Google Play Store
App Store

İnsan doğal olduğu kadar toplumsal bir mamuldür. Önce sadece doğal malzemelerle üretilir. Ardından toplumsal üretim sürecinde bedenine dispozitifler takılarak toplumsal hale getirilir. Doğal içeriğini tıbbi tahlil sonuçlarınızdan öğrenebilirsiniz. Toplumsal içeriği ise toplumdan topluma değişebilir. Şöyle de söyleyebilirsiniz: Doğal olarak üretilmiş ve kullanım amacına göre modifiye edilebilen bir araç. Her toplum doğal yollarla üretilen çocukları modifiye ettiği sürece kendini yeniden üretebilir. Bir çocuk henüz insan değildir, ancak  toplumsal müdahaleler ve işlemlerden sonra insan haline gelebilir. Topluma dahil olmak, bir dizi bedensel ve zihinsel biçimlendirmeyi gerektirir. Çocuklar, dur durak bilmezler, otur dediğinizde oturmazlar, yerlerinde tutamazsınız; bildiğiniz yabani hayvanlar. Evcilleştirilmeleri gerekir. Önce bedenler yerleşik hale getirilir, ardından zihinleri yerleşik değerlerle donatılır. Yerleşik değerler, bir topluluğun sürdürülmesinin garantisidir. Zaten yerleşik bedenlere en çok da yerleşik değerler yakışır ve toplumdaki bir beden ancak yerleşik değerlerle hayatta kalabilir. Bir kere alışmaya görün, yerinden edilseniz bile yerleşik değerleri terk edemezsiniz, nereye giderseniz gidin, yanınızdan eksik etmezsiniz. İnsan, yerinden edildiği halde yerleşik değerlerini asla terk etmeyen tek canlıdır.

∗∗∗

Üretildikleri yer ve zaman unutulabilir, fakat yerleşik değerler unutulmaz. İnsan durmadan yerinden edilip bir başka yere taşınmak zorunda kalsa da bu değerleri kuşaktan kuşağa aktarıp günümüze kadar taşımıştır. Asla vazgeçemediği yerleşik değerler, 12 000 yıl öncesine, Göbeklitepe ve Karahan Tepe’ye kadar geriye gidebilir. Değerler ilk yerleşenlerin, ana tanrıçanın yerine baba tanrıyı geçirenlerin ürettikleri değerlerdir. Mezopotamya’da ortaya çıkan ilk yerleşimlerde bu değerler zenginleştirilmiş ve Sümerlerle birlikte toplumun kılcal damarlarına dek iyice yerleştirilmiştir. Elbette zaman ve mekân değiştikçe değerlerin de değiştiği olur, fakat ortaya çıkan peygamberler zamana uyup baştan çıkanlara babanın buyruklarını yeniden hatırlatacaklardır. Neolitik Çağ arkeolojisinin önemli ismi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’a göre, Göbeklitepe’ye tek başına değil, 27 yerleşimden oluşan bölgenin bütününe bakılmalıdır: “Sınıflı bir toplum yapısı ve çok güçlü bir baba tanrı kültü vardı. Örneğin Mezraa Teleilat yerleşimini kazarken seks shop kazıyoruz gibi geldi. 600 tane fallus heykeli çıkarıldı” (Gazete Duvar). İlk yerleşenlerin değerleri, baba tanrının simgesi fallusu yücelten değerlerdi, dik duran, asla eğilmeyen değerler.

∗∗∗

Yıl 2024; köprünün altından çok sular aktı, üstelik eski köprü de artık yerinde değil, fakat kadim değerler hala iktidarda. İktidarı ayakta tutan, 12 000 yıl öncesinin, ilk yerleşenlerin değerleridir. Tebaası hep bir ağızdan “Dik dur eğilme, bu millet seninle!” diye bağırdıkça iktidar daha da dikleşir. Doğru yoldan sapanları hizaya sokacak peygamberler artık ortaya çıkmıyor, çıktıklarında şizofreni teşhisiyle kapatılacaklarını biliyorlar çünkü. Fakat ruhban sınıfı var ve üyelerinin sayısı her gün giderek artıyor. İnananlara Mezopotamya mitolojisinden masallar anlatıyorlar. Sınıflı bir toplumdaki ezilenlerin, ezenlerin anlattıkları masallara inanmalarına ne demeli? Efendilerini yücelttikçe yüceleceklerine inanmaları nasıl açıklanabilir? Yerleşik değerleri ve iktidarı gittikleri her yere taşıyan bunlardır. Merkezdeki fallusun dik durması için ellerinden geleni yapanlar da bunlar. Bakmayın siz onların başlarının dik yürümesine. Gayet geçerli bir nedenleri vardır, fakat bunu kendilerine bile itiraf edemezler, “Başımız dimdik yürüyoruz, çünkü boğazımıza kadar b.ka battık” diyemezler (Dario Fo).

İnsan, yerleşik değerlerle modifiye edilmiş kullanışlı bir araçtır. Bir aracın modifiye edilmesi, performans artışını, dış görünüşü ya da her ikisini birden hedefleyebilir. Aracın performans açısından modifiyesi, hızını arttırmak, daha fazla üretmesini sağlamak içindir. İnsan ancak performansını arttırdığı ölçüde insan olabilir. Fakat insan özgürlüğüne düşkündür, özgürlük alanı olarak ona sadece dış görünüş bırakılmıştır. Kıyafetine yönelik müdahalelere, “Kimse benim ne giyeceğime karışamaz!” diye pekâlâ itiraz edebilir.