Google Play Store
App Store

Gece Hayvanları (Nocturnal Animals) filmi, aşk, acımasızlık, intikam ve kefaret gibi derin temaları işleyen, etkileyici ve çarpıcı bir yapım. Yönetmen Tom Ford, bu temaları işlerken iki farklı dünya yaratmış.

İnsanları hayatınızdan vahşice fırlatıp atmayın
Fotoğraf: IMDb

Bu hafta içime sinerek yazabileceğim yeni bir yapım bulamadım. Gerçek suç belgesellerine düşmemeye gayret ederek Netflix’te dolaşırken Gece Hayvanları (Nocturnal Animals) filmine rast geldim ve filmi bir kez daha izledim. Gelin biraz bu film üzerine düşünelim, çünkü değer. Açılış sahnesi ile seyirciye ne tür bir hikâye izleyeceğine dair çarpıcı, provokatif ve radikal bir ipucu veren bu filmde yer alan kusursuz görüntüler ve müzik, izleyiciyi rahatsız ederek, filmin geri kalanına seyircinin hazırlıklı olmasını sağlıyor. Ayrıca filmin finali de izleyiciye birçok cevapsız soru bırakınca, anlıyorsunuz ki tüm bunlar Tom Ford’un anlatım tarzının bir parçası.

O BİR TOM FORD

Ford’un kendi yaşam deneyimlerinden ve kişisel gözlemlerinden izler taşıyan Gece Hayvanları karanlık ve rahatsız edici bir melodram. Tom Ford’un ikinci film yönetmenliği olan bu yapımın, izledikten sonra üzerine düşündüren ve sorgulamaya başladığınızda da sizleri farklı cevaplara ulaştırabilen bir potansiyeli var. Filmin yönetmeni Tom Ford aslında moda dünyasının önde gelen isimlerinden. 90’larda Gucci’de kreatif direktör olarak görev aldığı dönemde, markayı iflasın eşiğinden kurtarıp lüks moda dünyasının zirvesine taşıyan ve Gucci’deki başarılı performansının ardından Yves Saint Laurent’in (YSL) kreatif direktörlüğünü üstlenen başarılı bir moda tasarımcısı. Her iki markada da yaptığı yenilikçi ve cesur tasarımlarla moda dünyasında nasıl ses getirmeyi başardıysa, 2004 yılında kendi adını taşıyan "Tom Ford" markasını kurarak, kısa sürede global bir marka haline geldi ve moda dünyasında önemli bir yer edindi. Lüks hazır giyim, aksesuarlar, gözlükler ve parfümler gibi geniş bir ürün yelpazesine sahip olan markanın sofistike tasarımları, Oscar törenlerinde ve diğer önemli etkinliklerde ünlü isimler tarafından hâlâ tercih ediliyor. Gel gör ki, Tom Ford sanatsal yetenekleri ile sadece moda ile sınırlı kalmayarak, aynı zamanda sinema dünyasında da kısa sürede başarılar elde eden bir isim haline geldi. 2009 yılında, Christopher Isherwood’un aynı adlı romanından uyarladığı ”A Single Man” adlı filmle yönetmenlik kariyerine adım atan Ford bu filmi ile eleştirmenlerden büyük övgüler aldı ve birçok ödüle aday gösterildi. Austin Wright’ın “Tony and Susan” adlı romanından uyarlanan, Ford’un ikinci filmi "Gece Hayvanları" (2016) ile yönetmen yine büyük beğeni topladı. Moda dünyasında geçirdiği senelerin, Tom Ford’un filmlerine büyük güç kattığını ve sadece yönetmene ait özgün bir stili, mükemmeliyetçiliği ve kusursuzluğu hediye ettiğini düşünüyorum.

