlerden kurtulmak. Yapay zekâ tam zamanında kapitalizmin yardımına yetişti. İlham perileri yoksa, bir zihin sadece acı veren bir boşlukla dolar. O bakırcı ustasının ilham perisi vardı, balıkçı Macit Amca'nın ilham perisi vardı. Yakınlarda ölen müzisyen İrfan Alış'ın ilham perisi vardı. İlham perileri geri döndüğünde her şey güzel olacak...