Google Play Store
App Store

Trump yönetimi, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF)’ndan çekileceğini açıkladı. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov’un imzasını taşıyan 1987 tarihli anlaşma, tarafların 500 ve 5 bin 500 kilometre menzilli nükleer füze mevzilenmelerini yasaklıyor. INF’den çekilmenin Obama ve Medvedev’in imzaladığı stratejik silahları azaltmayı öngören anlaşmanın da varlığını tehlikeye atabileceği yorumları yapılıyor. ABD’nin […]

‘İmparatorluk kendi sonunu hazırlıyor’

Trump yönetimi, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF)’ndan çekileceğini açıkladı. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov’un imzasını taşıyan 1987 tarihli anlaşma, tarafların 500 ve 5 bin 500 kilometre menzilli nükleer füze mevzilenmelerini yasaklıyor. INF’den çekilmenin Obama ve Medvedev’in imzaladığı stratejik silahları azaltmayı öngören anlaşmanın da varlığını tehlikeye atabileceği yorumları yapılıyor.

ABD’nin saldırgan siyasetinin sistemi çöküşe sürüklediğini ileri süren Uluslararası Barış ve Gelecek Araştırmaları Vakfı (TFF) Direktörü Jan Oberg, Rusya ve İran’la nükleer anlaşmalardan çekilmenin nükleer tehdidi artırdığını söylüyor.

AVRUPA CEPHE OLUR

İsveç’in Lund kentinde yaşayan Oberg’e göre, olası bir nükleer savaşta Avrupa cephe olacak, ABD’nin NATO’ya ilgisinin de nedeni bu. Oberg, “Varsayımlarına göre, NATO çatışmayı Avrupa topraklarında tutacak” diyor.

Oberg’e göre nükleer sadece savaşta değil barış halinde de büyük tehlike: “Unutulan mesele, tehlikenin sadece Trump’ın ya da başka birinin nükleer silahları kullanmak istemesiyle ilgili olmadığı. Korktuğum şey teknik kaza ve insan başarısızlığı. Bunu ben uydurmuyorum, nükleer kullanmak isteyen dengesiz başkanlarla ya da nükleer tesislerdeki sarhoş kişilerle, uyuşturucu kullananlarla ilgili haberler var. (Önceki hafta) İngiliz basınında çıkan haberlere göre, bir yolcu feribotu, Britanya sularında, nükleer silah taşıyan bir denizaltıyla çarpışma tehlikesi geçirdi. Bu İngiliz sularında ilk kez yaşanmıyor.”

NÜKLEER SİLAH TERÖRİZMDİR

Oberg, nükleer silah kullanımının terörizm tanımını karşıladığını ifade ediyor: “Nükleer silah terörizmdir, çünkü terörizm, siyasi bir hedefe ulaşmak için, çatışmaya taraf olmayan insanların zarar görmesi ya da öldürülmesidir. İnsanları öldürmeden nükleer silah kullanamazsınız. Birini öldürdüğünüzde hapse atılırsınız, fakat bir sarayda oturuyorsanız ve milyonlarca insanı öldürecek bir politikaya karar verirseniz devlet adamı olursunuz.”

ABD, dünyada en çok askeri harcama yapan ülke. Bütçe içinde nükleere önemli yer ayrılıyor. Sosyal eşitsizliğin giderek arttığı ülkede kaynakların askeri harcamalara gitmesi, giderek daha büyük bir rahatsızlık konusu haline geliyor. Oberg’e göre bu durum sürdürülebilir değil “26 kişinin servetinin dünyanın en yoksul yüzde 50’sinin servetiyle eşit olduğu bir dünyada yaşayamazsınız. Bu sistem gelecekte işe yaramayacak. İran’la bir savaş da ABD imparatorluğunun tabutuna çakılan son çivi olabilir.”

SİSTEMİN ‘İNTİHARI’

Oberg, sistemin ABD imparatorluğu için “intihar” anlamına geldiğini söylüyor ve devam ediyor: “Halk, dünya üzerindeki bütün bu üslerin savaş yalanlarının yarattığı ekonomik yükü ülkenin taşıyamayacağını görecek. Savaşlar sivil ekonomiye değil, silah üreten birkaç şirkete yarıyor. Militarizmin ve savaşın genel ekonomi için iyi olduğuna dair tek bir gösterge, tek bir rapor bulamazsınız. Tüm toplumu militarize ederseniz çöküşten kaçamazsınız.”

İmparatorluğun çöküş esnasında etrafına zarar verebileceğini ileri süren Oberg, şu soruları soruyor: “İkisinin aynı şey olduğunu söylemiyorum ama Hitler’in Berlin’deki sığınağında bir nükleer düğmesi olsaydı, ne yapardı? ABD imparatorluğu bir noktada oyunun sonuna gelecek, o zaman ne yapacak? Bu, dünyanın geri kalanını nasıl etkileyecek?”

‘ABD İŞTE O ZAMAN MUHTEŞEM OLACAK’

Trump’ın seçim kampanyası sloganına gönderme yapan Oberg, ABD’nin ancak kökten bir sistem değişikliğiyle “Muhteşem olacağını” söylüyor. “İmparatorluk ortadan kalktığında yani dünya üzerindeki askeri üsler ve sömürücü şirketler yok olduğunda, dünyanın geri kalanını yönetmeye çalışmak yerine partner olarak davrandığında, ABD bir refah devleti olduğunda, Dünya çok daha güzel bir yer olacak” diyor Oberg.

***

Hapishanede dondurucu soğuk ve karanlık skandalı

ABD basını, Brooklyn’de bulunan Metropolitan Hapishanesi’ndeki mahkumların geçen haftayı, buz gibi hücrelerde ve karanlıkta geçirdiğini yazdı. 27 Ocak’ta sistemde çıkan yangın sonrasında telefona erişim de kesintiye uğradı. Hapishane yönetimi olaya müdahale etmekte gecikmekle suçlanırken, mahkum yakınları hafta sonu hapishane önünde eylemdeydi. Pazar gecesi kesintinin sona erdiği açıklandı ancak olay, hapishanelerin durumuna ilişkin endişeleri bir kez daha gündeme getirdi.

***

Büyük şirketler ayrımcılık davalarını satın mı alıyor?

‘Good Jobs First’ örgütünün yayınladığı rapora göre, büyük bankalar, ayrımcılık ve cinsel taciz davalarında uzlaşma ve zarar için en çok para ödeyen şirketler arasında yer alıyor. Forbes ve Fortune 1000 listesinin incelendiği çalışmada, büyük şirketlerin ödediği toplam paranın 2,7 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. Bank of America, Novartis ve Coca-Cola gibi şirketler listenin başında. Davanın sonlanmasını sağlayan uzlaşmaların içeriği çoğunlukla kamuya açıklanmıyor. Tacize karşı #MeToo hareketi, gizli anlaşma ve hakemlik uygulamalarının kaldırılması çağrısı yapmıştı.