Google Play Store
App Store
İlk 4 madde kadar önemli: Anayasa 73

Berk ÇAVDAR - Mali Müşavir

Bu sıralar herkes Anayasa’nın ilk dört maddesi üzerine hararetle tartışadursun, maliye idaresi ise aynı Anayasa’nın başka bir maddesi olan 73. Maddede yazılı vergilendirme ilkelerini her zamankinden daha fazla iştahla tahrip etmekle meşgul.

Bu madde Anayasa’nın “Siyasal Haklar ve Ödevler” başlıklı dördüncü bölümünde düzenlenmiştir. Yani, ödevimizin olduğu aşikâr. Uygarca yaşamak için yapılacak düzenlemelere salt bir yurttaş olarak yapabileceğimiz katkı ve bedelin adıdır vergi.

Anayasa 73 bu anlamda kendi iç metninde de bir hiyerarşiye sahip. İlk cümle şöyle: “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” Anayasa, ödevimizi tebliğ ediyor, lakin önemli bir şerhi var: Mali güç! Buranın altını çizip, yıldız koyup devam edelim. İkinci cümle: “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” Böyle bir cümlenin modern devletlerin anayasa metinlerine girebilmesi için insanlık yüzyıllardır hak mücadelesi verdi ve veriyor. Bu cümle içinde özellikle ben altı çizilmesi gereken kelimenin adalet ya da dengeden ziyade “amaç” olduğunu düşünüyorum.

Duraksamadan devam edelim. Üçüncü cümle: “Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” Bu hüküm, tüm maddenin ruhudur zaten ve bir hukuk devletinin yurttaşlarına sunup sunabileceği en büyük güvence. Yıldız koyacağımız kelime, hiç kuşkusuz “kanun”. Ve son cümle: “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Cumhurbaşkanına verilebilir.” Buradaki Cumhurbaşkanı ibaresinin yerinde 21.01.2017 tarihinden önce Bakanlar Kurulu yazıyordu. Hükümler açık, yalnızca bir makama vergilendirme yetkisi veriliyor: Kanun yapıcı, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi. Cumhurbaşkanlığı makamına yalnızca yürürlüğe konulmuş kanunun belirlediği sınırlar içerisinde hareket edebileceği sınırlı bir serbesti veriyor. Zira, son cümlenin de altı çizilmeyi hak eden sözcüğü yine “kanun”.

∗∗∗

Mali güç kavramı; üzerinde çok fazla tartışılabilecek, tartışanlar arasında çok farklı uç fikirler oluşturabilecek veya moda tabirle konunun uzmanlarına bırakılması salık verilebilecek bir kavram değil. Zaten; her anayasa metninin olması gerektiği gibi, açık ve net.

Kanunların sosyal amaç gütmesi de aynı Anayasa’nın daha henüz ikinci maddesinde devletini; demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti şeklinde tarif ederek hüküm altına almış bir ülkede son derece sıradan ve normal. Hatta; sosyal amacı olmayan bir yasa, baştan dayanaksız sayılmalı.

Asgari ücretle çalışan, emekli, esnaf ve hatta işsiz mi, yoksa sermayedar veya hayatını idame ettirebilmesi için herhangi bir aksiyona ihtiyacı olmayan servet sahibi mi mali güce sahiptir? Peki, cevap sermayedar ise vergi yükünün tabana yayılması nasıl bir sosyal amaç taşır? Nihai bir ürünü yemek, içmek ya da tüketmek için, hayatımızın olağan akışı içerisinde kullanmamızın elzem olduğu elektrik, su, doğalgaz veya internet gibi hizmetler için, emeğinden ve gelecekteki borçlarından başka bir servete sahip olamayanların, mali güçlerinin erişemeyeceği insanlar ile bu ürünleri alıp kullanırken ödevi olan vergileri öderlerken eşitlenmesi murat edilen sosyal amaç olabilir mi?

∗∗∗

Yurttaşlık ödevleri içerisinde vatandaşın cebine dokunan vazife olan vergi ödemenin, her türden keyfiyetten muhafazasını sağlayan ilke verginin yasallığıdır. Vergi koymanın ya da kaldırmanın yalnızca ve yalnızca kanun ile yapılabilir olması, bu husustaki en büyük hak cephanemiz sayılabilir. Bir kişi veya kurumun iradesi ile milyonlarca kişinin ödeve tabi tutulması düşünülemez, düşünülmesi teklif dahi edilemez bir çağda yaşamıyor muyduk?

Bu anlamda, yürürlüğe konmuş bir yasanın hükmü, yorum ile genişletilir ya da daraltılırsa dahi hukuken meşruluğunu yitirecekken; kanuna aykırı olması mümkün olmayan tebliğ, yönetmelik ya da herhangi bir alt düzenleme ile bizzat kanun hükmü lağvedilebilir mi? Vergiyi doğuran olay gerçekleştiği takdirde yasa buyurur ki, bu olay, diğer kanunlarda suç veya kabahat olarak düzenlenmiş olsa dahi vergiyi tahakkuk ettireceksin. Zaten, ilgili Anayasa maddemiz de bunu emrediyor. Öyleyse, örneğin; bugün sermayesi milyon Türk liralarını aşan taksilerin, yaptıkları faaliyet ticari kazanç olarak sabitken ve vergiyi doğuran olay iştigal edilen hizmet her ifa edilişinde ortaya çıkarken nasıl olur da vergi ödemekten azade kılınırlar?

Yani, sevilmeyen Anayasa maddelerinin ilk dört ile sınırlı olduğunu kimse düşünmesin elbet. Ama, ilk dört madde iğdiş edilirse, vergilendirme ilkelerinin sayıldığı 73. Madde kendiliğinden dayanaksız kalır ve ilga yolu metin olarak da açılır. “Zaten; fiilen uygulanmıyor, metinde kalsa ne kalmasa ne değişir?” ya da “12 Eylül Anayasası’nın hükümlerine bu denli önem atfetmek doğru mu?” demeyin! Çünkü, Amerika’yı yeniden keşfetmeye lüzum yok, mali güç şerhi de sosyal amaç ayrıntısı da ve kanunsuz vergi olmaz ilkesi de oraya darbecilerin lütfu ile değil bizzat demokrasi mücadelesi ile girdi. Ve gayet tabi, ileride uygulanacak olası bir servet vergisi, kamulaştırma ya da emekçiler lehine düzenlenecek istisna ve muafiyetler için bu madde gayet yeterlidir.