İmamoğlu ateşle oynuyor
Türkiye’de Aleviler tarih boyunca asimilasyon politikalarıyla hedef alındılar. Devletin en üst kademesinde tüm toplumu kucaklaması gereken yönetici ve liderlerin nefret söylemi Alevileri komşularıyla da karşı karşıya getirdi. Kışkırtma; devletin eğitim politikalarıyla -özellikle son 20 küsur yılda artarak süren müdahalelerle- desteklenerek resmileştirildi. Çocukluktan itibaren aşılanan “kindar kültür” kavrayışıyla toplumsal kırılma yaratmak isteyenlerin amacı Siyasal İslâmın yönetim biçimi haline gelmesiydi. Böylece sorgulamayan biat toplumu kolaca ikna edilerek iktidarın, güçlünün, zenginin ikbalini korumayı sürdürebilecekti. Diktanın, baskının normalleştirme ve kabul aracı ise din oldu. Cahilin tevekkülü bir süre sonra yetmez olunca bu kez cihad devreye alınmalıydı. Böyle de oldu. Alevilere yönelik zulüm, şiddet, kıyım ve katliam hep bir tahrik unsuruyla planlandı. Kışkırtılan ve uyuşturulmuş cehalet eyleme geçtiğinde de korundu, ödüllendirildi. Bu ülkenin resmi ayrıştırma ve asimilasyon politikasının özeti budur.
30 yıldır sesleniyorum. Sivas Katliamı bu anlayışın kendi rejimini daimi kılmak için ilk kez açıkça ifade etmekten de çekinmediği “şahlanış” hareketiydi. O gün sadece Aleviler değil Cumhuriyet de açıkça hedef alındı. Bu katliamın adaletsizliği ise önce arkasındaki cemaat ve tarikat güçlerini iktidara taşıdı. Sonra devlet içinde ve asla ihtimal verilmeyen bir şekilde ordu içinde yıldan yıla kadrolaşma, yuvalanma ile bugünlere gelindi. Cumhuriyetin ‘90 yıllık reklam arası’ özlenerek dile getirilse de bu siyasal ideolojinin kısa reklam arası 2016’da kendi içindeki güç kavgalarının doğurduğu darbe girişimiyle geldi. Bu girişimin iktidardaki kanadın lehine ‘bertaraf’ edilmesiyle birlikte yine Cumhuriyetçilerin, laikliğin, aydınların hedef alınması için kullanışlı bir fırsat yakalandı. Durum ‘daimi mağdur’ lehine ve emeline hizmet edecek şekilde kullanılarak rejime yönelik saldırı bu kez de OHAL şiddetiyle normalleştirilerek mesafe aldı. Cumhuriyet’i kâğıt üzerinde bırakacak tek sesli biat rejimi çok kısa bir özetle böyle devreye girdi.
Bu ideoloji gücünü korkutarak kazandı, korkutarak pekiştiriyor. Bunun için ihtiyacı olan hurafeler, fetvalar ise Diyanet üzerinden ‘insanlık’, ‘iyilik’ gibi herkesin özlemi olan kavramlarla süslenerek gerekçelendiriliyor. Bu temenniler çoğunlukla öbür dünya için kullanılsa da özlem; ister bugün ve herkes için iyilik isteyenler, ister ölümden sonra kavuşulacak tüm baskılardan ari özgür bir cennette salt kendisi için iyilik isteyenler olsun herkesi bir yerinden yakalıyor nasılsa.
Yarım kalmış aydınlanma devriminin gün günden irtifa kaybeden laiklik ilkesinin karşısında devletin resmi kurumu Diyanet var. Bu kurum toplumu sıklıkla ‘ölmüş karısıyla ceset soğumadan sevişme’ izni, ‘babanın öz kızına şehvet duyması haram değil’ önermesi gibi saçma sapan fetvalarla bilgilendiriyor. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak birinin bile doğurduğu sonuç açıkça kadının ve çocuğun erkeğin her türlü sapkın isteği için hizmetkâr ilan edilmesidir. Resmi ağızlardan bu tuhaf fetvalarla topluma ensest teşviki yapılırken bütün ülke ekranlar başında bir takım erkeklerin kendilerini Sherlock Holmes sanarak, büyük keşifleriymiş gibi cinayetin gizli detaylarını sıralayıp durduğu medya fırtınasına esir düşüyoruz. Sahi Narin’in başına ne geldi?
Konu, narin olduğu kadar derin. Bahsettiğimiz ideolojik örgütlenmenin muhtardan, emniyette, jandarmaya, TSK’ya, yargıya uzanan yerelde hâkimiyetini gözler önüne seriyor. Tanıklar susturuluyor, evlerden -nedense- yüzlerce mermi çıkıyor ve -nedense- konu dahi edilmiyor. İktidar Partisi milletvekili “bildiklerini söyleyemiyor”, iktidar koruyor, yandaş medya konuyu sıradan bir cinayete indirgemek için uğraşıyor.
