Google Play Store
App Store

Laiklikten imtina eden kadın düşmanlığının sınıfla bağını kurmayan, söylemler, bu saldırıların, gericiliğin, sağ popülist akımların önünü açıyor.

‘Incel’lerden, kutsal aileye: Anayasa’ya laiklik dememe ısrarı!

Erdoğan’ın bu cümlesi çok tartışıldı. Bu cümle Taliban rejimine bir çağrı mıydı? BOP eş bakanıyım diyerek iktidara gelen Erdoğan’ın ABD’ye seslenişi miydi?

Sözlerin tamamını tekrar hatırlayalım. Erdoğan “Afganistan’da 3 ana otorite görülüyor. NATO, Amerika ve Türkiye. (…) Biz buna olumlu bakıyoruz. Türkiye’nin, Taliban inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Ters bir yanı olmadığı için de onlarla bu konuları daha iyi görüşeceğimize, anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum.”

Erdoğan’ın “BOP eş başkanlığı” sözü devam ediyordu.

Emperyalizmin, kapitalizmin bekası gereği din, ataerkillik, devlet üçlüsü vazgeçilmezdi.

2000’lerin başında ilk Taliban yönetiminin yıkılmasından sonra Afganistan’da hem İslam hem de ataerkilliğin merkezi devletin yok denecek kadar zayıf olduğu bir ortamda nasıl şekillendiği, 2011’de başlayan Arap ayaklanmaları, Occupy hareketi, Wall Street’i işgal et eylemleri, Gezi direnişi ile birlikte kadına yönelik şiddetin değişen biçimleri ortaya çıktı. Siyasal İslam’a, baskıcı rejimlere karşı direnişin en önünde yer alan kadınlara karşı şiddet, siyasal sindirmeyi amaçlayan saldırı biçimlerine dönüştü.

***

Muktedirler kadına yönelik şiddetin değişen biçimlerini güçlerini kaybetme risklerine karşı yeni ve geçmişten farklı argüman ve yöntemlerle daha şiddetli saldırı biçimlerine dönüştürdü.  Edirnekapı’daki kadın cinayeti ile ortaya çıkan vahşet yıllardır uygulanılan bu saldırı biçimlerinin sonucuydu. Neoliberalizmin sonucu artan yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik kaygısının sorumlusu olarak kadınlar hedef tahtası haline getirildi. Kadınlar artan yoksulluğun sorumlusu ilan edildi. ABD tarafından desteklenen Talibanvari, IŞİD’vari saldırı, şiddet biçimleri tüm dünyayı esir aldı.

Klasik ataerkillik sistemlerinin kendine özgü bir şiddet biçimi vardı. Kadınların tek başlı hanelerin mülkü addedildiği devirlerde namus diyerek kendileri üzerindeki tasarruf hakkı aile, aşiret, mahalle gibi topluluklara aitti. Kadınların kamuda görünürlüğünün artmasıyla ve kadın hareketinin yükselişi ile temel amacı yıldırma ve direnişi kırma olan yeni toplu saldırı biçimleri gördük. Meksika’dan Güney Afrika’nın varoşlarına Yeni Delhi’nin sokaklarına, İran’a, Afganistan’a, ülkemize kadın şiddeti ve cinayeti salgını yaşıyoruz.

İşsizlik, güvencesizlik, mülksüzleşme sonucunda “erkeklik yükümlülüklerini” yerine getiremeyen ellerinde “erkekliklerinden başka” hiçbir şey kalmamış incel gibi isimlerle sosyal medyada da yaygınlaşan erkek kitleleri ortaya çıktı. İddia kadınların haklarının kendilerini mağdur ettiği iddiasıydı. Kendilerini yeni mağdurlar olarak ilan ediyorlar. Sitelerinde kadınlara yönelik her türlü şiddet, biçiminin erkeklerin hakkı olduğunu yaygınlaştırıyorlar. Kendilerini mağdur ilan eden (işsiz, güvencesiz çalışan, evli olmayan) erkek kesimlerinin marjinal toplulukların, erkek olmaktan kaynaklı üstünlüklerini dayatabilme özgürlüğü olarak web sitelerinde kendilerine kadınlara saldırma, taciz, tecavüz etme hakkı tanıyorlar.

