İnadım inat

Neslihan YİĞİTLER
Gazetemizde ilk günüm. Yeni tanışanların birbirlerine “Nerelisin?” diye sorması adettendir. Sorduğunuzu varsayarak yanıtlayayım. Ben Karşıyakalıyım, kentini seven, şuurunu yitirmemiş Karşıyakalılardan. Bu köşede hep birlikte Karşıyaka’dan, Göz Göz’ün başarılarından, Bayraklı’nın tarihinden, Karaburun’dan Foça’dan, Aydın’dan, Manisa’dan kısacası tüm Ege’den bahsedeceğiz. Onca yılın birikimiyle kendi semtimden biraz fazla bahsedebilirim, o zaman bana yazıp uyarma hakkınız saklı…
Karşıyakalılar, biz İzmirli değil Karşıyakalıyız, 35,5’uz derken ukalalık gibi görünüyor biliyorum ama işin aslı öyle değil. 1970’li yıllarda (Eyvah, yaşım ortaya çıkacak) Karşıyaka’nın ve Bostanlı’nın hali şimdiki gibi değildi. Biz zavallı insancıklar ayakkabı, çanta, kırtasiye ve belki çay-kahve, peynir alışverişimizi bile kente giderek yani İzmir’e giderek yapardık. Bostanlı-Karşıyaka civarı oldukça küçük bir yerleşim yeriydi. Hatta Deniz Bostanlısı Kara Bostanlısı ayrımımız da var ama o başka yazının konusu olsun. Konak’a vapurla ulaşmak bile uzunca sürdüğünden Manisa’da oturan anneannemler “E bugün ne yapacaksınız evladım?” diye sorduğunda “İzmir’e gideceğiz” diyerek yanıtlardık. Çünkü haberi verilecek bir seyahatti o günlerde bu yolculuk. Durum söze döküldüğünde Karşıyaka’yı İzmir’den ayrı konuşmak gerekli oldu. Ayrım epey arttı. Bunun üzerine benim dönemimden bir önceki abilerim biraz da yaratıcılıklarının etkisiyle 35,5 tabirini bulunca neredeyse Trafik Plaka Tescil İl Müdürlüğü (var mı böyle bir makam bilmem) tarafından bile onay almış olduk.
Sözün özü, çoğunluğun kibir sandığı 35,5’luk aslında bizim mahalledeki yokluktan kaynaklanan bir durum. Fakat abilerimin krizi fırsata çevirişine dikkatinizi çekmek isterim ya da abilerim değil de kalbimi kıran Karşıyakalı delikanlıların 35,5’u yaratması mı desem? Onların hin düşünceleri mi desem? Ne desem? Yaptığım dedikodu değil ya, aşkolsun! Olanı konuşmak bence.
Bizim topraklar biraz başkadır, burası doğru. Ustam Barış İnce “İzmir insanı kendine benzetir” der. Gerçekten Karşıyaka’da bu durum biraz daha fazladır. Bir inadı vardır mesela Karşıyaka’nın. Herkese karşı çok yumuşaktır ama bam teline basarsanız hiç yumuşatamazsınız. Rahattır ama inat hep bir yerlerde yüzeye çıkmak için anını bekler. İşin en ters tarafı, neye inat yapıldığının, inadı yapanın da farkında olmamasıdır. O ince bir bam telidir sadece ve bir şekilde basılmıştır ona artık. İnsana, “İnşallah o gün maç vardır da bir şekilde bağırır, rahatlar” dedirtir. Maç yoksa yanındakine Tanrı sabır versin. Yani Karşıyakalı inatçıdır. Karşıyaka’ya gelen biraz inatçı olur.
Bu inadın içinde bir yerlerde güzeli görmek isterseniz şunu söyleyebilirim “Bir 35,5 sevdiğine inat yapar.” İş yerinden çok sevdiğim bir arkadaşım, Ankara’dan İzmir’e taşınmıştı. Kısa süre sonra birine âşık oldu. Birlikteler, her şey yolunda gidiyor, muhteşem. Fakat bir sabah işler terse dönmüş, koşarak ağlamaklı yanıma gelmiş, yardım istemişti: “Önceki akşam Bostanlı’ya dondurma yemeye çıkmışlar, her şey harika, dondurma yerlerken birden erkek arkadaşı “Hadi, hadi arabaya” demiş. Arkadaşım “…Ama o kadar hızlı beni arabaya yönlendirdi ve hemen eve döndük ki ne olduğumu anlamadım” böyle değişimleri, bir halleri oluyor, bir şeye inat ediyor, takılıyor ve ben, hiç anlamıyorum” diyerek erkek arkadaşının alt yazısını okumak yolunda benden yardım istemişti. Biraz düşündükten sonra kendiliğinden “E tamam işte seni seviyor” diye yanıtladım onu. Çünkü bizim mahallenin havasından suyundandı sevdiğimizi koruma içgüdüsü, tanırdık onu. İş yerindeki arkadaşım dondurmasını yerken palas pandıras arabaya yönlendirilip kim bilir hangi nedenle eve yönlendirilmişti bilemezdik ama aşinaydık. Yaşamda kimi şeyler açıklanamaz ama ispatlanabilir. Bu iki arkadaşım kısa süre sonra evlendi ve hâlâ çok mutlular, yani bu hareketlerin olumsuz hiçbir yönü yok. Tıpkı, Alsancak’taki Bonjour Disco’da eğlencenin orta yerindeyken bir arkadaşımın “Hadi yürü gidiyoz” diye tutturması gibi masum bir inat. “Neden ama çok eğleniyoruz, kaç saattir dans ediyoruz” dememe karşın “Yürü ya gidiyoz” diye tutturmak ve gidene kadar kimseye rahat vermemek inadı. Bir yandan çok komik bir yandan da açıklanamaz. Bunu ancak Cengiz Abim ile evlenen Arzu, Emre’nin yakın arkadaşı Bülent ya da Murat’ın kız kardeşi Ebru Menşebay anlar. Bizim masum inatlarımız güzeldir, kıymetlidir.
İlk köşenin günahı olmaz derler. Bu atasözünü yeni uydurdum. Bence çok yaratıcı. İleriki yazılarda birlikte çözümler bulmaya, yaşamı anlamaya, Ege’de yaşamanın güzelliklerini, zorluklarını konuşmaya çalışırız daha derinden. Sevgiyle, her zaman…