Google Play Store
App Store

Ayaklanmalar muhafazakârların iktidarındaki devlet eliyle ırkçılığın, yıllar süren göçmen karşıtı hükümet politikalarının ve medyanın düşmanca anlatısının doğrudan sonucuydu.

İngiltere’de faşizme karşı halkın birliği
Fotoğraf: AA

Graham PEEBLES

Muhafazakârların iktidardaki 14 yılının mirası yalnızca ekonomik durgunluk ve kamu hizmetlerinin yok edilmesi değil, ayrıca toplumsal ayrılıklar, aşırı sağ ve öfke.

Şiddet, ırkçılık ve nefret aşırı sağcı grupların ve bireylerin tüm dünyadaki ortak dili, tüm bunları geçtiğimiz hafta Britanya’daki kimi şehirlerin sokaklarında açık şekilde gördük. Başbakan Kier Starmer’in ifadesi ile “Aşırı sağcı eşkıyalık” kol gezerken, azınlık topluluklarında, özellikle Müslümanları ve sığınmacılar üzerinde korku yaydı.

Beyaz erkeklerden oluşan çeteler polisle çatışırken, işyerlerini, evleri ve kamu binalarını yağmalayarak yıktılar ve sığınmacıların yaşadıklarını düşündükleri otellere saldırdılar. Faşizme karşı binlerce insan ülke çapında ırkçılık karşıtı eylemlerde bir araya girdi. Topluluklar birlikte sokakları temizledi ve ayaklanmaların sonucunda oluşan zararları karşılamak için para toplama kampanyaları başlattılar.

MUHAFAZAKÂR SLOGANLARI

İnternette organize edilen ve failler tarafından canlı yayınlanan, kamusal yaşama yönelik bu kâbus dolu sahneleri, Southport’ta üç çocuğun katili olan adamın kimliğine dair yalan haberlerin yayılması tetikledi. Fakat bu nefret ortamı yıllardır sağcı siyasetçiler ve medya organları tarafından besleniyor.

(Elon Musk tarafından aşırı sağcıların hoş görüldüğü) Twitter/X, Tik Tok, Facebook ve Telegram bilgi kirliliği ve dümdüz yalanlar için bir bildirim panosu, eylemcilerin buluşma ve örgütlenme yeri haline geldi.

Yağmacı çeteler çeşitli gruplardan oluşuyor: Neo-Naziler, kavga arayan, bayraktar holiganlar, yanlış yönlendirilen ve dükkân yağmalayan embesiller ve telefonlarında bu kaosu kaydeden, sorulduğunda muhafazakâr yalanlarını sıralayan kışkırtıcılar ve coşkulu ayaklanmacılar.

Polise taş atan eylemcilerin kimisi, önceki (muhafazakâr) hükümettekilerin sloganlarını tekrarlıyordu, özellikle de eski başbakan Rishi Sunak’ın. Göçmenlerin Fransa’dan Britanya’ya süren korkunç yolculuklarına dair “Botları durdurun” sözü, Sunak’ın anlamı olmayan ama sürekli tekrarladığı meşhur laflarındandı. “Ülkemizi geri alalım” da kalabalığın tekrar ettiği sloganlardan biriydi. Boris Johnson ve ortaklarının Brexit referandumunda tekrar ettiği kışkırtıcı sloganı geçtiğimiz günlerde Reform UK üyesi faşist Lee Anderson böyle adapte etmişti. “Ülkemizi geri alalım,” tam olarak kimden?

Ayaklanmalar muhafazakârların iktidarındaki devlet eliyle ırkçılığın, yıllar süren göçmen karşıtı hükümet politikalarının ve medyanın düşmanca anlatısının doğrudan sonucuydu. Muhafazakâr siyasetçiler 2016’dan beri çok daha rahat şekilde aşırı sağ retoriklerini kullanarak önyargı ve toplumsal bölünmeyi güçlendirdiler. Sürekli olarak kamunun damarlarına zehir akıttılar ve oy kazanma umuduyla kültür savaşları çıkardılar. Bunu yaparak aşırı sağcılığın mayalanabileceği ve sağcı politikaların seslerini hem içeride hem dışarıda daha çok duyurabileceği bir alan yaratarak sürekli ana akım medyaya müdahale ettiler.

Bunun hızla karşılık bulduğu çoğu topluluk, muhafazakârların iktidarında oluşan ekonomik gerileme ve kamu servislerinin çürütülmesinden en fazla etkilenenler oldu, özellikle de Brexit isimli kazadan. Aynı topluluklar cehaletten, sapkın bir milliyetçilikten ve manipülatif siyasetçilerin gazlamalarından dolayı Brexit’e de oy verdiler. Bu istismarcı politikacıların başında da Nigel Farage geliyor. Brexit’in savunucusu ve şimdi de Reform UK lideri –kadın düşmanı aşırı sağcılardan oluşan parti (Partinin seçilen vekillerinin %20’si geçmişte kadına şiddetten hapis yattı)– şiddeti körükledi ve ayaklanmacılara siyasi bahaneler üretti.

IRKÇILIK VE İSLAMOFOBİ

Farage’in iddialarının aksine bazı muhafazakâr parti oportünistleri ve aşırı sağcılar, ayaklanmacıların “meşru bir pozisyonu olmadığını”, “halkı” temsil etmediklerini ve hükümetin göç politikasını protesto etmediklerini, bunların ırk eylemleri ve İslamofobi olduğunu söylüyorlar.

Ancak birçok topluluk ülkenin berbat durumuna öfkeli. Fakat bu sorunların hiçbirini göç yaratmadı, aksine Britanya’ya önemli yararlar sağladı. Sığınma sisteminde büyük bir sorun var ki bunu da Muhafazakârlar yarattı. Sığınma başvurularını yönetemediler bu da devasa bir kuyruk oluşturarak, sığınmacıların (yaklaşık 30 bin kişi) aylarca halkın vergileriyle otellerde konaklatılması sonucunu doğurdu. İşlemler gerçekleştiğinde ise iddiaların aksine bu kişilerin “yasadışı göçmen olmadığı” ortaya çıktı, başvuranların yaklaşık %80’i kabul edildi.

Bir dizi berbat Muhafazakâr hükümetin ardından Britanya çökmüş durumda: kamu hizmetleri paramparça olmuş, ülke çapında bir barınma krizi mevcut ve ülke her zamankinden daha fazla milyardere sahip olsa da halkın çoğunluğu, özellikle de işçi sınıfı finansal olarak çok zor şartlarla mücadele ediyor, aileler yoksulluk içerisinde yaşıyor. Buna Muhafazakâr Partililerin ve ayrımcıların yıllar süren ırkçı retoriğini ve “ötekileştirmelerini” eklediğimizde, aşırı sağcıların istismarı için mükemmel şartları sağlamış oluyorsunuz.

Çevirmen: Yusuf Tuna KOÇ

Counterpunch.org web sitesinden kısaltılarak çevrilmiştir.