İktidarlar eliyle ideolojik olarak ve yasal mekanizmalarla destekleniyorlar. Kadınların haklarını ellerinden alan politikalar ve yasal dayatmalar dünya genelinde yaygınlaşıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekle, 6284’ün hedef gösterilmesine, cezasızlığa, kadın katillerine iyi hal indirimlerine, medeni kanunu sil baştan yazacağız açıklamalarından, Anayasa taslağının kadınları hedef almasına ve yıllardır sürdürülen kadın düşmanı söylemlere ülkemizde de kadına yönelik şiddetin artışını, kadın cinayetleri salgınını yaşıyoruz.

Kadınların kazandığı yeni yurttaşlık hakları, artan eğitim ve işgücüne katılım oranları kadınları giderek kamusal alana çekti ve giderek geleneksel iş bölümlerini sarstı. Kültürel hegemonyanın giderek zayıflaması erkek ayrıcalıklarının savunulması rızanın yerini şiddete bırakmasına yol açtı.

Bunun en iyi örneklerinden birini İran’da görüyoruz. Devletin tepeden inme devlet politikalarını reddeden bir toplum karşısında muktedirlerin yalın şiddetini ve vahşetini buluyor. Bir yönetici zümrenin kadın kıyafetlerini rejimin bekası olarak göstermesi ne kadar kırılgan bir rejim olduğunu ve de inanılırlığını ne denli kaybetmiş olduğunun da kanıtı aynı zamanda. Genel seçim öncesi gündeme getirilen ve son tartışmalarla yeniden gündemleşen Anayasa taslağında da kadınların kıyafeti, kadınların nasıl giyineceğinin Anayasa eliyle tarifi ana maddelerden biri.

Anayasa taslağında “Kamuda/özelde dinsel inancı nedeniyle başörtüsü ve tercih ettiği kıyafet nedeniyle hiçbir surette engellenmemek şartıyla devlet kıyafet tedbirleri alır. Dinsel inancı nedeniyle başörtüsü ve tercih ettiği kıyafet hiçbir surette kınanamaz…” maddesinin her vurgusu ile dinsel inanca göre kıyafet kodlarının Anayasa’ya yerleştirilerek tüm din ve inançların değil, bir dinin bir mezhebinin bir yorumunun anayasaya girmesi ile kadınların bedenlerini, haklarını hedef alarak, bir Anayasa’yı kadın kıyafeti üzerine kurarak siyasal İslam rejiminin son raunduna hazırlanıyorlar. Dinsel nikâha anayasal statü kazandırılmasından, çocuk yaşta evliliklerin artışına, şiddetten korunma hakkımızın, çalışma hakkımızın, miras hakkımızın gaspına kadar haklarımız, yaşamlarımız yine siyasal İslam rejiminin hedef tahtasında.

***

Kültür savaşları, iç-düşman söylemleri eşliğinde yükselen sağ popülist akımların toplumsal cinsiyet alanlarını Brezilya’dan Rusya’ya, Türkiye’ye kullandığını görüyoruz. Etki ajanlığı da ülkemizde de dünyada da bu söylemler eşliğinde gündeme getiriliyor. Tarihsel ve kültürel olarak suni söylemlerle şiddet pompalanmaya çalışılıyor.

Örneğin Hindistan’da Müslümanların baskıya uğraması ve ezilmesi serbest iken Rusya kendini Hristiyanlığın son kurtarıcısı olarak gösteriyor kadın haklarına savaş açıyor, Batı’yı şeytana tapmakla suçluyor. AB içinde de Polonya ve Macaristan gibi ülkelerde de benzer dile sahip yönetimler var. ABD’de kürtaja karşı duruş ta hep aynı siyasi tarzın farklı görüntüleri ortaya çıkıyor.

Kadınlara saldırı yalnızca toplumsal cinsiyetle ilgili bir mesele değil bir rejim ve yönetim meselesi. Çeşitli ayakları var. Devletin tepeden inme düzenlemelerle yasal haklarını kadınların elinden alması ile eş zamanlı sokağın da restorasyonu var. Ülkemizde de özellikle tarikat yapıları, ırkçı yapılar devreye sokuluyor. Örneğin Diyarbakır’da “kıyafeti açık kadınların geldiği ve müzik dinletisi yapıldığı” gerekçesiyle bir kafeye bir ay içinde iki kez el yapımı patlayıcı ve silahlı saldırı düzenlendi.

Laiklik demekten imtina eden kadın düşmanlığının sınıfla bağını kurmayan, kimlik politikaları üzerinden söylemler, politikalar da bu saldırıların, gericiliğin, sağ popülist akımların önünü açıyor.