FİLM ROMANDAN DAHA İYİ

Tom Ford’un yaratıcı vizyonu sayesinde "Nocturnal Animals" filminde yaptığı bazı yaratıcı değişiklikler, filmi kitabın ötesine taşımış. Filmin uyarlandığı kitabı okudum ve açıkçası filmi kitaptan daha çok sevdim. Gerçek zaman dilimi romanda çok az yer bulmuştu ve finali çok farklı olmasa da filmdeki kadar keskin değildi. Kitapta ana fikir daha çok insanlara ihanet etmemek, sadakat, insanları hayatından vahşice fırlatıp atmamanın gerektiği üzerineydi. Hepsinden önemlisi insanın kendine inanması gerektiğiyle ilgiliydi. Film zaten kitabın en çok bu ana fikrinden yararlanmış ancak çok daha ilerilere hatta derinlere inmiş diyebilirim. Romanın ana anlatısı, Susan’ın eski eşi Edward’ın yazdığı romanı okuması üzerine kuruluydu ve Edward’ın romanının karanlık, gerilim dolu atmosferi, kitabın büyük bir kısmını oluşturuyordu. Gerçek zaman diliminde Susan’ın hayatına dair detaylar, kitaptaki hikâyeye nazaran daha arka planda kalıyordu. Filmde ise Tom Ford, bu dengeyi değiştirerek, Susan’ın mevcut hayatına ve geçmişine dair daha fazla bilgi sunarak izleyiciyi karakterin içsel yolculuğuna daha derinden çekmeyi başarmış. Kitap, ana fikrini daha çok ihanet etmemek, sadakat ve insanları hayatından vahşice fırlatıp atmamak üzerine kurmuştu. Bu, okuyucuya daha fazla düşünme ve karakterlerin motivasyonlarını anlama fırsatı sunuyordu. Film ise daha dramatik ve belirgin bir finalle, izleyiciye güçlü bir etki bırakmak amaçlanmış. Filmdeki görsel anlatım, müzik kullanımı ve oyunculuk performansları, hikâyenin duygusal yoğunluğunu ve karanlık atmosferini daha güçlü bir şekilde yansıtıyor.

ACIMASIZLIK

Gece Hayvanları filmi, aşk, acımasızlık, intikam ve kefaret gibi derin temaları işleyen, etkileyici ve çarpıcı bir yapım. Yönetmen Tom Ford, bu temaları işlerken iki farklı dünya yaratmış. Bu dünyaların her ikisine de hâkim olan Ford’un ilk dünyası, kendisinin de gerçek hayatında hâlâ içinde yer aldığı, ayrıcalıklı materyalist bir dünya. Lüks yaşam tarzı, şatafatlı partiler ve görkemli sanat galerileri ile bu dünya, sahip oldukları gösterişin kendilerini mutlu etmesi gerektiğine inanan insanlardan oluşuyor. Ford’un moda dünyasındaki deneyimleri, bu dünyayı gerçekçi ve etkileyici bir şekilde yansıtmasına olanak tanımış. İkinci dünya ise, Teksas doğumlu olan Ford’un çocukluk yıllarını geçirdiği Batı Teksas’ın basit ve sert yaşamına dair bir dünya. Bu dünya, daha sade, daha gerçekçi ve daha acımasız. Bu dünyayı tasvir ederken, Amerikan taşrasının sert doğasını ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını ustalıkla işlemiş olan Tom Ford, filmdeki Teksas sahneleri ile karakterlerin içsel dünyalarının karanlık yönlerini ve yüzleşmeleri gereken zorlukları etkileyici simgelerle bezemiş. Bu iki farklı dünya, karakterlerin geçmişleri ve şimdiki zamanları arasındaki bağlantıyı kuruyor ve iki hikâyeyi birbirine paralel olarak ilerleterek, izleyiciye karmaşık ve çok katmanlı bir anlatı sunuyor.

SANAT VE GERÇEKLİK ARASINDA

Filmde, boşanmış bir çifti canlandıran Amy Adams ve Jake Gyllenhaal’u birbirleri hakkında karanlık gerçekleri ve kendilerini keşfettikleri karışık bir hikâye içinde izliyoruz. Gerçek zaman, gerçek zaman flashbackleri ve okunan romanın aktığı hikâye ile ilerleyen filmde, gerçek zamanda Susan, çok zengin ve ayrıcalıklı bir hayat süren başarılı bir galerici. Bir gün kendisine eski eşi Edward’dan bir posta gelir. Edward, tamamladığı "Nocturnal Animals" isimli ilk romanını basımdan önce Susan’a okuması için yollamıştır. Susan’ın daha paketi açarken parmağını kesmesiyle gergin bir yolculuğa çıkacağımız bize hissettirilir. Susan’ın okuduğu bu romanın Teksas’ta geçiyor oluşuyla gerçek zaman hikâyesinden tamamen farklı bir dünyaya geçeriz. Bu hikâye çok karanlık, çok gergin ve çok etkileyici. Susan kitabı okudukça yani kendini dürüstçe tekrardan keşfettikçe satın almış olduğu sanat eserlerinin anlam kazanması veyahut kaybetmesi ile gerçekleştirilen derin eleştiriler çok etkileyici; örneğin Susan’ın kocaman harflerle REVENGE yazan tabloyu gördükten sonra tabloyu kendisinin satın aldığını dahi hatırlamamasına rağmen içinde bulunduğu ruh hali ile tablonun onu sarsması gibi. Bu hem sanatsal ciddi bir eleştiri hem övgü hem de Susan’ın okuduğu roman ile birbirinin içine geçmesi açısından da işlevsel. Ve inanın bu sahne tüm olayın bir özeti.