İran’a yönelik nükleer savaş çığırtkanlığı
Binoy KAMPMARK
Abartılı bir askeri başarı olarak gösterilen operasyonların sonuncusu İsrail’i geçmişteki pozisyonuna yeniden taşıdı: Savaş cüretkarlığı. Bu cüretkarlık ise çok şey kazandırdı: Sınırları yeniden çizmek, hükümetleri düşürmek, rakip ve düşmanları yok etmek. Bu denklemde değil barış, diplomatik bir çözüm bile düşünülemiyor. Bu bir çocuk boksu ve nadiren parkların dışına çıkabiliyor.
Washington’da İsrail’in saldırıları yeni bir heyecan yarattı. Birçok defa gösterilen bir doktrine yönelik heves son derece tehlikeli. ABD çıkarlarına doğrudan zarar verdiğine dair somut bir kanıt olmamasına rağmen bu doktrin, 2003’te Irak’ın işgalini yaratan politika yapıcıların elindeydi. Her ne kadar belirtilen hedef Saddam Hüseyin rejimini kitle imha silahlarından arındırmakmış gibi gözükse de öyle olmayan bu planın mantığı bir önleyici saldırıydı: “Delirip nükleer silahları kuşanmadan biz Bağdat’taki bu çıldırmış herifi vuralım.”
The Washington Post’ta müesses nizamın imparatorluk ve istihbarat uzmanı David Ignatius, İsrail’in İran ve vekilleri üzerinde olası hakimiyetine dair son derece anlamsız bir değerlendirme öne sürüyor. Bir yılını dolduran çatışmaların ardından İsrail’in “askeri stratejistlerin deyimiyle tırmandırma hâkimiyeti kazandığını” söylüyor. İma edilen ise şu: İran’a açık saldırı yakın.
Burada işaret edilen İran’a bütünlüklü bir saldırı çok ağır bir reaksiyona sebep olmaz. Bir yerlerimiz morarır tabi ama kanamaz. İsrail görünen o ki büyüyle uğraşıyor ve kendisinden başka kimsenin bilmediği, İran’ın askeri depolarında çok korkunç bir plan olduğu iddiasını yayıyor: İsrail’i 2040’a kadar yok etmek.
SAVAŞ ÇIĞIRTKANLARI
Foreign Policy’de kendisini cömertçe ulusal güvenlik stratejisti ilan eden Matthew Kroenig, savaş yaygarası yapıyor. “Gerçekten de şu an İran’ın nükleer programını yok etmek için en ideal fırsat” diye çocukça hasretlerle yazıyor. Böyle bir saldırının ardında ise bir varsayım var. Yine de Uluslararası Hukuk’a ve Birleşmiş Milletler sözleşmesine aykırı olan ön alma doktrini açısından mantıklı. Böyle durumlarda yeterli bir kanıt da aranmıyor. Kroenig ise kendinden son derece emin. İran bir bomba yapmaya yetecek kadar silah seviyesinde materyali haftalar içerisinde ele geçirecek. Gerisini tahmin etmek zor değil. Hiçbir kanıt sunulmuyor ve bir önemi de yok.
Atlantik Konseyi’ne hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin imzası olan bir rapor sunularak çocukça bir absürtlükte uyarılar yapılıyor: “ABD başkanın açık ve net şekilde ifade edeceği bir deklerasyonla İran’ın nükleer silah edinmesine sabır göstermeyeceği ve bütün önlemler başarısız olursa da önlemek için askeri gücüne başvuracağını belirtmelidir.”
Bu çatışmacı söylemlere kulaklarını kapatmak yerine raporun yazarları ABD’nin İran’ı “İsrail ile yıllık ortak eğitimler düzenleyeceğini ve bir sonraki bütçe döneminde İran’ın nükleer programını yok edebilecek kapasitede yeni nesil askeri yazılımının AR-GE’sinin hızlandırılacağını” duyurarak tehdit etmesi gerektiğini öneriyor.
WASHINGTON’IN DA ARZUSU
Tam olarak bu mantık Ayetullah Hameney’in mayıs ayındaki röportajında söylediklerinden bir tehdit çıkarabilir: “Eğer İran’ın varlığı tehdit edilirse caydırıcılık seviyesi de değişir. Nükleer bomba üretme hedefimiz yok ancak böyle bir tehdit oluşursa nükleer doktrinimizi değiştiririz.” Bu ay yaklaşık 40 kongre üyesi Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bir mektup yazarak mevcut nükleer doktrinin yeniden değerlendirilmesi için çağrıda bulundu. Fanatiklerin tehdit gördüklerini ortadan kaldırma arzusu artıkça kendilerine sebep bulmaları da kolaylaşıyor. Washington’da İsrail’in bir sonraki askeri saldırılarına yönelik yalandan belirtilen tüm kaygıların ardında yanlışların düzeltilmesi ve mollaların cezalandırılması arzusuna dayanan dev bir sempati ve hatta sevgi var. İran’a daha sert bir karşılık verilmesine yönelik arzu kendini başkanlık seçimlerinde de gösteriyor. Başkan yardımcısı Kamala Harris bir röportajında “İran’ın elinde Amerikan kanı var, tamam mı?” dedi. Bu yorumun yanında ayrıca Tahran’ın nasıl oluyorsa Washington’ın en büyük düşmanı olduğunu iddia etti.
Kaynak: counterpunch.org
Çeviren: Yusuf Tuna KOÇ