Sistemin diğer bir saldırı ayağı da kutsal aileye çağrı. Narin cinayeti ile kutsal ailenin nasıl korunduğuna hep birlikte tanıklık ettik. Bu akımı 1990’larda toplumsal cinsiyete karşı olduğunu açıklayarak Vatikan başlattı. 2010’dan beri daha geniş bir koalisyona ve yeni bir ideolojik anlatı haline dönüştü. Vatikan’ın başını çektiği koalisyonun bizim ülkemizde de çok aşina olduğumuz genel karakteristik özellikleri var. Toplumsal cinsiyetin batı ve elitler tarafından geleneksel aile düzenini yıkmak için oluşturulduğunu söylüyorlar ve aileyi koruma altına almayı teklif ediyorlar. Aile platformları oluşturuyorlar. Büyük fonlarla destekleniyor, toplantılar, buluşmalar, mitingler düzenliyorlar. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da yine bir miting yaptılar. Kutsal aileye çağrı adı altında kadınların haklarını hedef alıyorlar, Hitler’in “din, kilise, mutfak” üçlüsüne çağrı yapıyorlar. AKP illerde kuracağını açıkladığı aile danışmanı /manevi danışmanlarla, medeni kanun değişikliği planıyla aileyi koruma adıyla boşanma, miras, nafaka haklarının hedef alınmasıyla müfredat değişikliği ile her adımda “kutsal aile” diyerek karşımıza çıkıyor.

Eğitim, saldırının diğer bir ayağı. 4+4+4 ile kız çocuklarının eğitim hakkı bir bir ellerinden alındı, alınıyor. Karma eğitimin tamamen kaldırılması da diğer bir amaç. Müfredatın temel omurgası; “Erdem-Değer-Eylem Modeli" dedikleri değerler adıyla “fıtrat, iffet, mahremiyet, edep, ahlak, aile bütünlüğü…” kelimelerinin tüm ders içerikleri ile biçimlendirildiği, “huzurlu insan", "huzurlu aile ve toplum"un genel hedef olarak belirlendiği bir çerçeve olarak açıklanıyor. Medeni kanunu silikleştiren, aile kurmada İslam hukukunu referans gösteren, evlilik yaşının yükseltilmesini aileye tehdit olarak ders içeriklerine yerleştirerek çocuk yaşta evliliklerin önünü açmayı amaçlayan bir müfredat dayatması var önümüzde. Aile reisliği ile devlet reisliği arasındaki ilişki ders içeriklerine yerleştiriliyor. Kadınların çalışma hayatında olmasını aile için sorun olarak gören, kreşlerin, bakımevlerinin olmaması gerektiğini savunan ve bu işleri kadınların kadın olmaktan kaynaklı yerine getirmesini telkin eden müfredatla hayatla geçirilmeye çalışılıyor.

***

Öğretmenlik Meslek Kanunu ile yeni rejimin öğretmeni yaratılmaya çalışılıyor ve “öğretmene uygun olamayan fiil ve davranışlar” muğlak ceza maddesi ile tüm öğretmenler ancak özelde kadın öğretmenler hedefte. Kanunun mecliste onaylanmasının hemen sonrasında çoğunluğu AKP ve Maarif Vakfı yöneticilerinden oluşan iktidar yanlısı Enstitü Sosyal Vakfı tarafından yalnızca kadın öğretmenlere “kıyafet dersi” verileceği açıklanıyor.

Bir yandan da düzen muhalefeti 22 yıldır bu ülkede hiç yaşamamış ve genel seçimden sonra siyasal İslam rejim inşası saldırıları kesintisiz sürmüyormuş gibi normalleşme, yumuşama açıklamalarına devam ediyor, Anayasa pazarlıklarına açık kapı bırakıyor.

Kadınlar, sokak ise kadınların, halkın birleşik mücadelesine çağrı yapıyor.

Bu kadar kapsamlı bir saldırı din aracılığıyla hayata geçiriliyor. Ve ısrarla laiklik demeden bir feminist mücadele ısrarı da devam ediyor. O kadar kötüsünü yaşıyoruz ki daha kötüsünü hatırlatarak laiklik mücadelesinden bağımsız bir mücadelenin olamayacağını konuşmak bile zül geliyor artık. İranlı genç kadının eylemi ile birlikte İranlı kadınların seslenişi de son söz olsun. Yasaklanan saçlarımız şimdi kardeşlerimizin boynunda idam ipi.