Hep söylediğimi yineleyeyim. Bu ülkede kadın cinayetlerinden, çocuk cinayetlerinden, istismardan, asgari ücrete, derin yoksulluğa, afetlere kadar her aldığımız nefes politik ve ideolojik. Hiç biri birbirinden bağımsız değil. Birileri öldürüyor, birileri koruyor. İnsanlık ve iyilik isteyen birileri da hep bedel ödüyor. Onlara bedel ödetiliyor ki kimse uyanmasın, en büyük acılar kalplerde kalsın. Beyine ulaşan bağı uyandıranlar susturulsun. Aleviler, muhalifler, sorgulayanlar, aydınlar bu nedenle hep hedefte.
Diyanetin yayın organı kara gazetenin adını arama çubuğuna yazın ve sonra yanına ‘hedef aldı’ yazarak aramayı başlatın. Çıkan sonuçların kalabalıklığına, hedef gösterilenlerin kimler olduğuna ve gerekçelere şaşacaksınız demek isterdim ama şaşırmayan toplum yaratıldı. Kimi haklı ve normal görüp kimi de alıştığı ve kanıksadığı için şaşırmayacak.
Bu gazetenin yeni hedefi yine yeniden Ekrem İmamoğlu. Manşet: “İmamoğlu Ateşle Oynuyor.” Adet hedef göstermek yanında tehdit! Bu manşet neler hatırlatıyor, neleri vurguluyor? Yakılan Madımak otelini, tekbir sesleriyle ateşe verilen Alevileri ve aydınları meselâ! Bu hedef gösterme ve tehdidin sebebi İBB’nin Cemevlerine ibadethane statüsü vererek tanıması. Devletin asimilasyon politikaları, tarikatlara -kuran kurslarında belgeli itismara rağmen- verdiği sonsuz özgürlüğü Alevilerin inanç merkezlerine vermiyor. Örneğin Alevi nüfusun en yoğun olduğu Dersim’de Tunceli ilinde toplam 117 cami varken sadece 1 Cemevi var. Diyanet Başkanı Ali Erbaş her gün feyz aldığı liderin “sarayı” ve saltanatına benzer yaşamı, harcamalarıyla; kul hakkına girerek 12 ya da bilmem kaç kez gittiği, karısını, arkadaşını kayırdığı Hac ve Umre ziyaretleriyle gündemde. Diyanetin birçok bakanlığı geride bırakan bütçesi ile Alevi Bektaşi köylerine imam atanıyor. Avrupa’ya dede gönderiliyor. Dedeler maaşa bağlanarak yeni ve sarı Alevi kurumları icat edilerek devletin Alevileri örgütleniyor. Alevilik Ali’sizleştiriliyor!
Bakın Diyanet Başkanı Ali Erbaş ne demiş; “Bugün ne yazık ki insani değerlerin, ahlaki erdemlerin, adaletin, merhametin alabildiğine örselendiği bir zamana, küresel kötülüklere şahitlik ediliyor. Bencillik, yalnızlık, umutsuzluk, güvensizlik gibi sorunların insanlığı çepeçevre kuşattığı bir çağı yaşıyoruz. Kimlik, kişilik, aidiyet, anlam ve gaye ekseninde yaşanan krizlerin, insanları modern bir cahiliyeye sürüklediğini görüyoruz."
Pek güzel değil mi? Eskilerden bir şarkı gibi geliyor kulağa; ‘niyet neydi akıbet ne oldu bak’!
Ekrem İmamoğlu hedefte. Çünkü eşit ve adil bir hizmet anlayışı ile toplumu etkiliyor, giderek güçleniyor. Kemal Kılıçdaroğlu’na hapis ve siyaset yasağı getirilmek isteniyor. Ekrem İmamoğlu yargılanıyor. Siyaset yasağı getirilen Canan Kaftancıoğlu’na yeni intikam iddianameleri hazırlanıyor. İstanbul’un kazanılmasının, bir sonraki yerel seçimde Türkiye geneline yayılan sonuçlarının mimarı bu üç kuvvetli isimin, üstesinden gelemedikleri bir yenilginin hıncıyla, uydurma suçlamalarla yargılanması ve hedefe koyulmasının ardında insanları korkutarak ve asimile ederek tutundukları iktidarı kaybetme korkusu var.
Kullandıkları enstrümanlar birikimleri kadar ve hep aynı, ancak sonucu öngörüyorlar. Önce beyinlerin sonra vicdanların etrafına ördükleri kozanın içinde ipek böceği ölmedi. Orada yaşam var. Koza delindi.